KEHF SÛRESİ

﴿ ثُمَّ اَتْبَعَ سَبَبًا ﴿٩٢﴾ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًاۙ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا ﴿٩٣﴾ قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ اِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلٰٓى اَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا ﴿٩٤﴾

92-94. Sonra, Zülkarneyn yine sebeplere sarılarak yola devam etti.* İki dağ arasına ulaştığı vakit, orada konuşulan dillerden hiç birini anlamayan bir kavim buldu.* Onlar: ″Yâ Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc öldürme ve tahrif ile yeryüzünde fesat yapıyorlar. Bizimle onlar arasında bir set yapmak üzere sana bir bedel verelim mi?″ dediler.

İzah: İmam Taberî ve daha birçok tefsir âlimi, Ye’cüc ve Me’cüc’e karşı Zülkarneyn Aleyhisselâm’dan yardım isteyen kavmin, ″Türkler″ olduğunu söylemişlerdir.

Ye’cüc ve Me’cüc’e dair Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَبْشِرُوا فَإِنَّ مِنْ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ أَلْفًا وَمِنْكُمْ رَجُلٌ... (خ عن ابى سعيد)

″Müjde size, Cehenneme giren Ye’cüc ve Me’cüc’ün bin kişisi karşısında sizden oraya bir kişi girecektir.″[1]

Ye’cüc ve Me’cüc, âyetlerde ve birçok hadiste de geçtiği üzere, büyük kıyâmet alâmetlerinden sayılmıştır. Bu hususta geniş bilgi için Sûre-i Kehf, Âyet 97-99’un izahına ve Sûre-i Enbiyâ, Âyet 96’ya bakınız.

﴿ قَالَ مَا مَكَّنّ۪ي ف۪يهِ رَبّ۪ي خَيْرٌ فَاَع۪ينُون۪ي بِقُوَّةٍ اَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًاۙ ﴿٩٥﴾ اٰتُون۪ي زُبَرَ الْحَد۪يدِۜ حَتّٰٓى اِذَا سَاوٰى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُواۜ حَتّٰٓى اِذَا جَعَلَهُ نَارًاۙ قَالَ اٰتُون۪ٓي اُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًاۜ ﴿٩٦﴾

95-96. Zülkarneyn dedi ki: ″Rabbimin bana verdiği imkân, sizin vereceğiniz bedelden daha hayırlıdır. Siz bana fiilen yardım edin de, sizinle onların arasında bir set yapayım,* bana demir parçaları taşıyın.″ Taşıdılar, iki dağ arası dolduğu vakit, Zülkarneyn: ″Ateş koyup körükleyin″ dedi. Körüklediler, demirler ateş kesildi. Zülkarneyn onlara: ″Bana erimiş bakır taşıyın da üzerine dökeyim″ dedi ve öyle yapıldı.

İzah: Zülkarneyn Aleyhisselâm’a tâbi olup Müslüman olan bir kavim, başka bir kavimle düşmandı. Onlar, o kavmin şerrinden ebediyyen kurtulmak için ona geldiler. O da, çalı yığmalarını emretti. Çalıyı duvar şeklinde yığdılar. Duâ etti, ateşledi. Ateşin içerisine demir ve bakır attı. Mûcize ile alevin yükseldiği yer tunçtan duvar oldu. Tunçla olan bu duvarı kimse aşamadı. Böylece o duvar kendilerini düşmanlarından korudu.

Bu, çok uzun yıllar önce olan bir hâdise idi. Zülkarneyn Aleyhis-selâm’ın hikmetle yaptığı bu tunçtan duvarın yeri, mahiyeti; zâhir mi yoksa bâtın mı olduğu tam olarak bilinememektedir.

﴿ فَمَا اسْطَاعُٓوا اَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا ﴿٩٧﴾ قَالَ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقًّاۜ ﴿٩٨﴾ وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ ف۪ي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًاۙ ﴿٩٩﴾

97-99. Artık Ye’cüc ve Me’cüc, ne seddin üzerinden aşabildiler ne de delmeye muktedir oldular.* Zülkarneyn: ″Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaad ettiği vakit gelince, onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır″ dedi.* Sed yerle bir olduğu gün, halk birbirine karışarak deniz gibi dalgalanırlar. Sonra Sûr üflenir de onların hepsini toplarız.

