BAKARA SÛRESİ

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٢٦٤﴾

264. Ey îman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde, malını insanlara gösteriş olsun diye infak eden kişinin yaptığı gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek sûretiyle sevabınızı boşa çıkarmayın. O gösteriş (riyâ) yapanın hâli, üzerinde az bir toprak bulunan bir kayanın hâline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur isâbet edince, üzerindeki toprağı temizleyip kendisini sade bir taş hâlinde bırakır. Onlar, gösteriş olarak yaptıkları infaklarının sevabını göremezler. Allah’u Teâlâ, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez.

İzah: Yapılan iyiliği başa kakanlar hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمْ اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ الْمَنَّانُ بِمَا أَعْطَى وَالْمُسْبِلُ إِزَارَهُ وَالْمُنَفِّقُ سِلْعَتَهُ بِالْحَلِفِ الْكَاذِبِ (ن عن ابى ذر)

″Üç sınıf insan vardır ki; mahşer günü Allah’u Teâlâ onlarla konuşmaz, on­lara bakmaz ve onları temize çıkarmaz ve onlar için elim bir azap vardır: Verdiğini başa kakan, elbisesini kibir için yerler­de sürüyen ve malını yalan yeminle satan.″[1]

Riyâkârlar hakkında da Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ فِي جَهَنَّمَ لَوَادِ يَسْتَعِيذُ جَهَنَّمُ مِنْ ذَلِكَ الْوَادِي فِي كُلِّ يَوْمٍ أَرْبَعَ مِائَةِ مَرَّةٍ أُعِدَّ ذَلِكَ الْوَادِي لِلْمُرَائِينَ مِنْ أُمَّةِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لِحَامِلِ كِتَابِ اللّٰهِ وَلِلْمُصَّدِّقِ فِي غَيْرِ ذَاتِ اللّٰهِ وَلِلْحُجَّاجِ إِلَى بَيْتِ اللّٰهِ وَلِلْخَارِجِ فِي سَبِيلِ اللّٰهِ (طب عن ابن عباس)

″Cehennemde bir vâdi vardır. Cehennem günde dört yüz defa o vâdiden Allah’u Teâlâ’ya sığınır. Buraya Ümmet-i Muhammed’in riyâkarları girecektir. Bunlar şu kimselerdir: Riyâkar hafızlar, sadakayı Allah rızâsından başka bir maksatla vermiş olanlar, hacca itibar kazanmak için gitmiş olanlar ve gazâya Allah rızâsından başka maksatla gitmiş olanlar.″[2]

Bu Âyet-i Kerîme’nin devamında verilen misâlden maksat; kaya üzerindeki toprak, yağmur ile nasıl yok oluyorsa, infaklarını riyâ ile yapanların sevapları da amel defterlerinden öyle yok olur, demektir.


[1] Sünen-i Nesâî, Zekât 69; Sahih-i Müslim, Îman 46 (171).

[2] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 12632.


﴿ اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ ﴿١﴾ فَذٰلِكَ الَّذ۪ي يَدُعُّ الْيَت۪يمَۙ ﴿٢﴾ وَلَا يَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْك۪ينِۜ ﴿٣﴾ فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ ﴿٥﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ يُرَٓاؤُ۫نَۙ ﴿٦﴾ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ ﴿٧﴾

1-7. Ey Resûlüm! Dîni yalanlayanı gördün mü?* O, yetimi itip kakan* ve miskinin doyurulması için teşvik etmeyendir.* Veyl, o namaz kılanlara ki,* onlar namazlarında itinâ göstermezler.* Onlar, amellerinde riyâ yapanlardır* ve onlar, en ufak yardımı bile esirgerler.

İzah: Âyet-i Kerîme’de geçen ″Veyl″, azap mânâsındadır. Yani bu kimseler azâba müstehaktırlar, demektir.[1]

Âyet-i Kerîme’de: Veyl, o namaz kılanlara ki,* onlar namazlarında itinâ göstermezler.* Onlar, amellerinde riyâ yapanlardır diye buyrulmaktadır. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ, bu âyetleri şöyle izah etmiştir:

- Veyl, o namaz kılanlara ki, onlar, devamlı namaz kılmazlar. İnsanların kendilerini gördüğü yerde gösteriş olsun diye namaz kılarlar, görmedikleri yerde namazı terk ederler.

