BAKARA SÛRESİ

﴿ مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿١٠٦﴾

106. Biz, herhangi bir âyeti nesh eder yahut unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki, şüphesiz Allah’u Teâlâ her şeye kâdirdir.

İzah: Biz bir âyetin hükmünü nesh edersek yani helâli haram, harâmı helâl, mübahı sakıncalı, sa­kıncalıyı mübah şeklinde değiştirirsek yahut unutturursak yani amel etmeyi bırakmanızı istediğimiz bir hükmü kaldırırsak, ondan daha hayırlısını yahut mislini göndeririz. Bilmez misin ki, şüphesiz Allah’u Teâlâ her şeye kâdirdir, demektir.

Yahudilerin: ″Muhammed’i görmüyor musunuz? Ashâbına bir şeyi emrediyor, sonra dönüp onu yasaklıyor. Dolayısıyla söyledikleri şeyler hep kendisindendir, Allah katından değildir″ demeleri üzerine Sûre-i Bakara, Âyet 106 ve Sûre-i Nahl, Âyet 101 nâzil olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de nâsih ve mensûh âyetler vardır. Daha sonra gelip de önceki âyetin hükmünü kaldıran âyete ″Nâsih″ denir. Hükmü kaldırılan âyete de ″Mensûh″ denir.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّ اَحَادِيثِى تَنْسَخُ بَعْضُهَا بَعْضًا كَنَسْخِ الْقُرْآنِ (الديلمى قط عن ابن عمر)

″Kur’ân’ın âyetlerinde nâsih ve mensûh olduğu gibi benim hadislerimde de nâsih ve mensûh hadisler vardır.[1]

İşte âyetlerde olduğu gibi hadislerde de nâsıh ve mensûh hadisler vardır. Meselâ, İmâm-ı Âzam Efendimiz der ki: ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ilk defa iki tarafına selâm vermeden sehiv secdesi yapardı. Sonradan iki tarafına selâm verdi ve sehiv secdesini yaptı.″[2] İşte sonraki, evvelkinin hükmünü kaldırmıştır.

İçki hakkında: Ey îman edenler! Sarhoş olduğunuz halde ne dediğinizi bilinceye kadar namaz kılmayın… diye devam eden Sûre-i Nisâ, Âyet 43 nâzil olunca, Ashâbdan bâzıları sarhoş olmayacak kadar içer namazlarını kılarlardı. Daha sonra: Ey îman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın amelinden olan murdar bir şeydir. Bunlardan sakının ki, felah bulasınız.* Muhakkak şeytan, içki ve kumarla aranıza buğuz ve düşmanlık sokmak ve sizi zikrullahtan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz bunlardan vazgeçtiniz değil mi?mealindeki Sûre-i Mâide, Âyet 90-91 nâzil olunca, Sûre-i Nisâ, Âyet 43’ün içki hakkındaki bu kısmı ve içki hakkındaki diğer âyetler nesh edilmiş oldu. Böylece içki hakkındaki önceki âyetlerin hükmü tamamen kaldırıldı.

Sonuç olarak hükmü kaldırılan âyet ve hadisle amel edilmez. Ehl-i Sünnet itikâdına göre, Âyet-i Kerîme’nin hükmünün kalkmasıyla lafzı ortadan kalkmaz. Bu sebeple nesh edilen âyetler, Kur’ân’da yazılı olup, o âyetler okunarak namaz kılınır.


[1] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 111/9; Sünen-i Dârukutnî, Hadis No: 4323.

[2] Bakınız: İmam Kastalânî, Mevâhib-i Ledünniyye, s. 606.


NAHL SÛRESİ

﴿ وَاِذَا بَدَّلْنَٓا اٰيَةً مَكَانَ اٰيَةٍۙ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مُفْتَرٍۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿١٠١﴾

101. Biz, bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman ki, Allah’u Teâlâ, ne indirdiğini çok iyi bilir. Kâfirler (Muhammed Aleyhisselâm’a): ″Sen ancak iftiracısın (kendin uydurup, Allah’a atfediyorsun)″ dediler. Hayır! Onların çoğu bunu bilmezler.