İzah: Âyet-i Kerîme’de geçen ″Sed″ hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

يَحْفِرُونَهُ كُلَّ يَوْمٍ حَتَّى إِذَا كَادُوا يَخْرِقُونَهُ قَالَ الَّذِي عَلَيْهِمْ ارْجِعُوا فَسَتَخْرِقُونَهُ غَدًا فَيُعِيدُهُ اللّٰهُ كَأَشَدِّ مَا كَانَ حَتَّى إِذَا بَلَغَ مُدَّتَهُمْ وَأَرَادَ اللّٰهُ أَنْ يَبْعَثَهُمْ عَلَى النَّاسِ قَالَ الَّذِي عَلَيْهِمْ ارْجِعُوا فَسَتَخْرِقُونَهُ غَدًا إِنْ شَاءَ اللّٰهُ وَاسْتَثْنَى قَالَ فَيَرْجِعُونَ فَيَجِدُونَهُ كَهَيْئَتِهِ حِينَ تَرَكُوهُ فَيَخْرِقُونَهُ فَيَخْرُجُونَ عَلَى النَّاسِ فَيَسْتَقُونَ الْمِيَاهَ وَيَفِرُّ النَّاسُ مِنْهُمْ فَيَرْمُونَ بِسِهَامِهِمْ فِي السَّمَاءِ فَتَرْجِعُ مُخَضَّبَةً بِالدِّمَاءِ فَيَقُولُونَ قَهَرْنَا مَنْ فِي الْأَرْضِ وَعَلَوْنَا مَنْ فِي السَّمَاءِ قَسْوَةً وَعُلُوًّا فَيَبْعَثُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ نَغَفًا فِي أَقْفَائِهِمْ فَيَهْلِكُونَ فَوَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنَّ دَوَابَّ الْأَرْضِ تَسْمَنُ وَتَبْطَرُ وَتَشْكَرُ شَكَرًا مِنْ لُحُومِهِمْ (ت عن ابى هريرة)

Ye’cüc ve Me’cüc, her gün seddi delmeye çalışırlar. Delik açmaya yaklaştıkları vakit, başlarında bulunan yetkili: ″Şimdi geri dönün, kalanı yarın delersiniz″ der. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ o seddin oyulan yerini öncekinden de sağlam bir şekilde yapar. Onların zamanları gelip de, Allah onları insanların arasına çıkarmak istediği zaman başlarında bulunan yetkili: ″Şimdi geri dönün, inşâallah yarın çıkarsınız″ der. İkinci gün döndüklerinde ise, seddi bıraktıkları gibi bulurlar. Seddi delip insanların içine çıkarlar. Bütün suları içerler, insanlar onlardan kaçarlar. Oklarını göğe doğru fırlatırlar, oklar kana bulanmış bir şekilde geri döner. Bunun üzerine, ″Yeryüzünde bulunanları perişan ettik ve gökte olanlara da galip gelerek mağlup ettik″ demeye başlarlar. Sonra Allah’u Teâlâ onlara enselerinden neğaf kurtlarını[2] musallat eder ve bu yüzden kırılıp helâk olurlar. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, yeryüzündeki hayvanlar, onların cesetlerini yiyip semiz birer varlık hâline gelirler.″[3]

Mü’minlerin annesi Zeyneb Bint-i Cahş Radiyallâhu anhâ da şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

اسْتَيْقَظَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنَ النَّوْمِ مُحْمَرًّا وَجْهُهُ يَقُولُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِنْ شَرٍّ قَدْ اقْتَرَبَ فُتِحَ الْيَوْمَ مِنْ رَدْمِ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مِثْلُ هَذِهِ وَحَلَّقَ بِإِصْبَعِهِ الْإِبْهَامِ وَالَّتِي تَلِيهَا قَالَتْ زَيْنَبُ بِنْتُ جَحْشٍ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَنَهْلِكُ وَفِينَا الصَّالِحُونَ قَالَ نَعَمْ إِذَا كَثُرَ الْخَبَثُ (خ م عن زينب بنت جحش)

Bir gün Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem uykudan uyandı ve titreyerek ürpermiş ve yüzleri kızarmış olduğu halde: ″Lâ ilâhe illallâh! Gelecek olan şerden dolayı Araba vah olsun! Bugün Ye’cûc ve Me’cûc’un seddinden şu kadar yer açıldı″ buyurdu ve baş parmağı ile şehâdet parmağını birleştirerek halka yaptı. ″Yâ Resûlallah! İçimizde iyiler olduğu halde de helâk olur muyuz?″ diye sordum. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Kötülük ve günahlar çoğaldığı vakit, evet!″ diye buyurdu.[4]


[1] Sahih-i Buhârî, Rikâk 46.

[2] Neğaf kurdu; deve, koyun ve sığır gibi hayvanların burunlarında olan kurt, demektir.

[3] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 19; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7075.

[4] Sahih-i Buhâri, Enbiyâ 7, Fiten 4, 28; Sahih-i Müslim, Fiten 1, 2; Sünen-i Tirmizî, Fiten 21, 23


ENBİYÂ SÛRESİ

﴿ وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿٩٥﴾ حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ ﴿٩٦﴾

95-96. Helâkını takdir ettiğimiz bir belde ahalisinin, (mahşer günü) Bize dönmemeleri elbette imkânsızdır.* Ye’cüc ve Me’cüc’ün seddi açılıp da, onlar her tepeden süratle geldikleri vakte kadar, bu kavimlerin hâlleri devam eder.

