EN’ÂM SÛRESİ

﴿ وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ ﴿٦١﴾ ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ ﴿٦٢﴾

61-62. Ve O, kullarının üzerinde tek tasarruf sahibidir. Sizin amellerinizi kaydeden melekler gönderir. Hattâ sizden birinin eceli geldiğinde, ruhları almakla görevli olan ve vazifelerini yerine getirmede kusur etmeyen melekler onun ruhunu alır.* Sonra onlar, hak mevlâları olan Allah’a döndürülürler. İyi bilin ki, hüküm yalnız O’nundur. Ve O, hesaba çekenlerin en hızlı olanıdır.

İzah: Kulların hayır ve şer, yaptıkları amelleri kaydeden meleklerin olduğu birçok Âyet-i Kerîme’de geçmektedir. Bunlara kirâmen kâtibîn melekleri de denir.

Bu husus Sûre-i İnfitâr, Âyet 10-12’de de şöyle geçmektedir:

″Halbuki yaptığınız işleri yazmakla görevli;* kirâmen kâtibîn (değerli ve güvenilir kâtip melekler) vardır.* Onlar, sizin yaptıklarınızı bilir ve kaydederler.

Enes Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كُنَّا عِنْدَ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَضَحِكَ فَقَالَ هَلْ تَدْرُونَ مِمَّ أَضْحَكُ قَالَ قُلْنَا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ مِنْ مُخَاطَبَةِ الْعَبْدِ رَبَّهُ يَقُولُ يَا رَبِّ أَلَمْ تُجِرْنِي مِنَ الظُّلْمِ قَالَ يَقُولُ بَلَى قَالَ فَيَقُولُ فَإِنِّي لَا أُجِيزُ عَلَى نَفْسِي إِلَّا شَاهِدًا مِنِّي قَالَ فَيَقُولُ كَفَى بِنَفْسِكَ الْيَوْمَ عَلَيْكَ شَهِيدًا وَبِالْكِرَامِ الْكَاتِبِينَ شُهُودًا قَالَ فَيُخْتَمُ عَلَى فِيهِ فَيُقَالُ لِأَرْكَانِهِ انْطِقِي قَالَ فَتَنْطِقُ بِأَعْمَالِهِ قَالَ ثُمَّ يُخَلَّى بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْكَلَامِ قَالَ فَيَقُولُ بُعْدًا لَكُنَّ وَسُحْقًا فَعَنْكُنَّ كُنْتُ أُنَاضِلُ (م عن انس)

Biz, bir gün Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında iken güldü de, ″Neye güldüğümü biliyor musunuz?″ buyurdu. ″Allah ve Resûlü daha iyi bilir″ dedik. Bunun üzerine: ″Kulun, Rabbine olan hitabından!″ buyurdu ve sözüne şöyle devam etti. Kul: ″Ey Rabbim! Sen beni zulümden korumadın mı?″ der. Allah’û Teâlâ da: ″Evet, korudum″ buyurur. Kul da: ″Fakat ben bugün kendime, kendimden başka bir kimsenin şâhit olmasını aslâ istemiyorum″ der. Allah’u Teâlâ: ″Bugün sana tek şâhit olarak nefsin, çok şâhit olarak da kirâmen kâtibîn melekleri kâfidir″ buyurur. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem devamla buyurdu ki: ″Ağzına mühür vurulur ve diğer organlarına, ″Konuş″ denilir. Onlar kişinin amelini haber verirler. Sonra konuşma hususunda serbest bırakılır. Adam organlarına: ″Yazıklar olsun size! Buradan defolun! Ben sizin için mücâdele etmiştim″ der.[1]

Ruhları almakla görevli olan melek, Azrâil Aleyhisselâm’dır. Âyette melekler diye çoğul kullanılmasının sebebi, Azrâil Aleyhisselâm’ın bu işi yaparken kendisinin emri altında görevli olan başka meleklerin de olmasından dolayıdır. Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur: ″Ölüm meleğinin, diğer meleklerden çeşitli yardımcıları vardır.″