İzah: Yahudilerin: ″Muhammed’i görmüyor musunuz? Ashâbına bir şeyi emrediyor, sonra dönüp onu yasaklıyor. Dolayısıyla söyledikleri şeyler hep kendisindendir; Allah katından değildir″ demeleri nedeniyle Sûre-i Nahl, Âyet 101 ve Sûre-i Bakara, Âyet 106 nâzil olmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de nâsih ve mensûh âyetler vardır. Daha sonra gelip de önceki âyetin hükmünü kaldıran âyete ″Nâsih″ denir. Hükmü kaldırılan âyete de ″Mensûh″ denir.

Aynı şekilde Hadis-i Şerif’lerde de nâsih ve mensûh olanlar vardır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّ اَحَادِيثِى تَنْسَخُ بَعْضُهَا بَعْضًا كَنَسْخِ الْقُرْآنِ (الديلمى قط عن ابن عمر)

″Kur’ân’ın âyetlerinde nâsih ve mensûh olduğu gibi, benim hadislerimde de nâsih ve mensûh hadisler vardır.[1]

Bu konu hakkında daha geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 106 ve izahına bakınız.


[1] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 111/9; Sünen-i Dârukutnî, Hadis No: 4323.


YÛSUF SÛRESİ

﴿ وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٥٣﴾

53. Yusuf: ″Ben nefsimi temize çıkarmam. Şüphesiz ki nefis, kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin esirgediği nefis müstesnâ. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir″ dedi.

İzah: Melik: ″Yusuf’u çağırın, buraya gelsin″ dedi. Yusuf Aleyhis-selâm‘a zindandan çıkması söylenince, buyurdu ki: ″Ben mahkeme olup, beraat etmeden çıkmam.″

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

وَلَوْ لَبِثْتُ فِي السِّجْنِ مَا لَبِثَيُوسُفُ ثُمَّ أَتَانِي الدَّاعِي لَأَجَبْتُهُ (خ م عن ابى هريرة)

Eğer ben, zindanda Yusufun kaldığı gibi uzun zaman mahpus kalsaydım, onu hapisten çağırmaya gelen kişinin o dâvetine hemen icâbet ederdim.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, ben Yusuf’un yerinde olsa idim, bana ″Zindandan çık″ denilse hemen çıkardım. Padişaha git beni mahkeme yapsın. Mahkeme olmadan, mahkemeyi kazanmadan çıkmam demez, hemen çıkardım. Yusuf Aleyhisselâm bu hususta benden sabırlı imiş, diye buyurmuştur.

Yusuf Aleyhisselâm’ın ısrârı üzerine padişah, mahkeme kurdu. Zeliha’yı ve Mısır’ın eşraf hanımlarını mahkemeye çağırdı. Onlar, mahkeme huzurunda olayı olduğu gibi anlattılar. Zeliha suçlu görüldü ve Yusuf Aleyhisselâm beraat etti.

Yine Âyet-i Kerîme‘de: Şüphesiz ki nefis, kötülüğü şiddetle emreder″ diye tercüme ettiğimiz ″Nefs-i Emmâre″ ifadesi tasavvuf’ta nefsin yedi mertebesinin ilkidir.

Yedi nefis mertebesi ise sıra ile şöyledir: Nefs-i Emmâre, Nefs-i Levvâme, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Râziye, Nefs-i Marziye ve Nefs-i Safiyye. Bir Müslüman sebatla, ibâdete çalıştığı sürece bu nefis mertebelerini geçer. Bunların her birini işâret eden âyetler vardır. Bu hususta geniş bilgi için Sûre-i Fecr, Âyet 27-30 ve izahına bakınız.


[1] Sahih-i Buhârî, Enbiyâ 11, 19; Sahih-i Müslim, Îman 69 (238).