İzah: Ye’cüc ve Me’cüc, on büyük kıyâmet alâmetlerinden biridir. Bu husus Huzeyfe Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te şöyle geçmektedir:

Biz bir gün kendi aramızda konuşurken, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi. Bize: ″Ne konuşuyorsunuz?″ dedi. Biz de: ″Kıyâmet gününden konuşuyoruz″ diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّهَا لَنْ تَقُومَ حَتَّى تَرَوْنَ قَبْلَهَا عَشْرَ آيَاتٍ فَذَكَرَ الدُّخَانَ وَالدَّجَّالَ وَالدَّابَّةَ وَطُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا وَنُزُولَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَيَأَجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَثَلَاثَةَ خُسُوفٍ خَسْفٌ بِالْمَشْرِقِ وَخَسْفٌ بِالْمَغْرِبِ وَخَسْفٌ بِجَزِيرَةِ الْعَرَبِ وَآخِرُ ذَلِكَ نَارٌ تَخْرُجُ مِنَ الْيَمَنِ تَطْرُدُ النَّاسَ إِلَى مَحْشَرِهِمْ (م حم عن حذيفة بن اسيد الغفارى)

″Şüphesiz on alâmet görülmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bunlar: Deccâl, Duman, Dâbbet’ül-arz, güneşin batıdan doğması, Meryem oğlu Îsâ Aleyhisselâm’ın yere inmesi, Ye’cûc ve Me’cüc’ün zuhur etmesi, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsü, son olarak da Yemen’den çıkarak insanları Şam’a sürecek ateşin meydana gelmesi.″[1]

Resûlü Ekrem Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

تُفْتَحُ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ فَيَخْرُجُونَ كَمَا قَالَ اللّٰهُ تَعَالَى {وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ} فَيَعُمُّونَ الْأَرْضَ وَيَنْحَازُ مِنْهُمْ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى تَصِيرَ بَقِيَّةُ الْمُسْلِمِينَ فِي مَدَائِنِهِمْ وَحُصُونِهِمْ وَيَضُمُّونَ إِلَيْهِمْ مَوَاشِيَهُمْ حَتَّى أَنَّهُمْ لَيَمُرُّونَ بِالنَّهَرِ فَيَشْرَبُونَهُ حَتَّى مَا يَذَرُونَ فِيهِ شَيْئًا فَيَمُرُّ آخِرُهُمْ عَلَى أَثَرِهِمْ فَيَقُولُ قَائِلُهُمْ لَقَدْ كَانَ بِهَذَا الْمَكَانِ مَرَّةً مَاءٌ وَيَظْهَرُونَ عَلَى الْأَرْضِ... (ه عن ابى سعيد الخدرى)

″Ye‘cüc ile Me’cüc‘ün seddi açılarak çıkacaklar ve Allah’u Teâlâ’nın, Sûre-i Enbiyâ, Âyet 96’da: ″Onlar her tepeden süratle geldikleri vakte kadar…″ diye buyurduğu gibi, onlar yeryüzünün her tarafına yayılacaklardır. Müslümanlar onların önlerinden çekilip uzaklaşacaklar. Nihâyet geri kalan Müslümanlar da şehirlerinin içinde kalelerine hayvanlarını toplayarak çekilecekler ve oralara kapanacaklar. Ye‘cûc ile Me‘cüc bir nehre uğrayıp yatağında hiçbir şey kalmayacak şekilde suyunu içip tüketecekler. Onların arkasından gelenler oraya uğrayacaklar ve sözcüleri:

- Yemin olsun ki vaktiyle bu yerde su varmış, diyecekler. Ye‘cüc ve Me‘cüc orduları yeryüzünü istila edecekler. Sonra sözcüleri:

- İşte bunlar, yeryüzü ahâlisidir, biz onların işini bitirdik. Artık gökyüzü ahâlisine de el atalım diyecek. Hattâ onların biri muhakkak mızrağını gökyüzü tarafına doğru fırlatarak hareket ettirecek de mızrak kana boyanmış olarak geri dönecek. Bunun üzerine:

- Muhakkak gökyüzü ahâlisini de öldürdük, diye övünecekler. İşte onlar böyle davrandıkları bir sırada, Allah’u Teâlâ çekirge kurdu gibi birtakım canlı mikroplar gönderecek ve bunlar onlar boyunlarından yakalayacak ve onlar kimi kiminin üstüne bindirilmiş halde çekirge sürüsünün ölümü gibi öleceklerdir. Artık kalelerine kapanmış bulunan Müslümanlar, onlardan hiçbir haber ve hareket işitmez olacaklar. Sonra birbirlerine:

