FURKÂN SÛRESİ

﴿ وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَامًاۙ ﴿٦٨﴾ يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَانًاۗ ﴿٦٩﴾ اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَالِحًا فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿٧٠﴾

68-70. Ve onlar, Allah ile beraber başka ilah edinip ona ibâdet etmezler. Allah’u Teâlâ’nın öldürülmesini haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Bu nehyedilenleri kim yaparsa, Esâme’de (Cehennemde bir kuyuda) cezâsını çeker.* Mahşer günü onun azâbı kat kat artırılır ve orada zelil olarak ebedî kalır.* Ancak tevbe eden ve îman eden ve sâlih amelde bulunan müstesnâ. Artık Allah’u Teâlâ onların günahlarını sevaplara çevirir. Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

İzah: Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu hâdise nakledilmiştir:

أَنَّ نَاسًا مِنْ أَهْلِ الشِّرْكِ كَانُوا قَدْ قَتَلُوا وَأَكْثَرُوا وَزَنَوْا وَأَكْثَرُوا فَأَتَوْا مُحَمَّدًا صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالُوا إِنَّ الَّذِي تَقُولُ وَتَدْعُو إِلَيْهِ لَحَسَنٌ لَوْ تُخْبِرُنَا أَنَّ لِمَا عَمِلْنَا كَفَّارَةً فَنَزَلَ {وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ إِلَهًا آخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّٰهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ} وَنَزَلَتْ {قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ} (خ عن ابن عباس)

Müşriklerden bâzı kimseler, çok kişiyi öldürmüşler ve çok zinâ etmişlerdi. Bunlar Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’e geldiler ve ″Senin söylediğin ve kendisine çağırdığın şüphesiz güzeldir. Keşke yapmış olduklarımıza keffâret olacağını bize haber vermiş olsan″ dediler. Bunun üzerine Sûre-i Furkân, Âyet 68-70’teki: ″Ve onlar, Allah ile beraber başka ilah edinip ona ibâdet etmezler. Allah’u Teâlâ’nın öldürülmesini haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Bu nehyedilenleri kim yaparsa, Esâme’de (Cehennemde bir kuyuda) cezâsını çeker.* Mahşer günü azâbı kat kat artırılır ve orada zelil olarak ebedî kalır.* Ancak tevbe eden ve îman eden ve sâlih amelde bulunan müstesnâ. Artık Allah’u Teâlâ onların günahlarını sevaplara çevirir. Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir″ buyruğu ve Ey Resûlüm! De ki: ″Ey nefisleri üzerine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin…″ diye devam eden Sûre-i Zümer, Âyet 53 nâzil oldu.[1]

Bu âyetlerin nüzul sebebi, her ne kadar müşriklerle ilgili olsa da hükmü geneldir, Müslümanları da kapsamaktadır. Bir kimse ne kadar günahkâr olursa olsun, günahlarından hakkıyla tevbe ederse, yani işlemiş olduğu günahlarına bir daha dönmemek kaydıyla terk edip sâlih amelde bulunursa ve kendisini günaha sevk eden dostlarını bırakıp sâlih kullardan dost edinirse, Allah’u Teâlâ onun günahlarını affeder, dilerse de sevâba çevirir. Nitekim bir sonraki 71. âyette: ″Her kim de tevbe edip salih amel işlerse, şüphesiz ki o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner″ diye buyrulmuştur. Bu sebeple tevbe edip sâlih amelde bulunan herkesin günahları sevâba çevrilebilir.

Müslümanların mahşerde günahlarının sevâba çevrileceğine dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنِّي لَأَعْلَمُ آخِرَ أَهْلِ الْجَنَّةِ دُخُولًا الْجَنَّةَ وَآخِرَ أَهْلِ النَّارِ خُرُوجًا مِنْهَا رَجُلٌ يُؤْتَى بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُقَالُ اعْرِضُوا عَلَيْهِ صِغَارَ ذُنُوبِهِ وَارْفَعُوا عَنْهُ كِبَارَهَا فَتُعْرَضُ عَلَيْهِ صِغَارُ ذُنُوبِهِ فَيُقَالُ عَمِلْتَ يَوْمَ كَذَا وَكَذَا كَذَا وَكَذَا وَعَمِلْتَ يَوْمَ كَذَا وَكَذَا كَذَا وَكَذَا فَيَقُولُ نَعَمْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُنْكِرَ وَهُوَ مُشْفِقٌ مِنْ كِبَارِ ذُنُوبِهِ أَنْ تُعْرَضَ عَلَيْهِ فَيُقَالُ لَهُ فَإِنَّ لَكَ مَكَانَ كُلِّ سَيِّئَةٍ حَسَنَةً فَيَقُولُ رَبِّ قَدْ عَمِلْتُ أَشْيَاءَ لَا أَرَاهَا هَا هُنَا فَلَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ضَحِكَ حَتَّى بَدَتْ نَوَاجِذُهُ. (م عن أبي ذر)

″Ben, Cennet ehli arasında Cennete en son gire­cek kimseyi de, Cehennem ateşinden en son çıkacak kimseyi de biliyorum. Cennete en son giren kişi şöyle bir adamdır: Mahşer gününde getirilir, ″Küçük günahlarını ona su­nun ve büyüklerini de üzerinden kaldırın″ denilir. Ona küçük günahları su­nulur ve filan filan günü şunu şunu işledin, filan filan günü de şunu ve şu­nu işledin denilir. O da ″Evet″ der. İnkâr edebilecek gücü kendisinde bulamaz. Diğer taraftan büyük günahlarının da kendisine sunulacağından korkarken, kendisine: ″Her bir günahının yerine bir tane iyilik verilecektir″ denilir. Bu se­fer ″Rabbim, ben burada görmediğim daha başka bir takım işler de işledim″ diyecek. Yemin olsun ki, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in küçük azı dişleri görülünceye kadar güldüğünü gördüm.″[2]

