ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

﴿ اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ ﴿١٦﴾ اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ ﴿١٧﴾

16-17. O takvâ sahipleri ki, ″Ey Rabbimiz! Sana îman ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bizi Cehennem azâbından koru″ derler.* Onlar sabrederler, îmanlarında sâdıktırlar, ibâdette devamlıdırlar, mallarını Allah yolunda infak ederler ve seher vakitlerinde istiğfar ederler.

İzah: Bu âyetlerde geçen ibâdetlerle ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur.

يَنْزِلُ رَبُّنَا تَبَارَكَ وَتَعَالَى كُلَّ لَيْلَةٍ إِلَى سَمَاءِ الدُّنْيَا حِينَ يَبْقَى ثُلُثُ اللَّيْلِ الْآخِرُ فَيَقُولُ مَنْ يَدْعُونِي فَأَسْتَجِيبَ لَهُ مَنْ يَسْأَلُنِي فَأُعْطِيَهُ مَنْ يَسْتَغْفِرُنِي فَأَغْفِرَ لَهُ (د عن ابى هريرة)

″Her gece, gecenin son üçte biri kaldığında Allah’u Teâlâ dünyâ semâsına iner ve şöyle buyurur: Yok mu bir isteyen, istediğini vereyim. Yok mu bir duâ eden, duâsını kabul edeyim, yok mu istiğfar eden, bağışlayayım.″[1]

يَا أَيُّهَا النَّاسُخُذُوا مِنْ الْأَعْمَالِ مَا تُطِيقُونَ فَإِنَّ اللّٰهَ لَايَمَلُّحَتَّىتَمَلُّواوَإِنَّ أَحَبَّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللّٰهِ مَا دَامَ وَإِنْ قَلَّ (خ عن عائشة)

″Ey insanlar! Amellerden gücünüz yettiği kadar yapın. Çünkü Allah, siz usanmadıkça usanmaz. Allah’a amellerin en sevgili olanı, azda olsa devamlı olanıdır.″[2]

اِنَّهُ لَيُغَانُ عَلَى قَلْبِى وَاِنِّى لَأَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ فِى الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ )م طب عن الاغر المزنى(

″Muhakkak ki, kalbime perde çekilir ve bu nedenle ben günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) Allah’a istiğfar ederim.″[3]

ثَلَاثَةٌ مَعْصُومُونَ مِنْ شَرِّ اِبْلِيسَ وَجُنُودِهِ: اَلذَّاكِرُونَ اللّٰهَ كَثِيرًا بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْمُسْتَغْفِرُونَ بِالْاَسْحَارِ وَالْبَاكُونَ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ (ابو الشيخ فى الثواب عن ابن عباس)

″Üç şey kimde var ise şeytanın ve yardımcılarının şerrinden kur-tulmuştur. Zikrullahı gece gündüz çok edenler, seher vakti (Estağfirullah el-Azîm, diye) istiğfar edenler. Allah korkusundan ağlayanlar.″[4]

Yine bu hususta Mesrûk Hazretlerinden şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

سَأَلْتُ عَائِشَةَ عَنْ عَمَلِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَتْ كَانَ يُحِبُّ الدَّائِمَ قَالَ قُلْتُ أَيَّ حِينٍ كَانَ يُصَلِّي فَقَالَتْ كَانَ إِذَا سَمِعَ الصَّارِخَ قَامَ فَصَلَّى (م عن مسروق)

Hz. Âişe’ye sordum: ″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e göre hangi amel efdaldi?″ Bana: ″Devamlı olan″ diye cevap verdi. Ben tekrar: ″Gecenin hangi vaktinde kalkardı?″ dedim. ″Horozun sesini işittiği zaman kalkar akabinde namaz kılardı″ diye cevap verdi.[5]

﴿ وَالَّذ۪ينَ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً اَوْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللّٰهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْۖ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اللّٰهُۖ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلٰى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿١٣٥﴾ اُو۬لٰٓئِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۜ ﴿١٣٦﴾

135-136. Ve onlar, büyük bir günah yaptıkları yahut (herhangi bir mâsiyeti yüklenmekle) nefislerine zulmettikleri vakit, Allah’u Teâlâ’yı hatırlayarak hemen günahlarına istiğfar ederler. Allah’u Teâlâ’dan başka günahları kim bağışlar? Onlar günahlarında bile bile ısrar etmezler* İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından nehirler akan Cennetlerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Güzel amellerde bulunanların mükâfatı ne güzeldir.