- Canını satın alacak, Ye‘cüc ve Me‘cüc ordularının ne durumda oldukları ve ne yaptıklarını görecek babayiğit bir kimse var mı? diye soracaklar. Bunun üzerine canını Ye‘cüc ve Me’cüc‘ün öldürmelerine hedef yapan fedâi bir kimse çıkarak, onların ordugahına inerek onları ölmüş vaziyette bulunca Müslümanlara:

- Sevinmez misiniz? Düşmanlarınızın hepsi birden ölmüşler, diye nidâ edecek. Bunun üzerine Müslümanlar kaleden dışarı çıkacaklar ve hayvanlarını da salıverecekler. Fakat Ye‘cüc ve Me’cüc‘ün leşlerinin bulunmadığı hiçbir meraları kalmayacak. Hayvanlar bitkilere ve yeşilliklere nâil olacaklar da, hiçbir zaman elde edemediği sütün en güzeli kadar sütü bu ölüler arasında elde edecekler.″[2]

Yine Ye’cüc ve Me’cüc hakkında Sûre-i Kehf, Âyet 97-99 ve izahına bakınız.


[1] Sahih-i Müslim, Fiten 13 (39 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 15555.

[2] Sünen-i İbn-i Mâce, Fiten 33.


ZUHRUF sÛRESİ

﴿ وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿٦١﴾ وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿٦٢﴾

61-62. Ve şüphesiz ki Îsâ, kıyâmetin bir alâmetidir. Artık kıyâmetin kopacağında şüphe etmeyin ve bana tâbi olun. Dosdoğru yol budur.* Şeytan, sizi bana tâbi olmaktan menetmesin. Şüphesiz ki o, sizin için apaçık bir düşmandır.

İzah: Sûre-i Zuhruf, Âyet 61 ile ilgili olarak İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ:

{وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ} قَالَ هُوَ خُرُوجُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ عَلَيْهِ السَّلَام قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ (حم عن ابن عباس)

″Ve şüphesiz ki Îsâ, kıyâmetin bir alametidir…″ diye geçen âyet hakkında: ″Kıyâmet kopmadan önce Meryem oğlu Îsâ Aleyhisselâm’ın yeryüzüne inmesidir″ diye buyurmuştur.[1]

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.

وَالّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَيُوشِكَنَّ أنْ يَنْزِلَ فيكُمُ ابْنُ مرْيَمَ حَكَماً مُقْسِطاً، فَيَكْسِرُ الصَّلِيبُ، وَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ، وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ، وَيَفِيضُ الْمَالُ حَتّى لَا يَقْبَلَهُ أحَدٌ. ثُمَّ يَقُولُ أبُو هُريْرَةَ: اِقْرَؤُا إنْ شِئْتُمْ: وَإنْ مِنْ أهْلِ الْكِتَابِ إلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ (خ م د ت عن ابى هريرة)

″Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, muhakkak yakında Meryem oğlu Îsâ, Muhammed ümmeti arasında âdil bir hâkim olarak inecek. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, hattâ kimse mal kabul etmez olacak.″ Sonra Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu der ki: ″Yemin olsun ki, Ehl-i Kitap’tan (Hristiyanlardan) ona (Îsâ Aleyhisselâm’a), onun ölümünden önce îman etmeyecek kimse yoktur…″ diye geçen Sûre-i Nisâ, Âyet 159’u okuyun.[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

الْأَنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ لِعَلَّاتٍ أُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ وَأَنَا أَوْلَى النَّاسِ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ لِأَنَّهُ لَمْ يَكُنْ بَيْنِي وَبَيْنَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ نَازِلٌ فَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَاعْرِفُوهُ رَجُلًا مَرْبُوعًا إِلَى الْحُمْرَةِ وَالْبَيَاضِ عَلَيْهِ ثَوْبَانِ مُمَصَّرَانِ كَأَنَّ رَأْسَهُ يَقْطُرُ وَإِنْ لَمْ يُصِبْهُ بَلَلٌ فَيَدُقُّ الصَّلِيبَ وَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ وَيَدْعُو النَّاسَ إِلَى الْإِسْلَامِ فَيُهْلِكُ اللّٰهُ فِي زَمَانِهِ الْمِلَلَ كُلَّهَا إِلَّا الْإِسْلَامَ وَيُهْلِكُ اللّٰهُ فِي زَمَانِهِ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ وَتَقَعُ الْأَمَنَةُ عَلَى الْأَرْضِ حَتَّى تَرْتَعَ الْأُسُودُ مَعَ الْإِبِلِ وَالنِّمَارُ مَعَ الْبَقَرِ وَالذِّئَابُ مَعَ الْغَنَمِ وَيَلْعَبَ الصِّبْيَانُ بِالْحَيَّاتِ لَا تَضُرُّهُمْ فَيَمْكُثُ أَرْبَعِينَ سَنَةً ثُمَّ يُتَوَفَّى وَيُصَلِّي عَلَيْهِ الْمُسْلِمُونَ (حم عن ابى هريرة)

