HUCURÂT SÛRESİ

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِۜ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْا۪يمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿١١﴾

11. Ey îman edenler! Sizden bir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin. Belki alay edilen kavim, Allah katında alay edenden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesin. Belki alay edilen kadınlar, Allah katında alay eden kadınlardan daha hayırlıdır. Siz, birbirinizi ayıplamayın ve birbirinize kötü lakap takmayın. Îmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötüdür. Böyle yapıp da tevbe etmeyenler, zâlimlerin ta kendileridir.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme hakkında Ebû Cubeyre b. ed-Dahhâk Radiyallâhu anhu şöyle anlatmaktadır:

فِينَا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ فِي بَنِي سَلَمَةَ {وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ} قَالَ قَدِمَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَيْسَ مِنَّا رَجُلٌ إِلَّا وَلَهُ اسْمَانِ أَوْ ثَلَاثَةٌ فَجَعَلَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ يَا فُلَانُ فَيَقُولُونَ مَهْ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّهُ يَغْضَبُ مِنْ هَذَا الِاسْمِ فَأُنْزِلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ { وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ} (د عن أبى جبيرة بن الضحاك)

″Birbirinize kötü lakap takmayın″ diye geçen Âyet-i Kerîme, biz Selemeoğulları hakkında nâzil oldu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bize geldi; aramızda bir ya da iki hattâ üç isimli olmayan hiçbir adam yoktu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: (Farkında olmadan) ″Ey filan!″ derdi. Onlar: ″Dikkatli ol Yâ Resûlallah! O bu isimden öfkelenir″ derlerdi. Bunun üzerine Sûre-i Hucurât, Âyet 11’deki: ″Birbirinize kötü lakap takmayın. Îmandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötüdür″ buyruğu nâzil oldu.[1]

Bu Âyet-i Kerîme’nin nüzul sebeplerinden bir diğeri de İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledildiğine göre şöyledir:

إِنَّ صَفِيَّة بِنْت حُيَيّ بْن أَخْطَب أَتَتْ رَسُول اللّٰه صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ: يَا رَسُول اللّٰه إِنَّ النِّسَاء يُعَيِّرْنَنِي وَيَقُلْنَ لِي يَا يَهُودِيَّة بِنْت يَهُودِيَّيْنِ! فَقَالَ رَسُول اللّٰه صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : هَلَّا قُلْت إِنَّ أَبِي هَارُون وَإِنَّ عَمِّي مُوسَى وَإِنَّ زَوْجِي مُحَمَّد. فَأَنْزَلَ اللّٰه هَذِهِ الْآيَة (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن ابن عباس)

Hz. Safiyye, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek dedi ki: Yâ Resûlallah! Kadın­lar beni ayıplıyorlar ve bana, ″Ey iki Yahudi’nin kızı, Yahudi kadın!″ diyorlar, de­di. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Niye benim babam Hârun, amcam Mûsâ, kocam da Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’dir demedin?″ diye buyurdu. Sonra da Sûre-i Hucurât, Âyet 11 nâzil oldu.[2]

Bu hususta Hz. Âişe’den şu hâdise nakledilmiştir:

حَكَيْتُ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَجُلًا فَقَالَ مَا يَسُرُّنِي أَنِّي حَكَيْتُ رَجُلًا وَأَنَّ لِي كَذَا وَكَذَا قَالَتْ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّ صَفِيَّةَ امْرَأَةٌ وَقَالَتْ بِيَدِهَا هَكَذَا كَأَنَّهَا تَعْنِي قَصِيرَةً فَقَالَ لَقَدْ مَزَجْتِ بِكَلِمَةٍ لَوْ مَزَجْتِ بِهَا مَاءَ الْبَحْرِ لَمُزِجَ (ت عن عائشة)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bir adamın taklidini yaptım, şöyle buyurdu: ″Bana şunlar şun­lar dahi verilecek olsa, bir adamın taklidini yapmak hoşuma gitmez.″ Hz. Âişe de­di ki: ″Yâ Resûlallah! Safiyye, eliyle işâret ederek şöyle bir kadın­dır, yani o kısa bir kadındır″ dedim. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Sen öyle bir söz söyledin ki, eğer bu denize dahi katılacak olsa onu bile bulandırırdı.″[3]

Yine bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyrulmuştur:

مَنْ عَيَّرَ مُؤْمِنًا بِذَنْبٍ تَابَ مِنْهُ كَانَ حَقًّا عَلَى اللّٰه أَنْ يَبْتَلِيه بِهِ وَيَفْضَحهُ فِيهِ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَة(القرطبى, الجامع لأحكام القرآن)

″Her kim, tevbe etmiş ol­duğu bir günah sebebi ile bir Mü’mini ayıplayacak olursa, ayıplayanı o gü­nah ile mübtelâ kılıp dünyâ ve âhirette onu bu günah sebebiyle rezil etme­si Allah’ın üzerindeki bir hak olur.″[4]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

مِنْ حَقّ الْمُؤْمِن عَلَى الْمُؤْمِن أَنْ يُسَمِّيه بِأَحَبّ أَسْمَائِهِ إِلَيْهِ(القرطبى, الجامع لأحكام القرآن)

″Mü’minin, Mü’min üzerindeki haklarından birisi de, o kimseyi en sevdiği ismi ile çağırmasıdır.″[5]


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb 77.

[2] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 16, s. 326.

[3] Sünen-i Tirmizî, Sıfat-ı Kıyâmet 51; Sünen-i Ebû Dâvud, Edeb 27.

[4] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 16, s. 329.

[5] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 16, s. 330.