İzah: Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 135 ile ilgili olarak Ebû Bekir, es-Sıddîk Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُذْنِبُ ذَنْبًا ثُمَّ يَتَوَضَّأُ فَيُصَلِّي رَكْعَتَيْنِ ثُمَّ يَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ تَعَالَى لِذَلِكَ الذَّنْبِ إِلَّا غَفَرَ لَهُ وَقَرَأَ هَاتَيْنِ الْآيَتَيْنِ {وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرْ اَللّٰهَ يَجِدْ اللّٰهَ غَفُورًا رَحِيمًا وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ الْآيَةَ (حم عن ابو بكر الصديق)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Günah işleyen, sonra abdest alıp iki rekât namaz kılarak bu günahı için Allah’tan af dileyen hiçbir Müslüman yoktur ki bağışlanmış olmasın″ buyurarak, ″Her kim bir fenâlık yapar yahut (bir günah işleyerek) nefsine zulmeder ve sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah’u Teâlâ’yı çok bağışlayıcı ve çok merhametli bulur″ mealindeki Sûre-i Nisâ, Âyet 110 ile ″Ve onlar, büyük bir günah yaptıkları yahut (herhangi bir mâsiyeti yüklenmekle) nefislerine zulmettikleri vakit, Allah’u Teâlâ’yı hatırlayarak hemen günahlarına istiğfar ederler. Allah’u Teâlâ’dan başka günahları kim bağışlar? Onlar günahlarında bile bile ısrar etmezler″ mealindeki Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 135’i okudu.[6]

Her insan günah işleyebilir. Hatâ edebilir. Asıl olan insanın hatâsının farkına varıp tevbe etmesidir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

كُلُّ بَنِي آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ (ه عن انس)

″İnsanoğlunun hepsi günah işler. Günah işleyenlerin en hayırlısı ise işlediği günaha pişman olup tevbe edendir.″[7]

Tevbenin şartları şunlardır: Evvelki günahlara pişman olup bir daha işlememeye niyet etmektir, günah ehlinden arkadaşlarını terk edip tevbekârlar ile beraber olmaktır ve kalan ömrünü ibâdete sarf etmektir. Bu şartlar ile her kim tevbe ederse, hiç günah işlememiş gibi olur. Bu şartlar ile tevbe edenler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلتَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لَا ذَنْبَ لَهُ (ه عن أبي عبيدة بن عبد اللّٰه)

″Günaha tevbe eden, hiç günah işlemeyen kimse gibidir.″[8]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللّٰهِ فَإِنِّي أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ إِلَيْهِ مِائَةَ مَرَّةٍ. )م حم عن ابن عمر(

″Ey insanlar! Allah’a tevbe edin. Zîrâ ben de Allah’a, günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) tevbe istiğfar ediyorum.″[9]


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, Sünnet 21.

[2] Sahih-i Buhârî, Libas 43.

[3] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (41 Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 884, 879.

[4] Râmûz’ul-Ehâdîs, 266/1.

[5] Sahih-i Müslim, Salât’ul-Müsâfirîn 16 (131 Sahih-i Buhârî, Teheccüd 7, Rikâk 18.

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 46.

[7] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 30.

[8] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 30; Râmûz’ul Ehâdîs, s. 196/12.

[9] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (42 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 17173.


NİSÂ SÛRESİ

﴿ اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ ﴿١٠٥﴾ وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ ﴿١٠٦﴾ وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَث۪يمًاۚ ﴿١٠٧﴾

105-107. Ey Resûlüm! Şüphesiz ki, Allah’ın bildirdiği şekilde insanlar arasında hükmetmen için Biz sana kitabı (Kur’ân’ı) hak olarak indirdik. Hâinler için müdâfaacı olma.* Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.* Kendi nefislerine hâinlik edenlerden yana mücâdele etme. Muhakkak ki Allah’u Teâlâ, hiçbir hâini ve günahkârı sevmez.

