MÂİDE SÛRESİ

﴿ حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪ينًاۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٣﴾

3. Murdar ölen hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası için kesilmiş ve boğulmuş, darp edilmiş, (yüksekten) yuvarlanmış, birbiriyle tokuşarak ölmüş ve yırtıcı hayvanın parçalaması ile ölmüş olan hayvanlar size haram oldu. Ancak daha ölmeden (Allah’ın ismini zikrederek) boğazladığınız müstesnâ. Putlar için kesilen kurbanlar ve oklarla kura çekerek hayır ve şerri belirlemek de size haram oldu. Bunlar, hak yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dîninizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün dîninizi kemâle erdirdim, size nîmetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Fakat son derece açlık hâlinde çâresiz kalan kimsenin, zaruret ölçüsünü aşmadan (ölmeyecek kadar) bunlardan yemesinde bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

İzah: Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvan, murdar olur ve eti aslâ yenmez. Allah’u Teâlâ Sûre-i En’âm, Âyet 121’de şöyle buyurmaktadır:

Üzerine Allah’ın ismi zikredilmeden kesilen hayvanlardan yemeyin. Zîrâ o fısktır (Allah’a itaatten ayrılmadır)

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

مَنْ نَسِىَ التَّسْمِيَةَ فَلَا بَأْسَ وَمَنْ تَعَمَّدَ فَلَا تُؤْكَلْ (اخرجه رزين عن ابن عباس)

″Şâyet bir kimse, Allah’ın ismini zikretmeyi hatâ ile veya unutarak terk ederse, o zaman yenir. Fakat kasten terk edilmesi durumunda aslâ yenilmez.″[1]

Rafi’ b. Hadîc Hazretlerinden nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنَّا لَاقُو الْعَدُوِّ غَدًا وَلَيْسَتْ مَعَنَا مُدًى فَقَالَ اعْجَلْ أَوْ أَرِنْ مَا أَنْهَرَ الدَّمَ وَذُكِرَ اسْمُ اللّٰهِ فَكُلْ لَيْسَ السِّنَّ وَالظُّفُرَ وَسَأُحَدِّثُكَ أَمَّا السِّنُّ فَعَظْمٌ وَأَمَّا الظُّفُرُ فَمُدَى الْحَبَشَةِ (خ م عن رافع بن خديج)

″Yâ Resûlallah! Biz yarın düşmanla karşılaşabiliriz, yanımızda bıçak yok, (avı veya yanımızdaki hayvanları) kamışla kesebilir miyiz?″ diye sorunca, buyurdu ki: ″Kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın ismi zikredilerek kesileni ye. Ama kesme aleti diş ve tırnak olmasın. Bunu da size açıklayayım; diş kemiktir, tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır.″[2]

″Fal oklarına″ gelince, câhiliye zamanında bir kimse herhangi bir şey için azmederse, o işe teşebbüs etmezden evvel üç ok alır, birinin üzerine: ″Rabbim bana emretti″ diğerinin üzerine: ″Rabbim beni nehyetti″ diye yazar. Üçüncüsüne de bir şey yazmaz ve bunları da kese gibi bir şeyin içine koyup karıştırdıktan sonra, kendileri için kısmet olan şeyi, bu sûretle bilmek niyetiyle kura tarzında, o okların birini çekerdi. ″Rabbim bana emretti″ diye yazılı olan ok çıkarsa, neye azmetmek istiyorsa ona teşebbüs ederdi. ″Rabbim beni nehyetti″ diye yazılı olan ok çıkarsa, o işten vazgeçerdi. Boş olan ok çıkarsa da kurayı tekrar ederdi. Allah’u Teâlâ bu fısk olan uygulamayı kesin olarak haram kılmıştır.

Yine ″Bugün dîninizi kemâle erdirdim″ diye geçen Âyet-i Kerîme nâzil olunca, Ashâb-ı Kirâm ferahla­mış ve büyük bir sevinç duymuşlardı. Fakat Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ağlamış ve ″Artık Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in tebliğ vazifesi sona erdi. Bu, onunebedî âleme irtihalinin yaklaştığını gösteriyor″demişlerdi. Gerçekten de Peygamber Efendimiz, bu âyetin nüzulünden seksen bir gün sonra vefât etmiştir.