″Peygamberler, babadan bir kardeştirler. Onların anneleri ayrı olmakla birlikte, dinleri birdir. İnsanlar arasında Meryem oğlu Îsâ’ya en ya­kın benim. Çünkü benim ile onun arasında bir Peygamber yoktur. Şüphesiz ki Îsâ inecektir. Gördüğünüz vakit, onu tanıyınız ki o; orta boylu, pembeye çalan beyaz tenli, üzerinde iki parçadan ibâret elbisesi olan bir kimsedir. Islaklık olmadığı halde, sanki başından su damlar. İnsanları İslâm’a çağıracak, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Onun zamanında Allah’u Teâlâ, İslâm’dan başkalarını helâk edecek ve Mesih-i Deccal’i de helâk edecektir. Sonra, yeryüzünde sükûnet, emniyet meydana gelecektir. O kadar ki aslanlar develerle, panterler ineklerle ve kurtlar kuzularla serbestçe otlayıp geçinecekler, çocuklar da yılanlarla oynayacaklardır. Îsâ, kırk yıl yeryüzünde yaşayacak, sonra vefât edecek, cenâze namazını da Müslümanlar kılacaktır.″[3]

Îsâ Aleyhisselâm’ın kıyâmetten evvel Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in ümmeti olarak tekrar yeryüzüne ineceğine dair, o kadar çok hadis nakledilmiştir ki, mütevatir derecesine ulaşmıştır; inkarı mümkün değildir. Bu sebeple dört mezhep imamı başta olmak üzere bütün Ehl-i Sünnet âlimleri bu hususta ittifak etmişlerdir.

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

كَيْفَ أَنْتُمْ اِذَا نَزَلَ ابْنُ مَرْيَمَ فِيكُمْ وَاِمَامُكُمْ مِنْكُمْ (خ م عن ابى هريرة)

″İmamınız sizin içinizden biri iken, Meryem oğlu Îsâ aranıza indiği vakit hâliniz nasıl olur.″[4]

Huzeyfe Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

Biz bir gün kendi aramızda konuşurken, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi. Bize: ″Ne konuşuyorsunuz?″ dedi. Biz de: ″Kıyâmet gününden konuşuyoruz″ diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّهَا لَنْ تَقُومَ حَتَّى تَرَوْنَ قَبْلَهَا عَشْرَ آيَاتٍ فَذَكَرَ الدُّخَانَ وَالدَّجَّالَ وَالدَّابَّةَ وَطُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا وَنُزُولَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَيَأَجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَثَلَاثَةَ خُسُوفٍ خَسْفٌ بِالْمَشْرِقِ وَخَسْفٌ بِالْمَغْرِبِ وَخَسْفٌ بِجَزِيرَةِ الْعَرَبِ وَآخِرُ ذَلِكَ نَارٌ تَخْرُجُ مِنْ الْيَمَنِ تَطْرُدُ النَّاسَ إِلَى مَحْشَرِهِمْ (م حم عن حذيفة بن اسيد الغفارى)

″Şüphesiz on alâmet görülmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bunlar: Deccâl, Duman, Dâbbet’ül-arz, güneşin batıdan doğması, Meryem oğlu Îsâ Aleyhisselâm’ın yere inmesi, Ye’cûc ve Me’cuc’ün zuhur etmesi, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsü, son olarak da Yemen’den çıkarak insanları Şam’a sürecek ateşin meydana gelmesi.″[5]

Abdullah b. Selam Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

مَكْتُوبٌ فِي التَّوْرَاةِ صِفَةُ مُحَمَّدٍ وَصِفَةُ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ يُدْفَنُ مَعَهُ فَقَالَ أَبُو مَوْدُودٍ وَقَدْ بَقِيَ فِي الْبَيْتِ مَوْضِعُ قَبْرٍ (ت عن عبد اللّٰه بن سلام)

Tevrat’ta, Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’in sıfatı ve Meryem oğlu Îsâ’nın onun yanında defnedileceği yazılıdır. Ebû Mevdûd Radiyallâhu anhu: ″Hücre-i Saadet’te bir kabir yeri kalmıştır″ diye buyurdu.[6]

Îsâ Aleyhisselâm’ın semâya yükseltilmesi ve kıyâmetten evvel yeryüzüne ineceğine dair daha geniş bilgi için Sûre-i Nisâ, Âyet 157-159 ve izahlarına bakınız.