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْمَيِّتَ تَحْضُرُهُ الْمَلَائِكَةُ فَإِذَا كَانَ الرَّجُلُ الصَّالِحُ قَالُوا اخْرُجِي أَيَّتُهَا النَّفْسُ الطَّيِّبَةُ كَانَتْ فِي الْجَسَدِ الطَّيِّبِ اخْرُجِي حَمِيدَةً وَأَبْشِرِي بِرَوْحٍ وَرَيْحَانٍ وَرَبٍّ غَيْرِ غَضْبَانَ قَالَ فَلَا يَزَالُ يُقَالُ ذَلِكَ حَتَّى تَخْرُجَ ثُمَّ يُعْرَجَ بِهَا إِلَى السَّمَاءِ فَيُسْتَفْتَحُ لَهَا فَيُقَالُ مَنْ هَذَا فَيُقَالُ فُلَانٌ فَيَقُولُونَ مَرْحَبًا بِالنَّفْسِ الطَّيِّبَةِ كَانَتْ فِي الْجَسَدِ الطَّيِّبِ ادْخُلِي حَمِيدَةً وَأَبْشِرِي بِرَوْحٍ وَرَيْحَانٍ وَرَبٍّ غَيْرِ غَضْبَانَ قَالَ فَلَا يَزَالُ يُقَالُ لَهَا حَتَّى يُنْتَهَى بِهَا إِلَى السَّمَاءِ الَّتِي فِيهَا اللّٰهُ عَزَّ وَجَلَّ وَإِذَا كَانَ الرَّجُلُ السَّوْءُ قَالُوا اخْرُجِي أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْخَبِيثَةُ كَانَتْ فِي الْجَسَدِ الْخَبِيثِ اخْرُجِي ذَمِيمَةً وَأَبْشِرِي بِحَمِيمٍ وَغَسَّاقٍ وَآخَرَ مِنْ شَكْلِهِ أَزْوَاجٍ فَلَا يَزَالُ حَتَّى تَخْرُجَ ثُمَّ يُعْرَجَ بِهَا إِلَى السَّمَاءِ فَيُسْتَفْتَحُ لَهَا فَيُقَالُ مَنْ هَذَا فَيُقَالُ فُلَانٌ فَيُقَالُ لَا مَرْحَبًا بِالنَّفْسِ الْخَبِيثَةِ كَانَتْ فِي الْجَسَدِ الْخَبِيثِ ارْجِعِي ذَمِيمَةً فَإِنَّهُ لَا يُفْتَحُ لَكِ أَبْوَابُ السَّمَاءِ فَتُرْسَلُ مِنَ السَّمَاءِ ثُمَّ تَصِيرُ إِلَى الْقَبْرِ فَيُجْلَسُ الرَّجُلُ الصَّالِحُ فَيُقَالُ لَهُ مِثْلُ مَا قِيلَ لَهُ فِي الْحَدِيثِ الْأَوَّلِ وَيُجْلَسُ الرَّجُلُ السَّوْءُ فَيُقَالُ لَهُ مِثْلُ مَا قِيلَ فِي الْحَدِيثِ الْأَوَّلِ (حم عن ابى هريرة)

″Melekler, ölünün yanında hazır bulunurlar. Eğer o sâlih bir kişi ise, şöyle derler: ″Merhaba, Ey temiz cesette bulunan temiz ruh! Övülmüş ve müjdelenmiş olarak, rahat ve huzur ile cesetten çık. Öfkeli olmayan Rabbin Teâlâ’nın müjdesi sanadır.″ Bu melekler, o ruh cesetten çıkıncaya kadar bu sözleri söylemeye devam ederler. Sonra o ruh, göğe yükseltilir ve onun için gök kapılarının açılması istenir. ″Bu kimdir?″ diye sorulduğunda, ″Falancadır″ denilir. Ona: ″Merhaba, Ey temiz cesette bulunan temiz ruh! Övülmüş ve müjdelenmiş olarak, rahat ve huzur ile gir, öfkeli olmayan Rabbinin müjdesi sanadır″ denilir. O kişi, Allah’u Teâlâ’nın bulunduğu göğe erişinceye kadar, melekler bunları söylemeye devam ederler. Şâyet o kötü bir kimse ise, şöyle derler: ″Sana merhaba yok, Ey pis cesette bulunan pis ruh! Kötülenmiş olarak cesetten çık. Kavurucu ateş ve irinle, buna benzer başka azaplarla seni müjdeleriz″ Bu melekler, o ruh cesetten çıkıncaya kadar bu sözleri söylemeye devam ederler. Sonra o ruh, göğe yükseltilir ve onun için gök kapılarının açılması istenir. ″Bu kimdir?″ diye sorulduğunda, ″Falancadır″ diye cevap verilir. Bunun üzerine: ″Sana merhaba yok, Ey pis cesette bulunan pis ruh! Kötülenmiş olarak dön. Gök kapıları sana açılmayacaktır″ denilir ve gökten geri çevrilip gönderilir. Sonra bunlar (sâlih ve kötü olan kimse) kabre girdirilir. Sâlih kişi, kabrinde oturtulup ilk sözde (rûhu alındığında) söylenenlerin bir misli kendisine tekrar söylenir. Kötü kişi de, kabrinde oturtulur, ilk sözde (rûhu alındığında) söylenenlerin bir misli kendisine tekrar söylenir.″[2]


[1] Sahih-i Müslim, Zühd 1 (17).