Yine Sûre-i Mâide, Âyet 3 hakkında Târık b. Şihâb Radiyallâhu anhu’dan şu hâdise nakledilmiştir:

جَاءَ رَجُلٌ مِنَ الْيَهُودِ إِلَى عُمَرَ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ آيَةٌ فِي كِتَابِكُمْ تَقْرَءُونَهَا لَوْ عَلَيْنَا نَزَلَتْ مَعْشَرَ الْيَهُودِ لَاتَّخَذْنَا ذَلِكَ الْيَوْمَ عِيدًا قَالَ وَأَيُّ آيَةٍ قَالَ {الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمْ الْإِسْلَامَ دِينًا} فَقَالَ عُمَرُ إِنِّي لَأَعْلَمُ الْيَوْمَ الَّذِي نَزَلَتْ فِيهِ وَالْمَكَانَ الَّذِي نَزَلَتْ فِيهِ نَزَلَتْ عَلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِعَرَفَاتٍ فِي يَوْمِ جُمُعَةٍ (خ عن طارق بن شهاب)

Yahudilerden bir adam Hz. Ömer’e geldi ve: ″Yâ Ömer! Kitabınızda okuduğunuz öyle bir âyet var ki, şâyet o âyet bize indirilseydi, nâzil olduğu günü bayram ilan ederdik″ dedi. Hz. Ömer hangi âyet diye sorunca, Yahudi: ″Bugün dîninizi kemâle erdirdim, size olan nîmetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim″ âyetidir, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer dedi ki: ″Bu âyetin nâzil olduğu günü ve mekânı biliyorum. Bu âyet, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e Arafat’ta Cuma günü nâzil oldu.″ (Hz. Ömer, o günün bayram olduğuna işâret etmiştir)[3]

Yine Âyet-i Kerîme’de, yenmesi haram olan şeylerden bahsedilirken, Fakat son derece açlık hâlinde çâresiz kalan kimsenin, zaruret ölçüsünü aşmadan (ölmeyecek kadar) bunlardan yemesinde bir günah yokturdiye buyrulmaktadır. Eğer kişi açlıktan ölecek duruma gelirse, o zaman haram olan şeylerden açlığını giderecek kadar yemesi mübah kılınmıştır. Ancak zaruret hâlinde bulunan çâresiz, aç bir kişinin insan eti yiyebileceği ve yiyeme­yeceği hakkında âlimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Hanefi Mezhebi’ne göre, insan etinin yenilmesi câiz değildir. Hattâ bir adam diğerine, ″Elimi kes, ye″ dese, o dahi helâl olmaz. İnsan eti mecbur kalındığında da mübah olmaz. Çünkü insan, şerefli bir varlıktır. Bu sebeple onun yiyecek olarak kullanılması câiz değildir.[4]

Nitekim bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i İsrâ, Âyet 70’de şöyle buyurmuştur:

Yemin olsun ki Biz, Âdemoğlunu üstün bir varlık kıldık. Onları karada ve denizde (çeşitli vâsıtalarla) taşıdık. Onlara leziz ve temiz rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğuna üstün kıldık.″

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالْاَنْصَابُ وَالْاَزْلَامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ﴿٩٠﴾

90. Ey îman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın amelinden olan murdar bir şeydir. Bunlardan sakının ki, felah bulasınız.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’nin nüzul sebebi hakkında şu hâdise nakledilmiştir:

