VâKIA SÛRESİ

﴿ اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجًّاۙ ﴿٤﴾ وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّاۙ ﴿٥﴾ فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثًّاۙ ﴿٦﴾ وَكُنْتُمْ اَزْوَاجًا ثَلٰثَةًۜ ﴿٧﴾ فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ ﴿٨﴾ وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ ﴿٩﴾ وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ ﴿١٠﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ ﴿١١﴾ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿١٢﴾

4-12. Yer şiddetle sarsıldığı* ve dağlar paramparça olup ufalandığı,* dağılıp toz hâline geldiği zaman,* işte o gün siz üç sınıf olarak mahşere gelirsiniz.* O üç sınıfın biri Ashâb-ı Meymene’dir. Ne mutlu kimselerdir o Ashâb-ı Meymene!* Diğeri Ashâb-ı Meş’eme’dir. Ne mutsuz kimse-lerdir o Ashâb-ı Meş’eme!* Biri de Sâbikûndur (sebat edip ibâdette ileri geçenlerdir).* İşte onlar, Allah’u Teâlâ’ya en yakın olanlardır;* Naîm Cennetlerindedirler.

İzah: Bu âyetlerde beyan edildiği üzere mahşer yerine insanlar üç sınıf olarak gelirler:

Birincisi: Ashâb-ı Meymene’dir. Sağcılar anlamına gelen bu ifade, amel defterleri sağ tarafından verilen, Cenneti kazanarak neşeli ve sevinç içerisinde olan kimselerdir. Bunlar, Allah’ın emrini kabul edip güzel amellerde bulunanlardır.

İkincisi: Ashâb-ı Meş’eme’dir. Solcular anlamına gelen bu ifade de, amel defterleri sol tarafından verilen, Cehenneme müstehak olan sefil ve perişanlık içerisinde olacak kimselerdir. Bunlar, Allah’ın emrine uymayıp kötü amellerde bulunanlardır.

Amel defteri sağından ve solundan verilenler hakkında Sûre-i İnşikâk, Âyet 7-12’de de şöyle geçmektedir:

″O zaman amel defteri sağ eline verilen kimsenin,* hesabı kolayca görülür* ve ehline sevinçli olarak döner.* Amel defteri arkasından verilen kimse ise,* artık ölmek ister* ve alevli ateşe atılır.″

Üçüncüsü: Sâbikunlardır. İleri geçenler anlamına gelen bu zümre de, sebat ederek taatte ileri geçip Allah’ın en yakınında olan yüksek dereceler elde eden kimselerdir. Bunlar, Allah’a sevilmek için farz ibâdetleri yerine getirdikten sonra, nâfile namaz, oruç, cömertlik ve Allah’u Teâlâ’yı çok zikretmek gibi ibâdetler hususunda yarışanlardır.

Fazladan ibâdet edenler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

سِيرُوا سَبَقَ الْمُفَرِّدُونَ قَالُوا وَمَا الْمُفَرِّدُونَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ الذَّاكِرُونَ اللّٰهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتُ (م عن ابى هريرة)

″Durmayın çalışın, çalışanlar ileri geçtiler ve ilerlediler.″ Dediler ki: ″Yâ Resûlallah! Bu ileri geçenler kimlerdir?″ Buyurdu ki: ″Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlardır.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

أَلَا أُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرِ أَعْمَالِكُمْ وَأَزْكَاهَا عِنْدَ مَلِيكِكُمْ وَأَرْفَعِهَا فِى دَرَجَاتِكُمْ وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ اِنْفَاقِ الذَّهَبِ وَالْوَرِقِ وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ أَنْ تَلْقَوْا عَدُوَّكُمْ فَتَضْرِبُوا أَعْنَاقَهُمْ وَيَضْرِبُوا أَعْنَاقَكُمْ قَالُوا بَلَى قَالَ ذِكْرُ اللّٰهِ تَعَالَى (حم ت عن ابى الدرداء)

″Haberiniz olsun! Rabbinizin katında dere­cenizi en yüksek ve sizi en temiz kılan, altın ve gümüş tasadduk etmekten daha hayırlı olan, Allah yolunda savaşa çıkıp da düşmanlarla kıyası­ya savaşmaktan bile daha üstün olan hayırlı amelinizi size bildireyim mi?″ ″Evet″ dediler. Buyurdu ki: ″İşte o, zikrullahtır.″[2]

Sonuç olarak insanlar, mahşer yerine üç sınıf olarak gelirler. Biri Cehennemlik, biri Cennetlik ve biri de Sâbikunlardır. Böylece Cehennem-likler Cehenneme ve Cennet ehlinin tamamı Cennete girerler. Çok uzun yıllar geçtikten sonra, Allah tarafından Cennet ehline: ″Sâbikunlar ayrılsın!″ diye nidâ olunur. Böylelikle Cennet ehlinin içerisinden Sâbikunlar ayrılır ve girdikleri Cennetten çıkartılarak Cennet-i Naîm’e yükseltilirler. İşte Allah’u Teâlâ’ya yakın olarak, en yüksek makam ve dereceye bu şekilde nâil olurlar. Sûre-i Hûd, Âyet 108’de, ″Said (Cennetlik) olanlar ise, gökler ve yer durdukça ebedî olarak Cennette kalacaklardır. Ancak Rabbinin (daha yüce derecelere nâil olmalarını) diledikleri müstesnâ…″ diye istisnâ edilenler de Cennet-i Naîm’e yükseltilen Sâbikunlardır.