İzah: Benî Zafer kabilesinden, Tağme İbn-i Ubeyrik, komşusu Katâde b. Nu’man’ın zırhı ile bir dağarcıkta (deriden bir torbada) bulunan ununu çaldı. Zırhı o dağarcığın içine koydu. Dağarcık delik idi. Götürürken delikten un akmaya başladı. Zırh ile dağarcığı, Zeyd İbn-i Sem’in adında bir Yahudiye verdi. Ashâb, hırsızı bulmak için yerdeki un izlerini tâkip ederek, Yahudinin evine kadar vardılar. Yahudiden zırhı istediler. Yahudi, zırhı kendisine Tağme’nin verdiğini söyledi ve oradaki birçok Yahudi de buna şâhitlik etti. Bunun üzerine Benî Zafer kabilesi mahkeme olmak için Yahudiyi Peygamberimizin huzuruna dâvet ettiler ve gelip, ″Yâ Resûlallah! Sen, Tağme’ye sahip çıkmazsan rezil olur. Bu Yahudiler Tağme’ye iftira ederek, yalancı şâhitler gösterir ve Yahudilerin beraati sâbit olur″ dediler. Peygamberimiz de bunların sözlerinin doğru olacağını düşünerek, Tağme’nin suçsuz olacağına meyletmişti. Bunun üzerine Allah’u Teâlâ Resûlullah (Sallallâllahu aleyhi vesellem)’in böyle bir hatâya düşmemesi için onu uyarmış ve bu olay üzerine Sûre-i Nisâ, Âyet 105’ten, 115’e kadar olan âyetler nâzil olmuştur.


MÜ’MİN SÛRESİ

﴿ فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ ﴿٥٥﴾

55. Ey Resûlüm! Sen, (kâfirlerin eziyetlerine) sabret. Şüphesiz ki, Allah’ın vaadi haktır. Günahın için bağışlanma dile ve akşam sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

İzah: Allah’u Teâlâ, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem‘in geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği[1] halde, ona bu âyette günahlarından tevbe istiğfar etmesini ve akşam sabah hamd ile tesbih etmesini emretmektedir.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّهُ لَيُغَانُ عَلَى قَلْبِى وَاِنِّى لَأَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ فِى الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ )م طب عن الاغر المزنى(

″Muhakkak ki, kalbime perde çekilir ve bu nedenle ben günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) Allah’a istiğfar ederim.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللّٰهِ فَإِنِّي أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ إِلَيْهِ مِائَةَ مَرَّةٍ. )م حم عن ابن عمر(

″Ey insanlar! Allah’a tevbe edin. Zîrâ ben de Allah’a, günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) tevbe istiğfar ediyorum.″[3]

Sevban Radiyallâhu anhu’u da şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلَاتِهِ اسْتَغْفَرَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ يَقُولُ اللّٰهُمَّ أَنْتَ السَّلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ. (حم م د ه ت ن عن ثوبان)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem namazı kıldırınca, üç kere ″Estağfirullâh″ der ve akabinde: ″Allâhumme ente’s-selâmu ve minke’s-selâm. Tebârekte Yâ ze’l-Celâli ve’l-İkrâm (Allah’ım! Sen, Selâm’sın. Selâm yalnız Sendedir. Ey Azamet ve kerem sahibi, Sen çok yücesin)″ derdi.[4]

Allah’u Teâlâ, kendisine bütün mahlûkattan daha sevgili olan Habîbine, tevbe istiğfar edip, hamd ile tesbih etmesini emretmiştir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’de yukarıdaki hadislerde geçtiği üzere istiğfarı hem yapmış, hem de Mü’minlere yapmalarını söylemiştir. İşte Mü’minlerin namazların sonunda tesbihat yapmaları, özellikle Cuma günleri îman tazeleyerek tevbe istiğfar etmeleri bundan dolayıdır.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْإِيمَانَ لَيَخْلَقُ فِي جَوْفِ أَحَدِكُمْ كَمَا يَخْلَقُ الثَّوْبُ فَاسْأَلُوا اللّٰهَ أَنْ يُجَدِّدَ الْإِيمَانَ فِي قُلُوبِكُمْ (طب ك عن ابن عمر)

″Sizin içinizde îman, elbisenin eskidiği gibi eskir. Bu sebeple kalbinizdeki îmanın tâzelenmesi için Allah’a niyaz edin″[5]


[1] Bakınız: Sûre-i Fetih, Âyet 2.

[2] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (41 Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 884, 879.

[3] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (42 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 17173.

[4] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salât 32; Sahih-i Müslim, Mesâcid 26 (135 Râmûz’ul-Ehâdîs, 527/14.

[5] Râmûz’ul-Ehâdîs, 96/6; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 5.


ZÂRİYÂT SÛRESİ

﴿ اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿١٥﴾ اٰخِذ۪ينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِن۪ينَۜ ﴿١٦﴾ كَانُوا قَل۪يلًا مِنَ الَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ ﴿١٧﴾ وَبِالْاَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ﴿١٨﴾ وَف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِ ﴿١٩﴾

15-19. Muhakkak ki takvâ sahipleri, Cennetlerde ve pınar başlarındadır.* O halde ki, Rablerinin ihsan ettiği şeyleri râzı olmuş olarak alırlar. Çünkü onlar, bundan önce (dünyâda iken) güzel amellerde bulunurlardı.* Onlar, geceleri az uyurlardı* ve seherlerde istiğfar ederlerdi.* Onların mallarında, dilenen ve yoksul kimseler için hak vardı.