اللّٰهُمَّ بَيِّنْ لَنَا فِي الْخَمْرِ بَيَانًا شَافِيًا فَنَزَلَتْ الْآيَةُ الَّتِي فِي الْبَقَرَةِ فَدُعِيَ عُمَرُ فَقُرِئَتْ عَلَيْهِ فَقَالَ عُمَرُ اللّٰهُمَّ بَيِّنْ لَنَا فِي الْخَمْرِ بَيَانًا شَافِيًا فَنَزَلَتْ الْآيَةُ الَّتِي فِي النِّسَاءِ {يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلَاةَ وَأَنْتُمْ سُكَارَى} فَكَانَ مُنَادِي رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَقَامَ الصَّلَاةَ نَادَى لَا تَقْرَبُوا الصَّلَاةَ وَأَنْتُمْ سُكَارَى فَدُعِيَ عُمَرُ فَقُرِئَتْ عَلَيْهِ فَقَالَ اللّٰهُمَّ بَيِّنْ لَنَا فِي الْخَمْرِ بَيَانًا شَافِيًا فَنَزَلَتْ الْآيَةُ الَّتِي فِي الْمَائِدَةِ فَدُعِيَ عُمَرُ فَقُرِئَتْ عَلَيْهِ فَلَمَّا بَلَغَ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ قَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ انْتَهَيْنَا انْتَهَيْنَا (د ن ت عن عمر)

Hz. Ömer: ″Ey Al­lah’ım! İçki hakkında bize faydalı bir delil indir″ diye duâ etti. Bunun üzerine, ″Ey Resûlüm! Senden içki ve kumar hakkında sorarlar. De ki: ″Onların her birinde büyük günah vardır ve insanlar için onlarda bâzı menfaatler de vardır. Halbuki onların günahları, menfaatlerinden daha büyüktür…″ diye geçen Sûre-i Bakara, Âyet 219 nâzil oldu. Hz. Ömer çağırılıp kendisine bu âyet okununca yine, ″Ey Al­lah’ım! İçki hakkında bize faydalı bir delil indir″ diye duâ etti. Bunun üzerine, ″Ey îman edenler! Sarhoş olduğunuz halde ne dediğinizi bilinceye kadar namaz kılmayın…″ diye geçen Sûre-i Nisâ, Âyet 43 nâzil oldu. Bu âyetin nüzulünden sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in müezzini namaz için kamet edince, ″Sarhoş iken namaza yaklaşmayın″ diye ilan etti. Hz. Ömer çağırılıp bu âyet kendisine okununca yine, ″Ey Al­lah’ım! İçki hakkında bize faydalı bir delil indir″ diye duâ etti. Bunun üzerine de, ″Ey îman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytanın amelinden olan murdar bir şeydir. Bunlardan sakının ki, felah bulasınız.* Muhakkak şeytan, içki ve kumarla aranıza buğuz ve düşmanlık sokmak ve sizi zikrullahtan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz bunlardan vazgeçtiniz değil mi?″ diye geçen Sûre-i Mâide, Âyet 90-91 nâzil oldu. Hz. Ömer çağrılıp bu inen âyetler sonuna kadar okununca, Hz. Ömer: ″Vazgeçtik, vazgeçtik″ dedi.[5]

İçki içmenin haram olduğuna dair çok sayıda Hadis-i Şerif nakledilmiştir. Bunlardan bâzıları şöyledir:

Ümmü Seleme Radiyallâhu anhâ’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

نَهَى رَسُولُ اللّٰهِ عَنْ كُلِّ مُسْكِرٍ وَمُفْتَرٍ (طب حم د عن ام سلمة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem her müsker ve müfteri yasakladı.″[6]

Müsker, sarhoşluk veren her şey demektir. Bunun azının da çoğunun da haram olduğuna dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا أَسْكَرَ كَثِيرُهُ فَقَلِيلُهُ حَرَامٌ (د ن ه عن جابر بن عبد اللّٰه)

″Çoğu sarhoşluk veren şeyin azını da yasaklayıp haram kılıyorum.″[7]

Müfter ise, içince yüzü kızartan, kötü kokusu olan, kafayı bulandıran ve vücuda gevşeklik veren şeylerdir. İşte bu özellikler tütünde de mevcuttur. Ayrıca hem israftır, hem de sağlığa zarar verir. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