[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 2769; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis N0: 7208.

[2] Sahih-i Buhârî, Buyû 102, Enbiyâ 49; Sahih-i Müslim, Îman 71 (242 Sünen-i Ebû Dâvud, Melâhim 14; Sünen-i Tirmizî, Fiten 54.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 8902.

[4] Sahih-i Buhârî, Enbiyâ 47; Sahih-i Müslim, Îman 71 (244-246).

[5] Sahih-i Müslim, Fiten 13 (39 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 15555.

[6] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 1..


DUHÂN SÛRESİ

﴿ فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِي السَّمَٓاءُ بِدُخَانٍ مُب۪ينٍۙ ﴿١٠﴾ يَغْشَى النَّاسَۜ هٰذَا عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿١١﴾ رَبَّنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ ﴿١٢﴾ اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ ﴿١٣﴾ ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ ﴿١٤﴾ اِنَّا كَاشِفُوا الْعَذَابِ قَل۪يلًا اِنَّكُمْ عَٓائِدُونَۢ ﴿١٥﴾ يَوْمَ نَبْطِشُ الْبَطْشَةَ الْكُبْرٰىۚ اِنَّا مُنْتَقِمُونَ ﴿١٦﴾

10-16. Ey Resûlüm! Onlar için semânın âşikâr duman hâlinde görüleceği günü bekle.* İnsanları kuşatan o dumanı görenler derler ki: ″Bu, elim bir azaptır.* Ey Rabbimiz! Bizden bu azâbı kaldır. Çünkü biz, îman edeceğiz.″* Onlardan azap kalkınca, düşünüp vaadlerini yerine getirmek nerede? Halbuki onlara, apaçık delillerle Resûl gelmişti.* Sonra ondan yüz çevirdiler ve bununla da yetinmeyip, ″Bu, söylediği sözü başkasından öğrenmiş mecnûndur″ dediler.* Biz, azâbı biraz kaldırırız. Lâkin yine küfre dönersiniz.* Ey Resûlüm! Onları şiddet ve kuvvetle yakaladığımız günü zikret. O gün mutlaka onlardan intikam alırız.

İzah: İbn-i Ömer, İbn-i Abbas, Hasan-ı Basrî, Ebû Said el-Hudrî, Huzeyfe b. el-Yeman Radiyallâhu anhum’a göre, Âyet-i Kerîme’de zikredilen ″Duman″, kıyâmete yakın bir zamanda gerçekleşecek olan bir kıyâmet alâmetidir. Bu du­man, kâfirleri sarhoş edecek, Mü’minlere ise sâdece bir nezle şeklinde dokuna­caktır.

Bu dumanın, kıyâmetten evvel meydana gelecek olan kıyâmet alâmetlerinden birisi olduğuna dair çok sayıda Hadis-i Şerif nakledilmiştir. Bunlardan bâzıları şöyledir.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, bu duman hakkında şöyle buyurmaktadır:

إِنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ أَجَارَكُمْ مِنْ ثَلاثِ خِلَالٍ أَنْ لَا يَدْعُوَ عَلَيْكُمْ نَبِيُّكُمْ فَتَهْلِكُوا جَمِيعًا وَأَنْ لَا يَظْهَرَ أَهْلُ الْبَاطِلِ عَلَى أَهْلِ الْحَقِّ وَأَنْ لَا تَجْتَمِعُوا عَلَى ضَلَالَةٍ فَهَؤُلَاءِ أَجَارَكُمُ اللّٰهُ مِنْهُنَّ ورَبُّكُمْ أَنْذَرَكُمْ ثَلاثًا الدُّخَانَ يَأْخُذُ الْمُؤْمِنَ مِنْهُ كَالزَّكْمَةِ وَيَأْخُذُ الْكَافِرَ فَيَنْتَفِخُ وَيَخْرُجُ مِنْ كُلِّ مَسْمَعٍ مِنْهُ وَالثَّانِيَةُ الدَّابَّةُ وَالثَّالِثَةُ الدَّجَّالُ (طب ن ابى مالك الاشعرى)

″Allah’u Teâlâ sizi üç şeyden kurtarmıştır: Peygamberiniz size bedduâ etmemiştir, etseydi hepiniz helâk olurdunuz. Bâtıl ehlini hak ehline gâlip kılmamıştır. Bir de dalâlet üzerinde katiyyen birleşmeme-nizdir. Muhakkak ki Allah’ın kudret eli, Ehl-i Sünnet cemaatiyle beraberdir. Siz o büyük cemaate uyun. Çünkü onlardan ayrılan ateşte yalnız kalır.[1] Allah’u Teâlâ sizi şu üç şeyden kurtarmış ve onlara karşı Rabbiniz sizi uyarmıştır: Duman, her Mü’mini nezle gibi tutar, kâfiri ise şişirir ve mafsallarını çıkarır. İkincisi Dabbet’ul-Arz (yer canavarı). Üçüncüsü de Deccal.″[2]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

