KALEM SÛRESİ

﴿ وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ ﴿٥١﴾ وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ ﴿٥٢﴾

51-52. Ey Resûlüm! Kâfirler, Kur’ân’ı işittikleri zaman, (sana olan kinlerinden dolayı) neredeyse gözleriyle seni kaydırıp devireceklerdi. Ve (senin için) derler ki: ″Şüphesiz, o elbette bir mecnundur.″* Halbuki o Kur’ân, âlemler için öğütten başka bir şey değildir.

İzah: Sûre-i Kalem, Âyet 51, nazar âyetidir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

الْعَيْنُ حَقٌّ (م د ه عن ابى هريرة)

″Nazar haktır.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

الْعَيْنُ حَقٌّ لَتُورِدُ الرَّجُلَ الْقَبْرَ وَالْجَمَلَ الْقِدْرَ وَإِنَّ أَكْثَرَ هَلَاكِ أُمَّتِي فِي الْعَيْنِ (الحافظ أبو عبد الرحمن محمد بن المنذر في كتاب العجائب عن جابر) فِى رواية آخر: الْعَيْنُ تُدْخِلُ الرَّجُلَ الْقَبْرَوَالْجَمَلَ الْقِدْرَ. (عد حل عن جابر عد عن أبي ذر)

″Nazar haktır. Öyle ki, kişiyi kabre ve deveyi kazana sokar. Benim ümmetimin çoğunluğunun ölümü nazardandır.″[2]

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُعَوِّذُ الْحَسَنَ وَالْحُسَيْنَ أُعِيذُكُمَا بِكَلِمَاتِ اللّٰهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لَامَّةٍ ثُمَّ يَقُولُ كَانَ أَبُوكُمْ يُعَوِّذُ بِهِمَا إِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ (د ت عن ابن عباس)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i okurdu ve derdi ki: ″Allah’ın tam olan kelimeleri ile sizi her türlü öldürücü şeytandan ve değici gözden Allah’a sığındırırım.″ Sonra şöyle derdi: ″Babanız İbrâhim; İshâk’ı ve İsmâil’i böylece Allah’a sığındırır ve okurdu.″[3]

Yine bu hususta şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَأَى فِي بَيْتِهَا جَارِيَةً فِى وَجْهِهَا سَفْعَةٌ فَقَالَ اسْتَرْقُوا لَهَا فَاِنَّ بِهَا النَّظْرَةَ (خ م ك طب عم ام سلمة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Ümmü Seleme’nin odasında yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu görünce, ″Bu kızcağızı okutun, buna nazar değmiştir″ diye buyurmuştur.[4]

Hz. Ali’den nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

Cebrâil Aleyhisselâm, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanına geldi ve onu kederli buldu ve ″Yâ Muhammed! Senin yüzünde gördüğüm bu üzüntü nedendir?″ diye sordu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de, ″Hasan ve Hüseyin’e göz değdi″ buyurdu. Cebrâil Aleyhisselâm dedi ki: ″Göz değmesi doğrudur, çünkü göz değmesi haktır. Sen onları şu sözlerle Allah’a sığındırsan olmaz mıydı?″ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Yâ Cebrâil! O sözler nelerdir?″ deyince, Cebrâil Aleyhisselâm dedi ki:

اَللّٰهُمَّ ذَا السُّلْطَانِ الْعَظِيمِ ذَا الْمَنِّ الْقَدِيمِ ذَا الرَّحْمَةِ الْكَرِيمِ وَهِيَ الْكَلِمَاتِ التَّامَّاتِ وَالدَّعَوَاتِ الْمُسْتَجَابَاتِ عَافِ الْحَسَنَ وَالْحُسَيْنَ مِنْ أَنْفُسِ الْجِنِّ وَأَعْيُنِ الإِنْسِ فَقَالَهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَامَا يَلْعَبَانِ بَيْنَ يَدَيْهِ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: عَوِّذُوا أَنْفُسَكُمْ وَنِسَاءَكُمْ وَأَوْلادَكُمْ بِهَذَا التَّعْوِيذِ فَإِنَّهُ لَمْ يَتَعَوَّذِ الْمُتَعَوِّذُونَ بِمِثْلِهِ (كر عن علي (

″Allah’ım! Yüce saltanat sahibi, ezelî lütuf sahibi, kerîm ve rahmet sahibi, kabul edilmiş duâların ve tamamlanmış kelimelerin sahibi, Hasan ve Hüseyin’i cinlerin nefeslerinden ve insanların gözlerinden afiyette kıl.″ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bunu söyledi de, onlar kalkıp huzurunda oynamaya başladılar. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ″Siz de kendinizi, eşlerinizi ve çocuklarınızı bu duâ ile koruyun. Çünkü onun gibi bir duâ ile hiçbir kimse korunmamıştır.″[5]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

الْعَيْنُ حَقٌّ وَيَحْضُرُ بِهَا الشَّيْطَانُ وَحَسَدُ ابْنِ آدَمَ (حم عن ابى هريرة)

″Göz değmesi haktır. Onu, şeytan ve Âdemoğlunun hasedi meydana getirir.″[6]


[1] Sahih-i Müslim, Selâm 16 (41 Sünen-i Ebû Dâvud, Tıb 15; Sünen-i İbn-i Mâce, Tıb 32.

[2] İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 8, s. 206; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 17660; Kenz’ul-İrfan, Hadis No: 982, 983.

[3] Sünen-i Ebû Dâvud, Sünnet 22; Sünen-i Tirmizî, ed-Tıb 17.

[4] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 1933, Sahih-i Müslim, Selâm 21 (59 Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 19252.

[5] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 28546.

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 9291.