طَيِّبُوا اَفْوَاهَكُمْ فَاِنَّ اَفْوَاهَكُمْ طَرِيقُ الْقُرْآن (هب ابو مسلم فى سننه ابو نصر عن بعض الصحابة)

″Ağzınızı temiz tutun. Çünkü ağzınız Kur’ân yoludur.″[8]

Yine içki içenler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

يَشْرَبُ نَاسٌ مِنْ أُمَّتِي الْخَمْرَ يُسَمُّونَهَا بِغَيْرِ اسْمِهَا (د ن عن محيريز)

″Ümmetimden bir kısmı içki içerler ve onlara değişik isimler verirler.″[9]

مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يَقْعُدْ عَلَى مَائِدَةٍ يُشْرَبُ عَلَيْهَا الْخَمْرُ (در عن جابر)

″Kim Allah’a ve âhiret gününe îman ediyorsa, üzerinde içki içilen bir sofraya oturmasın!″[10]

لُعِنَتْ الْخَمْرُ عَلَى عَشْرَةِ أَوْجُهٍ بِعَيْنِهَا وَعَاصِرِهَا وَمُعْتَصِرِهَا وَبَائِعِهَا وَمُبْتَاعِهَا وَحَامِلِهَا وَالْمَحْمُولَةِ إِلَيْهِ وَآكِلِ ثَمَنِهَا وَشَارِبِهَا وَسَاقِيهَا (ه عن ابن عمر)

″İçkiye, on yönden lânet edilmiştir: İçkinin kendisine, onu imâl edene, imâl etmek isteyene, satıcısına, müşterisine, taşıyana, taşıttırana, kazancını yiyene, içene ve içirene.″[11]

İçki hakkında Hz. Osman Radiyallâhu anhu da şöyle buyurmuştur:

اجْتَنِبُوا الْخَمْرَ فَإِنَّهَا أُمُّ الْخَبَائِثِ إِنَّهُ كَانَ رَجُلٌ مِمَّنْ خَلَا قَبْلَكُمْ تَعَبَّدَ فَعَلِقَتْهُ امْرَأَةٌ غَوِيَّةٌ فَأَرْسَلَتْ إِلَيْهِ جَارِيَتَهَا فَقَالَتْ لَهُ إِنَّا نَدْعُوكَ لِلشَّهَادَةِ فَانْطَلَقَ مَعَ جَارِيَتِهَا فَطَفِقَتْ كُلَّمَا دَخَلَ بَابًا أَغْلَقَتْهُ دُونَهُ حَتَّى أَفْضَى إِلَى امْرَأَةٍ وَضِيئَةٍ عِنْدَهَا غُلَامٌ وَبَاطِيَةُ خَمْرٍ فَقَالَتْ إِنِّي وَاللّٰهِ مَا دَعَوْتُكَ لِلشَّهَادَةِ وَلَكِنْ دَعَوْتُكَ لِتَقَعَ عَلَيَّ أَوْ تَشْرَبَ مِنْ هَذِهِ الْخَمْرَةِ كَأْسًا أَوْ تَقْتُلَ هَذَا الْغُلَامَ قَالَ فَاسْقِينِي مِنْ هَذَا الْخَمْرِ كَأْسًا فَسَقَتْهُ كَأْسًا قَالَ زِيدُونِي فَلَمْ يَرِمْ حَتَّى وَقَعَ عَلَيْهَا وَقَتَلَ النَّفْسَ فَاجْتَنِبُوا الْخَمْرَ فَإِنَّهَا وَاللّٰهِ لَا يَجْتَمِعُ الْإِيمَانُ وَإِدْمَانُ الْخَمْرِ إِلَّا لَيُوشِكُ أَنْ يُخْرِجَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ (ن عثمان)