İzah: Allah’u Teâlâ bu âyetlerde; takvâ sahibi zâtların özelliklerini saymaktadır. Bu zâtların geceleri az uyuyarak teheccüd namazı, zikir ve istiğfar ile ibâdet ettiklerini, ayrıca çok cömert olduklarını da beyan etmektedir.

Teheccüd zamanı ve ibâdeti hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الرَّبُّ مِنَ الْعَبْدِ فِي جَوْفِ اللَّيْلِ الْآخِرِ فَإِنْ اسْتَطَعْتَ أَنْ تَكُونَ مِمَّنْ يَذْكُرُ اللّٰهَ فِي تِلْكَ السَّاعَةِ فَكُنْ (ت عمرو بن عبسة)

″Rabb Teâlâ’nın, kula en yakın olduğu vakit, gecenin son yarısı olan teheccüd zamanıdır. O saatte zikrullah edenlerden olabilirsen ol.″[1]

Teheccüd namazı hakkında Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

سُئِلَ أَيُّ الصَّلَاةِ أَفْضَلُ بَعْدَ الْمَكْتُوبَةِ وَأَيُّ الصِّيَامِ أَفْضَلُ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ فَقَالَ أَفْضَلُ الصَّلَاةِ بَعْدَ الصَّلَاةِ الْمَكْتُوبَةِ الصَّلَاةُ فِي جَوْفِ اللَّيْلِ وَأَفْضَلُ الصِّيَامِ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ صِيَامُ شَهْرِ اللّٰهِ الْمُحَرَّمِ (م عن ابى هريرة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e farz namazlardan sonra en efdal namaz hangisidir? Ve Ramazan ayından sonra tutulan en efdal oruç hangisidir?″ diye soruldu. Buyurdu ki: ″Farz namazlardan sonra en efdal namaz, gece namazıdır. Ramazan ayından sonraki en efdal oruç da, Allah’ın ayı Muharrem’de tutulan oruçtur.″[2]

Âyette geçen istiğfar hakkında da Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

ثَلَاثَةٌ مَعْصُومُونَ مِنْ شَرِّ اِبْلِيسَ وَجُنُودِهِ: اَلذَّاكِرُونَ اللّٰهَ كَثِيرًا بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْمُسْتَغْفِرُونَ بِالْاَسْحَارِ وَالْبَاكُونَ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ (ابو الشيخ فى الثواب عن ابن عباس)

″Üç şey kimde var ise şeytanın ve yardımcılarının şerrinden kurtulmuştur. Zikrullahı gece gündüz çok edenler. Seher vakti (Estağfirullah el-Azîm, diye) istiğfar edenler. Allah korkusundan ağlayanlar.″[3]

Ayrıca cömertlik hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلْجَاهِلٌ سَخِيٌّ أَحَبُّ إِلَى اللّٰهِ مِنْ عَابِدٍ بَخِيلٍ (ت عن ابى هريرة)

″Cömert olan câhil, cimri olan abidden Allah’a daha sevgilidir.″[4]

Abdullah İbn-i Amr Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

إِنَّ فِي الْجَنَّةِ غُرْفَةً يُرَى ظَاهِرُهَا مِنْ بَاطِنِهَا وَبَاطِنُهَا مِنْ ظَاهِرِهَا فَقَالَ أَبُو مُوسَى الْأَشْعَرِيُّ لِمَنْ هِيَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ لِمَنْ أَلَانَ الْكَلَامَ وَأَطْعَمَ الطَّعَامَ وَبَاتَ لِلَّهِ قَائِمًا وَالنَّاسُ نِيَامٌ (حم عن عبد اللّٰه بن عمرو)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: Şüphesiz Cennette öyle odalar vardır ki, dışı içinden, içi dışından görülür″ buyurdu. Ebû Mûsâ el-Eş’arî Radiyallâhu anhu: ″Yâ Resûlallah! Bu odalar kimin içindir?″ diye sorunca, şöyle buyurdu: ″Bu odalar sözü yumuşak söyleyen, yemek yediren, insanlar uyurken geceleyin Allah için ibâdet edenler içindir.″[5]


[1] Sünen-i Tirmizî Daavât 7.

[2] Sahih-i Müslim, Sıyam 38 (202, 203).

[3] Râmûz’ul-Ehâdîs, 266/1.

[4] Sünen-i Tirmizî, Birr 40; Kenz’ül-İrfan, Hadis No: 374, 376.

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 6326, 21831.