Riyâ, Allah için değil, insanlara beğendirmek için ibâdet etmektir. Sûre-i Nisâ, Âyet 142’de de münâfıkların özellikleri beyan edilirken, şöyle buyrulmuştur:

″Şüphesiz münâfıklar, Allah’u Teâlâ‘yı aldatmak isterler. Halbuki Allah’u Teâlâ onları aldatır. Münâfıklar, namaza tembel olurlar, namazı insanlara gösteriş için kılarlar ve Allah’u Teâlâ‘yı da çok az zikrederler.″

Riyâ hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَحْسَنَ الصَّلَاة حَيْثُ يَرَاهُ النَّاس ثُمَّ أَسَاءَهَا حَيْثُ يَخْلُو فَتِلْكَ اِسْتِهَانَةٌ اِسْتَهَانَ بِهَا رَبَّهُ.(عب ع هب عن ابن مسعود)

″Her kim insanların gördüğü yerde namazını güzel kılıp da onların görmediği yerde güzel kılmazsa bu, Rabbine karşı yapmış olduğu bir ihânet sayılır.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

تِلْكَ صَلَاةُ الْمُنَافِقِ يَجْلِسُ يَرْقُبُ الشَّمْسَ حَتَّى إِذَا كَانَتْ بَيْنَ قَرْنَيْ الشَّيْطَانِ قَامَ فَنَقَرَهَا أَرْبَعًا لَا يَذْكُرُ اللّٰهَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا (م ن ت حم عن انس بن مالك)

″İşte münâfık namazı; oturur, güneşi gözetler, güneş, şeytanın iki boynuzu arasında olduğu zaman (güneş batmaya yaklaştığında), kalkar namazı kuşun gagalaması gibi süratle dört rek’at kılar. Kıldığı bu namaz içerisinde Allah’u Teâlâ’yı da çok az zikreder.″[3]

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Ve onlar, en ufak yardımı bile esirgerler″ diye buyrulmaktadır. ″En ufak yardım″ diye mânâ verdiğimiz ″Mâûn″ kelimesinden maksat; bir içim suyu, bir parça tuzu, bir ateş parçasını, emâneten verilecek bir kabı, bir baltayı ve keseri bile vermekten kaçınırlar, demektir.

Bu hususta Ebû Hureyre Radiyallâhu anhu‘dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

″Ve onlar, en ufak yardımı bile esirgerler″ âyeti hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَا تَعَاوَنَ النَّاسُ بَيْنَهُمْ الْفَأْسُ وَالْقِدْرُ وَالدَّلْوُ وَأَشْبَاهُهُ (أبو نعيم والديلمي وابن عساكر « عن أبي هريرة)

″Mâûn, insanların yardım olarak birbirlerinden alıp verdikleri balta, tencere, kova ve benzeri eşyâlardır.″[4]

İşte bu türden şeyleri dahi esirgeyen böyle cimri kimseler zekât verirler mi? Yetimlere, yoksullara yardımda bulunurlar mı? Onların namazları da samîmi değildir, gösteriş içindir. Böyle bir riyâ ve gösteriş ise küfürden bir parçadır.


[1] ″Veyl″ ifadesi; vah olsun, yazıklar olsun mânâsına gelir. Yahut helâk mânâsındadır veya Cehennemde bir vâdinin adıdır. Bu sebeple ″Veyl″ ifadesi, âyetlerde bu mânâların hepsini ifade edebilmektedir. Bu âyetteki mânâsı da azaptır. Ayrıca Veyl ifadesi hakkında geniş bilgi için Sûre-i Mürselât, Âyet 8-15’in izahına bakınız.

[2] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 398/1.

[3] Sahih-i Müslim, Mesâcid 34 (195 Sünen-i Tirmizî, Salât 7; Sünen-i Nesâî, Mevâkit 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11561.

[4] Celâleddin es-Suyûti, ed-Dürr’ül-Mensûr, c.15, s. 638; Yine bu hususta bakınız: Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7331.