Cennet-i Naîm’in Cennetler içerisinde en yüksek makam olduğuna dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ جِبْرِيل قَالَ لِي اُخْرُجْ فَأَخْبِرْ بِنِعَمِ اللّٰه الَّتِي أَنْعَمَ بِهَا عَلَيْك وَفَضِيلَته الَّتِي فُضِّلْت بِهَا فَبَشَّرَنِي أَنِّي بُعِثْت إِلَى الْأَحْمَر وَالْأَسْوَد وَأَمَرَنِي أَنْ أُنْذِر الْجِنّ وَآتَانِي كِتَابه وَأَنَا أُمِّيٌّ وَغَفَرَ ذَنْبِي مَا تَقَدَّمَ وَمَا تَأَخَّرَ وَذَكَرَ اِسْمِي فِي الْأَذَان وَأَمَدَّنِي بِالْمَلَائِكَةِ وَآتَانِي النَّصْر وَجَعَلَ الرُّعْب أَمَامِي وَآتَانِي الْكَوْثَر وَجَعَلَ حَوْضِي مِنْ أَكْثَر الْحِيَاض يَوْم الْقِيَامَة وَوَعَدَنِي الْمَقَام الْمَحْمُود وَالنَّاس مُهْطِعُونَ مُقْنِعُو رُءُوسهمْ وَجَعَلَنِي فِي أَوَّل زُمْرَة تَخْرُج مِنَ النَّاس وَأَدْخَلَ فِي شَفَاعَتِي سَبْعِينَ أَلْفًا مِنْ أُمَّتِي الْجَنَّة بِغَيْرِ حِسَاب وَآتَانِي السُّلْطَان وَالْمُلْك وَجَعَلَنِي فِي أَعْلَى غُرْفَة فِي الْجَنَّة فِي جَنَّات النَّعِيم فَلَيْسَ فَوْقِي أَحَد إِلَّا الْمَلَائِكَة الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْش وَأَحَلَّ لِي وَلِأُمَّتِي الْغَنَائِم وَلَمْ تَحِلّ لِأَحَدٍ كَانَ قَبْلنَا (ابن كثير، التفسير القران العظيم عن عبادة بن الصامت)

Cebrâil bana dedi ki: ″Çık ve Allah’u Teâlâ’nın sana bahşettiği nîmetleri, senin üstün kılındığın faziletini haber ver.″ Allah’u Teâlâ bana müjdeledi ki; şüphesiz beni kırmızı ve siyah tenli insanlara gönderdi. Cinleri uyarmamı bana emretti. Ümmî olduğum halde bana kitabını verdi. Geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışladı. Adımı ezanda zikretti. Beni meleklerle kuvvetlendirdi. Bana zaferi bahşetti ve korkuyu önümde kıldı (korku benden kaçar). Bana Kevser’i verdi; mahşer günü benim havuzumu havuzların en büyüğü kıldı. İnsanlar başlarını eğip koşuşturdukları zamanda bana Makâm-ı Mahmûd’u vaad etti. Beni insanlardan haşrolunacak ilk zümre içinde kıldı. Benim şefaatimle ümmetimden yetmiş bin kişiyi hesapsız olarak Cennete koydu. Bana hükümranlık ve mülk verdi. Beni Naîm Cennetlerinde içinde Cennetin en yüce köşkünde kıldı. Benim üzerimde Arş’ı taşıyan meleklerden başka hiç kimse yoktur. Bana bizden öncekilerden hiç kimseye helâl kılmadığı halde ganîmetleri helâl kıldı.″[3]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ أَدْنَى أَهْلِ الْجَنَّةِ مَنْزِلَةً لَيَنْظُرُ فِي مُلْكِ أَلْفَيْ سَنَةٍ يَرَى أَقْصَاهُ كَمَا يَرَى أَدْنَاهُ يَنْظُرُ فِي أَزْوَاجِهِ وَخَدَمِهِ وَإِنَّ أَفْضَلَهُمْ مَنْزِلَةً لَيَنْظُرُ فِي وَجْهِ اللّٰهِ تَعَالَى كُلَّ يَوْمٍ مَرَّتَيْنِ (حم ابو الشيخ فى العظمة ك عن ابن عمر)

″Cennet ehlinin derece bakımından en düşük olanları bile, oturduğu köşkünden bin senelik mesâfeye kadar etrafı seyrederler. En yakın yeri gördükleri gibi, en uzak yeri de görebilirler. Hanımlarına, hizmetçilerine ve yataklarına bakıp seyrederler. En üstün dereceye sahip olanları da; günde iki kere Allah’ın Cemâlini seyrederler.″[4]


[1] Sahih-i Müslim, Zikir 1 (4).

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 20713; Sünen-i Tirmizî, Daavât 5.

[3] İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 5, s. 333.

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 4395.