Bu hususta Ebû Osman Radiyallâhu anhu da şöyle buyurmuştur:

الْمُؤْمِنُ يُعْطَى كِتَابَهُ )بِيَمِينِهِ( فِي سِتْرٍ مِنَ اللّٰهِ فَيَقْرَأُ سَيِّئَاتِهِ فَكُلَّمَا قَرَأَ سَيِّئَةً تَغَيَّرَ لَوْنُهُ حَتَّى يَمُرَّ بِحَسَنَاتِهِ فَيَقْرَؤُهَا فَيَرْجِعُ إِلَيْهِ لَوْنُهُ. ثُمَّ يَنْظُرُ فَإِذَا سَيِّئَاتُهُ قَدْ بُدِّلَتْ حَسَنَاتٍ قَالَ: فَعِنْدَ ذَلِكَ يَقُولُهَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ (ابن كثير، التفسير القران العظيم عن ابى عثمان)

Mü’min kişiye amel defteri Allah’ın koruması altında verilir. O, günahlarını okur. Her bir günahı okudukça, rengi değişir. Sonra iyiliklerine geçer, onu okumaya başlayınca rengi tekrar yerine gelir. Sonra bir de bakar ki, günahları iyiliklerle değiştirilmiş. İşte o zaman ″Alın, amel defterimi okuyun.″[3] der.[4]

Yine günahları sevâba çeviren sâlih ameller hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْ قَوْمٍ اِجْتَمَعُوا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ عَزَّ وَ جَلَّ لَا يُرِيدُونَ بِذَلِكَ اِلَّا وَجَّهَ اللّٰهِ اِلَّا نَادَاهُمْ مُنَادٍ مِنَ السَّمَاءِ قُوامُوا مَغْفُورًا لَكُمْ قَدْ بُدِّلَتْ سَيِّئَاتُكُمْ حَسَنَاتٍ. (هب عن عبد اللّٰه بن مغفل رواه أحمد وأبو يعلى والبزار والطبراني في الأوسط وعن أنس بن مالك)

Bir kavim sırf Allah’ın Cemâlini dileyerek, zikrullah yapmak için toplanıp meclis kursalar, muhakkak gökten bir münâdi, kendilerine şöyle seslenir: ″Haydi kalkın affedildiniz, günahlarınız sevâba çevrildi.″[5]

Yine Âyet-i Kerîme’de geçen ″Esâme″, Cehennemde olan bir kuyudur. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَوْ أَنَّ صَخْرَةً وَزَنَتْ عَشْرَ خَلِفَاتٍ، قُذِفَ بِهَا مِنْ شَفِيرِ جَهَنَّمَ مَا بَلَغَتْ قَعْرَهَا سَبْعِينَ خَرِيفًا حَتَّى يَنْتَهِيَ إِلَى غَيٍّ وَأَثَامٍ قِيلَ وَمَا غَيٌّ وَأَثَامٌ؟ قَالَ بِئْرَانِ فِي أَسْفَلِ جَهَنَّمَ يَسِيلُ مِنْهُمْا صَدِيدُ أَهْلِ النَّارِ وَهُمْا اللَّذَانِ ذَكَرَهُمَا اللّٰهُ فِي كِتَابِهِ أَضَاعُوا الصَّلاةَ، وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ يَلْقَ أَثَامًا(طب عن ابو امامة الباهلى)

Şâyet on ukiyye[6] ağırlığında bir kaya Cehennemin kenarından atılmış olsaydı, yetmiş yılda dibine ulaşmaz, nihâyet Gayya’ya ve Esâme’ye ulaşır. ″Gayya ve Esâme nedir?″ denilince, buyurdu ki: ″Cehennemin en altında iki kuyudur. Orada Cehennem ehlinin kan ve irinleri akar. Allah’ın kitabında: ″Sonra onların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerine tâbi oldular. Onlar, Gayya’ya (Cehennemde bir kuyuya) atılacaklardır″[7] âyeti ile ″… Bu nehyedilenleri kim yaparsa, Esâme’de (Cehennemde bir kuyuda) cezâsını çeker″[8] diye geçen iki cezâlandırılma yeri bunlardır.[9]


[1] Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Zümer 1.

[2] Sahih-i Müslim, Îman 84 (314).

[3] Sûre-i Hâkka, Âyet 19.

[4] İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 8, s. 214.

[5] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 562; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 386/10; Rudânî, Mecmâ’uz-Zevâid, Hadis No: 16764; İmam Şa’rânî, el-Uhud’ül-Kübrâ, s. 319; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 12000.

[6] Bir ağırlık ölçüsü olup yerlere ve muhitlere göre değişir. Bir ukiyye, Şer’an kırk dirhem olarak kabul edilmiştir. Bir dirhem de 3,25 gr’dır.bu ölçüye göre on ukiyye de, 1.300 gr yapmaktadır.

[7] Sûre-i Meryem, Âyet 59.

[8] Sûre-i Furkân, Âyet 68.

[9] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 7633.