ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

﴿ وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ ﴿٨١﴾ فَمَنْ تَوَلّٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٨٢﴾

81-82. Ey Habîbim! Hatırlat o vakti ki, Allah’u Teâlâ Peygamber-lerden: ″Size verilen kitap ve hikmetten sonra, size verilenleri tasdik edici olarak gelecek olan Peygambere (Muhammed Aleyhisselâm’a) îman ve yardım edeceksiniz″ diye ahid almıştı. Onlara: ″Bu ahdimi ikrar ve kabul ettiniz mi?″ diye buyurdu. Onlar da: ″Kabul ettik″ dediler. Allah’u Teâlâ da: ″Birbirinizin üzerine şâhit olun ve Ben de sizinle beraber şâhidim″ buyurdu.* Artık bu ahidden sonra, kim hakkı kabulden yüz çevirirse, işte onlar (dinden çıkmış) fâsıklardır.

İzah: Bu âyetler ile ilgili olarak İmam Ali ve İbn-i Abbas Radiyallâhu anhum şöyle buyurmuşlardır:

مَا بَعَثَ اللّٰه نَبِيًّا مِنْ الْأَنْبِيَاء إِلَّا أَخَذَ عَلَيْهِ الْمِيثَاق لَئِنْ بَعَثَ اللّٰه مُحَمَّدًا وَهُوَ حَيّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ وَلَيَنْصُرَنَّهُ وَأَمَرَهُ أَنْ يَأْخُذ الْمِيثَاق عَلَى أُمَّته لَئِنْ بُعِثَ مُحَمَّد وَهُمْ أَحْيَاء لَيُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَيَنْصُرَنّه (ابن كثير، التفسير القران العظيم عن على وبن عباس)

″Allah’u Teâlâ, gönderdiği Peygamberlerin hepsinden ahid almıştır ki, onlar hayatta iken Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem gönderilirse, ona îman edip yardım etsinler. Ümmetlerinden de, onlar hayatta iken Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem gönderilirse, ona îman edip yardım edeceklerine dair ahid alsınlar.″[1]

Bu hususta Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu, şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

قَالُوا يَا رَسُولَ اللّٰهِ مَتَى وَجَبَتْ لَكَ النُّبُوَّةُ؟ قَالَ وَآدَمُ بَيْنَ الرُّوحِ وَالْجَسَدِ (ت عن ابى هريرة طب عن ميسرة الفجر)

″Yâ Resûlallah! Senin Peygamberliğin ne zaman kesinleşti?″ diye sorulduğunda, buyurdu ki: ″Âdem, ruh ile ceset arasında iken ben Peygamberdim.″[2]

Ebu’d-Derdâ Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te de şöyle anlatılmaktadır:

Hz. Ömer, elinde Tevrat’tan bâzı bölümlerle Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip dedi ki: ″Yâ Resûlallah! İşte, Zuraykoğullarından bir arkadaşımdan alıp getirdiğim Tevrat’tan bâzı bölümler.″ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine rüyâsında ezan kendisine okunan Hz. Abdullah b. Zeyd şöyle dedi: ″Allah aklını başından mı aldı? Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in rengine bak, nasıl kızardı?″ Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle demekten kendini alamadı: ″Rabb olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, Peygamber olarak Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i önder olarak Kur’ân’ı kabul edip hoşnut olduk.″ Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem çok memnun oldu, üzüntüsü gitti ve şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ كَانَ مُوسَى بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ ثُمَّ تَبَعْتُمُوهُ وَتَرَكْتُمُونِى لَضَلَلْتُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا اَنْتُمْ حَظِّى مِنَ الْاُمَمِ وَاَنَا حَظُّكُمْ مِنَ الْاَنْبِيَاءِ (طب عن ابى الدرداء)

″Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ aranızda olup da beni terk edip ona uysaydınız, apaçık bir sapıklığa düşerdiniz. Ümmetler içinde en şanslı ümmet sizsiniz, Peygamberler içinde en şanslı Peygamber de benim.″[3]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ömer Radiyallâhu anhu’ya şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلَّا أَنْ يَتَّبِعَنِي (حم عن جابر بن عبد اللّٰه(

″Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şâyet İmran oğlu Mûsâ Aleyhisselâm hayatta olsaydı, onun için dahi, bana tâbi olmaktan başka yapacak bir şey olamazdı.″[4]

Yine bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

لا تَسْأَلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ عَنْ شَيْءٍ، فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ يُخْبِرُوكُمْ بِالصِّدْقِ فَتُكَذِّبُوهُمْ أَوْ يُخْبِرُوكُمْ بِالْكَذِبِ فَتُصَدِّقُوهُمْ عَلَيْكُمْ بِالْقُرْآنِ فَإِنَّهُ فِيهِ نَبَأُ مَا قَبْلَكُمْ وَخَبَرُ مَا بَعْدَكُمْ وَفَصْلُ مَا بَيْنَكُمْ (كر عن ابن مسعود(

″Ehl-i Kitab’a bir şey sormayın. Korkarım ki, size doğruyu söylerler de siz yalanlarsınız yahut yalan haber verirlerde doğrularsınız. Siz Kur’ân’dan ayrılmayın. Zîrâ Kur’ân’da sizden evvel gelenlerin de sizden sonrakilerin de haberleri mevcuttur. Aranızdaki anlaşmazlıkları bertaraf edecek hükümler de mevcuttur.″[5]

لَا تَحْمِلُوا دِينَكُمْ عَلَى مُسَالَمَةِ أَهْلِ الْكِتَابِ فَإِنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوا وَأَضَلُّوا مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ ضَلَالًا مُبِينًا (كر عن ابى اسلم عن انس(

″Dîninizi Ehl-i Kitab’a sormayın. Çünkü onlar, dalâlete düştüler ve sizden öncekileri de dalâlete ittiler.″[6]

Birçok Âyet-i Kerîme’de Allah’u Teâlâ, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i diğer Peygamberlerden derece bakımından üstün kılmıştır. Bu hususta geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 253’ün izahına bakınız.


[1] İmam Kastalâni, Mevâhib-i Ledünniyye, s. 7; İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 3, s. 81; Celâleddin es-Suyûti, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 3. s. 566-567.

[2] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 1; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 12408; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 6355; İmam Kastalâni, Mevahib-i Ledünniyye, c. 1, s. 5.

[3] Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 149.

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14623.

[5] Râmûz’ul-Ehâdîs, 473/2.

[6] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 469/12.