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 8414.


YÛNUS SÛRESİ

﴿ وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًاۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ ﴿٢١﴾

21. İnsanlara, isâbet eden bir sıkıntıdan sonra, bir rahmet (sıhhat ve genişlik) verirsek, hemen âyetlerimiz hakkında hile kurarlar. Ey Resûlüm! ″Allah’u Teâlâ hile kurmada daha hızlıdır″ de. Ey kâfirler! Şüphesiz resûllerimiz (kirâmen kâtibîn melekleri), kurduğunuz hileleri yazarlar.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme, kâfirlere Allah’u Teâlâ’nın mühlet verdiği­ni, onların da buna aldanarak kendilerine azap edilmeyeceğini zannettikleri­ni, Allah’ın tayin ettiği mühlet bitince de onların âniden yakalanacağını ifade etmekte­dir.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ (خ عن ابى موسى)

″Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, zâlime mühlet verir. Nihâyet (mühleti dolup) onu yakaladığında aslâ kurtulamaz.″[1]


[1] Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Hûd 5; Sahih-i Müslim, Birr 15 (61).


ZUHRUF sÛRESİ

﴿ اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْرًا فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ ﴿٧٩﴾ اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ ﴿٨٠﴾

79-80. Yoksa onlar, hakkı inkârda ısrar mı ettiler? Şüphesiz Biz de onları cezâlandırmada ısrar ederiz.* Yoksa onlar, içlerindeki sırlarını ve gizli gizli konuştuklarını, işitmeyiz mi zannettiler? Hayır, işitiriz ve onlardan ayrılmayan meleklerimiz de bunları yazarlar.


KAF SÛRESİ

﴿ وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ﴿١٦﴾ اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ ﴿١٧﴾ مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ ﴿١٨﴾ وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ ﴿١٩﴾

16-19. Yemin olsun ki, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.* Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı melek de yaptıklarını kaydetmek-tedir.* İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, onun yanında yaptıklarını gözetleyen ve yazmaya hazır bir melek bulunmasın.* Ölümün sekerâtı, hakikati ortaya koyar. ″Ey insan! Bu ölüm, senin kaçıp durduğun şeydir″ denir.

İzah: Âyet-i Kerîme’de geçtiği üzere, Allah’u Teâlâ’nın insana yakın olduğu ile ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

نَزَلَ اللّٰهُ مِنِ ابْنِ آدَمَ أَرْبَعَ مَنَازِلَ: هُوَ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ، وَهُوَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ ، وَهُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَةِ كُلِّ دَابَّةٍ، وَهُوَ مَعَهُمْ أَيْنَمَا كَانُوا (ابن مردويه عن أبي سعيد)

″Allah’u Teâlâ insana dört şekilde yakın olur: İnsana şah damarından daha yakındır. Her bir canlının perçeminden tutmuştur. Kişinin kalbiyle arasına girer. İnsanlar nerede olurlarsa olsunlar, O da onlarla olur.″[1]

Yine Âyet-i Kerîme’de geçtiği gibi, her insanın sağında ve solunda, hayır ve şer bütün yaptıkları amellerini kaydeden meleklerin olduğu birçok âyette de geçmektedir. Bunlara, kirâmen kâtibîn melekleri denir.

Allah’u Teâlâ Sûre-i İnfitâr, Âyet 10-12’de buyurdu ki:

″Halbuki yaptığınız işleri yazmakla görevli;* kirâmen kâtibîn (değerli ve güvenilir kâtip melekler) vardır.* Onlar, sizin yaptıklarınızı bilir ve kaydederler.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, kulun konuştuğu sözlerin, bu melekler tarafından yazıldığını beyan ederek şöyle buyurmuştur.

