BAKARA SÛRESİ

﴿ وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَٓا اٰمَنَ النَّاسُ قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ كَمَٓا اٰمَنَ السُّفَهَٓاءُۜ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَٓاءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٣﴾

13. Onlara, ″Siz de insanların (Sahâbîlerin) îman ettiği gibi îman edin″ dendiği zaman, ″O akılsızların îman ettiği gibi mi îman edelim?″ derler. Haberiniz olsun ki, akılsız olanlar ancak kendileridir. Lâkin onlar bilmezler.

İzah: O münâfıklara hitaben, ″Gelin, hakiki Mü’minlerin İmân ettiği gibi samimî bir şekilde îman edin″ denilince, onlar kibirlenerek, ″Biz o akılsızların îman ettiği gibi mi îman edelim?″ derler. Halbuki asıl akılsız olanlar onlardır. Fakat bunu idrak etmezler, demektir.

Gerçek şu ki, her zaman, her yerde bu düşüncede olan münâfıklar vardır. Bunlar kendilerini bilgili, aydın, ilerici zannederler. Mü’minlere hakaret gözüyle bakarlar, kendileri gibi düşünmeyenleri fikirden, zekâdan mahrum sayarlar, onların medeniyete ilerlemeye karşı olduklarını sanırlar. Zavallılar, kendilerinin nasıl bir cehalet ve gaflet çukuruna düşmüş olduklarının farkında değildirler. Kendilerinin, o acınacak karanlık hallerini bir saadet, bir aydınlık hali zannederler. Ne diyelim, Cenâb-ı Hakk cümlemize uyanıklık nasip buyursun![1]

Allah katında esas akıllı olanların Mü’minler olduğuna dair Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

خَلَقَ الْعَقْلَ فَقَالَ الْجَبَّارُ مَا خَلَقْت خَلْقًا أَعْجَبَ إلَيَّ مِنْك وَعِزَّتِي وَجَلَالِي لَأُكَمِّلَنَّكَ فِيمَنْ أَحْبَبْت وَلَأُنْقِصَنَّكَ فِيمَنْ أَبْغَضْت قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَكْمَلُ النَّاسِ عَقْلًا أَطْوَعُهُمْ لِلّٰهِ وَأَعْمَلُهُمْ بِطَاعَتِهِ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن ابى هريرة(

Cebbâr olan Allah, aklı yarattığında ona şöyle bu­yurdu: ″Senden daha çok beğendiğim bir yaratık yaratmadım. İzzetim ve Celâlime yemin ederim ki, sevdiğim kimselerde seni kemâle erdireceğim, buğzettiğim kimselerde seni eksik kılacağım.″ Sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″İnsanlar arasında aklı en mükemmel olan, Allah’a en itaatkâr olan ve O’na itaat olan amelleri en çok yapandır.″[2]


[1] Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm Meâli Âlîsi ve Tefsîri, c. 1, s. 20.

[2] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 18, s. 223.


HÛD SÛRESİ

﴿ فَقَالَ الْمَلَ۬أُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿٢٧﴾

27. Nûh’un kavminden ileri gelen kâfirler: ″Biz seni ancak bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. İçimizden sana, basit görüşlü olan en aşağı kimselerden başkasının tâbi olduğunu da görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin, yalancı kimseler olduğunuzu zannediyoruz″ dediler.

İzah: Burada ve birçok âyette geçtiği üzere, Peygamberler hakkı tebliğ ettiklerinde, ilk başta özellikle de zengin ve eşraftan olan insanların tereddütü olmuştur. Hattâ bunların çoğu, nefislerine uyarak hakkı inkâr etmişlerdir. Îman edenler ise genellikle eşraf olan kesim tarafından hor ve hakir görülen kimselerdir. Bu husus hemen aşağıda Sûre-i Hûd, Âyet 29-30’un izahında geniş olarak izah edilmiştir.

﴿ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْرًاۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿٣١﴾

31. Ben size, ″Allah’ın hazineleri benim yanımdadır″ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. ″Ben meleğim″ de demiyorum. Sizin hakir gördüğünüz Mü’minler için, ″Allah’u Teâlâ onlara hiçbir hayır vermez″ de demem. Onların kalplerinde olanı Allah’u Teâlâ daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, elbette zâlimlerden olurum.