بَادِرُوا بِالْأَعْمَالِ سِتًّا طُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا أَوْ الدُّخَانَ أَوْ الدَّجَّالَ أَوْ الدَّابَّةَ أَوْ خَاصَّةَ أَحَدِكُمْ أَوْ أَمْرَ الْعَامَّةِ (م عن ابى هريرة)

″Altı şeygelmedenamellere koşuşun. Güneşin batıdan doğması, Duman, Dâbbe, Deccâl, herhangi birinize mahsus olan fitne (ölüm) ve bütün umûma şâmil olan iş (kıyâmet).″[3]

Huzeyfe Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

Biz birgün kendi aramızda konuşurken, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi. Bize: ″Ne konuşuyorsunuz?″ dedi. Biz de: ″Kıyâmet gününden konuşuyoruz″ diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّهَا لَنْ تَقُومَ حَتَّى تَرَوْنَ قَبْلَهَا عَشْرَ آيَاتٍ فَذَكَرَ الدُّخَانَ وَالدَّجَّالَ وَالدَّابَّةَ وَطُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا وَنُزُولَ عِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَيَأَجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَثَلَاثَةَ خُسُوفٍ خَسْفٌ بِالْمَشْرِقِ وَخَسْفٌ بِالْمَغْرِبِ وَخَسْفٌ بِجَزِيرَةِ الْعَرَبِ وَآخِرُ ذَلِكَ نَارٌ تَخْرُجُ مِنْ الْيَمَنِ تَطْرُدُ النَّاسَ إِلَى مَحْشَرِهِمْ (م حم عن حذيفة بن اسيد الغفارى)

″Şüphesiz on alâmet görülmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bunlar: Deccâl, Duman, Dâbbet’ül-arz, güneşin batıdan doğması, Meryem oğlu Îsâ Aleyhisselâm’ın yere inmesi, Ye’cûc ve Me’cuc’ün zuhur etmesi, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsü, son olarak da Yemen’den çıkarak insanları Şam’a sürecek ateşin meydana gelmesi.″[4]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَوَّل الْآيَات خُرُوجًا الدَّجَّال وَنُزُول عِيسَى اِبْن مَرْيَم وَنَار تَخْرُج مِنْ قَعْر عَدَن أَبْيَن تَسُوق النَّاس إِلَى الْمَحْشَر تَبِيت مَعَهُمْ حَيْثُ بَاتُوا وَتَقِيل مَعَهُمْ إِذَا قَالُوا وَتُصْبِح مَعَهُمْ إِذَا أَصْبَحُوا وَتُمْسِي مَعَهُمْ إِذَا أَمْسَوْا قُلْت: يَا نَبِيّ اللّٰه وَمَا الدُّخَان؟ قَالَ هَذِهِ الْآيَة فَارْتَقِبْ يَوْم تَأْتِي السَّمَاء بِدُخَانٍ مُبِين يَمْلَأ مَا بَيْن الْمَشْرِق وَالْمَغْرِب يَمْكُث أَرْبَعِينَ يَوْمًا وَلَيْلَة أَمَّا الْمُؤْمِن فَيُصِيبهُ مِنْهُ شِبْه الزُّكَام وَأَمَّا الْكَافِر فَيَكُون بِمَنْزِلَةِ السَّكْرَان يَخْرُج الدُّخَان مِنْ فَمه وَمَنْخِره وَعَيْنَيْهِ وَأُذُنه وَدُبُره (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن حذيفة)

″İlk ortaya çı­kacak alâmet Deccal, Meryem oğlu Îsâ’nın inmesi ile Yemen’in iç taraflarından çıkacak ve insanları Şam’a doğru sürükleyecek bir ateş. Onlar nerede geceyi geçireceklerse onlarla birlikte geceler. Nerede öğlen vakti din­lenmeye çekilirlerse, onlarla birlikte dinlenir. Sabahı ederlerse onlarla birlik­te sabah eder, akşamı ederlerse onlarla birlikte akşamı eder.″ ″Yâ Nebiyyallah! Öyleyse duman nedir?″ diye sordum. O da: ″Şu âyettir″ dedi. O halde gökyü­zünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle! Bu duman doğu ile ba­tı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece kalacaktır. Mü’min bundan dolayı bir çeşit nezle gibi olacak, kâfir ise sarhoş gibi olacaktır. Duman ağzından, burun deliklerinden, gözlerinden, kulaklarından ve dübüründen çıkacaktır.″[5]