إِنَّ الْعَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ رِضْوَانِ اللّٰهِ لَا يُلْقِي لَهَا بَالًا يَرْفَعُهُ اللّٰهُ بِهَا دَرَجَاتٍ وَإِنَّ الْعَبْدَ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ سَخَطِ اللّٰهِ لَا يُلْقِي لَهَا بَالًا يَهْوِي بِهَا فِي جَهَنَّمَ (خ م عن ايى هريرة)

″Şüphesiz ki kul, Allah’ın râzı olacağı bir sözü söyler, onun nasıl bir söz olduğunun farkında değildir. Fakat Allah’u Teâlâ, o sözle onun derecesini yükseltir. Yi­ne kul, Allah’ı gazaplandıracak bir söz söyler, onun da ne olduğunun farkında de­ğildir. Allah’u Teâlâ, o sözle de onu Cehenneme sürükler.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

كَاتِب الْحَسَنَات عَلَى يَمِين الرَّجُل وَكَاتِب السَّيِّئَات عَلَى يَسَاره وَكَاتِب الْحَسَنَات أَمِين عَلَى كَاتِب السَّيِّئَات فَإِذَا عَمِلَ حَسَنَة كَتَبَهَا صَاحِب الْيَمِين عَشْرًا وَإِذَا عَمِلَ سَيِّئَة قَالَ صَاحِب الْيَمِين لِصَاحِبِ الشِّمَال دَعْهُ سَبْع سَاعَات لَعَلَّهُ يُسَبِّح أَوْ يَسْتَغْفِر (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن ابى امامة)

İyilikleri ya­zan melek kişinin sağı üzerinde, kötülüklerin yazıcısı ise solu üzerindedir. İyilikleri yazan melek, kötülükleri yazanın üzerindedir. Kişi bir iyilik işledi mi sağda bulunan melek on misliyle onu yazar, bir kötülük işledi mi de, sağ­da bulunan melek, solda bulunan meleğe: ″Belki tesbih eder veya bağışlanma diler ümidiyle sen ona yedi saat süreyle ilişme″ der.[3]

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Ölümün sekerâtı, hakikati ortaya koyar″ diye buyrulmaktadır. Bu ifade şöyle izah edilmiştir: ″Ey insan! Ölümün sekerâtı, senin gözünün önü­ne âhirette var olan gerçekleri getirir. Sen onları görür ve anlarsın.″ Bu izaha göre, insana ölümü esnâsında âhiret âlemi gözükür.

Ayrıca Âyet-i Kerîme’de geçen ″Ölümün sekarâtı″ ifadesi de, can verirken ölümün şiddetinden meydana gelen kendinden geçme durumudur. Bu hususta Hz. Âişe’den nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

فِيهَا مَاءٌ فَجَعَلَ يُدْخِلُ يَدَيْهِ فِي الْمَاءِ فَيَمْسَحُ بِهِمَا وَجْهَهُ يَقُولُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ إِنَّ لِلْمَوْتِ سَكَرَاتٍ ثُمَّ نَصَبَ يَدَهُ فَجَعَلَ يَقُولُ فِي الرَّفِيقِ الْأَعْلَى حَتَّى قُبِضَ وَمَالَتْ يَدُهُ (خ عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in önünde, içinde su bulunan bir kap bulunuyordu. Ellerini suya daldırıyor ve ellerini yüzüne süre­rek, ″Lâ ilâhe illallâh! Şüphesiz ölümün sekerâtı vardır″ diye buyurdu. Sonra da elini kaldırıp şöyle demeye ko­yuldu: ″O en yüce dost ile birlikte!″ Nihâyet ruhu kabzedildi ve eli yanına düştü.[4]

Yine bu hususta şu rivâyet nakledilmiştir:

قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ: يَا مَعْشَرَ الْحَوَارِيِّينَ ادْعُوَا اللّٰهَ أَنْ يُهَوِّنَ عَلَيْكُمْ هَذِهِ السَّكْرَةَ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن)

Îsâ İbn-i Meryem şöyle buyurmuştur: ″Ey Havâriler top­luluğu! Bu ölümün sekerâtını size kolaylaştırması için Allah’u Teâlâ’ya duâ edin.″[5]


[1] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 13, s. 576.

[2] Sahih-i Buhârî, Rikâk 23; Sahih-i Müslim, Zühd 6 (49-50).

[3] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 17, s. 10.

[4] Sahih-i Buhârî, Rikâk 41.

[5] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 17, s. 13.