Bu Âyet-i Kerîme ve Hadis-i Şerif’lere bakıldığı zaman, âhir zamanda meydana gelecek bir dumandan bahsedilmektedir. Doğu ile batıyı kaplayacak olan bu Duman’ın, insanlara zarar veren olumsuz bir hâdise olduğu söylenmektedir. Hadis-i Şerif’te geçtiği üzere özellikle de Müslümanların bundan az etkilenip kâfirlerin ise feci şekilde öleceğinden bahsedilmektedir. Bu da Allah’u a’lem! Dünyâ çapında nükleer silahların kullanıldığı büyük bir savaşın çıkacağını haber vermektedir. Bu sebeple âlimler, kıyâmetten önce dünyâda olabilecek bir savaşta zehirli gaz, atom bombası gibi nükleer ve kimyasal silahların kullanılacağı ve Âyet-i Kerîme ve Hadis-i Şerif’lerde geçen Duman’ında bu savaşlarda ortaya çıkan duman olduğunu söylemişlerdir. Ondan çıkan duman ile Allah’u Teâlâ, kâfirleri öldürecek, Müslümanları da esirgeyerek bir nezle hastalığı gibi etkileyecek, demişlerdir.

İşte böyle bir olay zuhur ettiğinde Müslümanlar, kâfirler tarafından çok büyük sıkıntıya düşürülüp, çaresiz kaldıkları bir sırada, Allah’u Teâlâ Müslümanlara yardım için Îsâ Aleyhisselâm’ı yeryüzüne indirecektir. Îsâ Aleyhisselâm da, Deccal’in kâfir ordularına karşı Allah’u Teâlâ’ya duâ ederek Mü’minleri o kâfirlerden korumasını isteyecektir. Allah’u Teâlâ da onun bu duâsını kabul ederek, Mü’minleri kâfirlere karşı esirgeyecek ve kâfirlerin Müslümanlara karşı yaptıkları nükleer ve kimyasal saldırıların hiçbir etkisi olmayacaktır. Böylece Müslümanlar, kâfirlere karşı her ne kadar zayıf gözükseler de, Allah’ın yardımıyla Mü’minler kâfirlere gâlip gelecek ve dünyâya hâkim olacaklardır.

Kıyâmetten önce Îsâ Aleyhisselâm’ın yeryüzüne ineceğine dair Allah’u Teâlâ Sûre-i Zuhruf, Âyet 61’de şöyle buyurmuştur:

″Ve şüphesiz ki Îsâ, kıyâmetin bir alâmetidir. Artık kıyâmetin kopacağında şüphe etmeyin...″

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

وَالّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَيُوشِكَنَّ أنْ يَنْزِلَ فيكُمُ ابْنُ مرْيَمَ حَكَماً مُقْسِطاً، فَيَكْسِرُ الصَّلِيبُ، وَيَقْتُلُ الْخِنْزِيرَ، وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ، وَيَفِيضُ الْمَالُ حَتّى لَا يَقْبَلَهُ أحَدٌ. ثُمَّ يَقُولُ أبُو هُريْرَةَ: اِقْرَؤُا إنْ شِئْتُمْ: وَإنْ مِنْ أهْلِ الْكِتَابِ إلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ (خ م د ت عن ابى هريرة)

″Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, muhakkak yakında Meryem oğlu Îsâ, Muhammed ümmeti arasında âdil bir hâkim olarak inecek. Haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, hattâ kimse mal kabul etmez olacak.″ Sonra Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu der ki: ″Yemin olsun ki, Ehl-i Kitap’tan (Hristiyanlardan) ona (Îsâ Aleyhisselâm’a), onun ölümünden önce îman etmeyecek kimse yoktur…″ diye geçen Sûre-i Nisâ, Âyet 159’u okuyun.[6]

Sonunda İslâm’ın küfre gâlip geleceğine dair Allah’u Teâlâ Sûre-i Saff, Âyet 8’de şöyle buyurmuştur:

″Onlar, Allah’ın nûrunu ağızlarıyla (bâtıl sözleriyle) söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah’u Teâlâ, nûrunu tamamlayacaktır.″


[1] Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: ″Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bunlardan bir fırka hâriç hepsi Cehennemde olacaktır.″ ″O kurtulan fırka kimdir Yâ Resûlallah?″ dediler. Buyurdu ki: ″Ben ve Ashâbımın yolu üzere olanlardır.″ (Sünen-i Tirmizî, Îman 18)

[2] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 3362; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 86/5.

[3] Sahih-i Müslim, Fiten 25 (127-128).

[4] Sahih-i Müslim, Fiten 13 (39 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 15555.

[5] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 16, s. 131.

[6] Sahih-i Buhârî, Buyû 102, Enbiyâ 49; Sahih-i Müslim, Îman 71 (242 Sünen-i Ebû Dâvud, Melâhim 14; Sünen-i Tirmizî, Fiten 54.