″İçki içmekten uzak durun, çünkü o kötülüklerin anasıdır. Sizden önceki ümmetler arasında ibâdetle meşgul olan bir adam vardı. Fahişe bir kadın ona meyletti ve hizmetçisini göndererek; şâhitlik için seni istiyoruz, diye onu çağırttı. O hizmetçiyle beraber onun yanına kadar geldiler. Her bir kapıdan içeri girince hizmetçi kapıları kilitliyordu. Sonunda güzel bir kadının yanına geldi kadının yanında bir çocuk, bir kap içerisinde de içki vardı. Kadın o gelen adama: ″Allah’a yemin olsun ki ben seni şâhitlik için çağırmadım, ya benimle ilişki kurarsın veya bu içkiden içersin veya bu çocuğu öldürürsün″ diye çağırdım. Adam: ″Öyleyse bana bir kadeh içki ver″ dedi. Kadın bir kadeh içki verdi, adam tekrar ver dedi ve sarhoş olunca kadınla zinâ etti, çocuğu da öldürdü. İşte bu olaydan ibret alıp içkiden uzak durun! Allah’a yemin ederim ki, içki ile îman bir arada durmaz; biri girerse, diğeri çıkar.″[12]

Yine bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْخَبَائِثَ جُعِلَتْ فِي بَيْتٍ فَأُغْلِقَ عَلَيْهَا, وَجُعِلَ مُفْتَاحَهَا الْخَمْرَ، فَمَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ وَقَعَ بِالْخَبَائِثِ (مصنف عبد الرزاق عن أبان)

″Bütün pislikler bir eve konuldu ve bu evin kapısı kilitlendi. Bu evin anahtarı da içki kılındı. Kim içkiyi içerse, o pisliğin içine düşer″[13]

Bu hususta Dahhâk Hazretleri de şöyle buyurmuştur:

مَنْ مَاتَ مُدْمِنًا لِلْخَمْرِ نُضِحَ فِي وَجْهِهِ بِالْحَمِيمِ حِينَ يُفَارِقُ الدُّنْيَا (ن عن الضحاك)

″Kim içki tiryakisi olarak ölürse, son nefesinde dünyâdan ayrılırken, yüzüne Cehennem suyu serpilir.″[14]

İçki içen birine verilen cezâya dair Huseyn b. el-Münzir Radiyallâhu anhu’dan şu hadis nakledilmiştir:

شَهِدْتُ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ وَأُتِيَ بِالْوَلِيدِ بْنِ عُقْبَةَ فَشَهِدَ عَلَيْهِ حُمْرَانُ وَرَجُلٌ آخَرُ فَشَهِدَ أَحَدُهُمَا أَنَّهُ رَآهُ شَرِبَهَا يَعْنِي الْخَمْرَ وَشَهِدَ الْآخَرُ أَنَّهُ رَآهُ يَتَقَيَّأُ فَقَالَ عُثْمَانُ إِنَّهُ لَمْ يَتَقَيَّأْ حَتَّى شَرِبَهَا فَقَالَ لِعَلِيٍّ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ أَقِمْ عَلَيْهِ الْحَدَّ فَقَالَ عَلِيٌّ لِلْحَسَنِ أَقِمْ عَلَيْهِ الْحَدَّ فَقَالَ الْحَسَنُ وَلِّ حَارَّهَا مَنْ تَوَلَّى قَارَّهَا فَقَالَ عَلِيٌّ لِعَبْدِ اللّٰهِ بْنِ جَعْفَرٍ أَقِمْ عَلَيْهِ الْحَدَّ قَالَ فَأَخَذَ السَّوْطَ فَجَلَدَهُ وَعَلِيٌّ يَعُدُّ فَلَمَّا بَلَغَ أَرْبَعِينَ قَالَ حَسْبُكَ جَلَدَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَرْبَعِينَ أَحْسَبُهُ قَالَ وَجَلَدَ أَبُو بَكْرٍ أَرْبَعِينَ وَعُمَرُ ثَمَانِينَ وَكُلٌّ سُنَّةٌ وَهَذَا أَحَبُّ إِلَيَّ (د م عن حصين بن منذر)

Hz. Osman’ın yanında hazır bulundum. Yanına Velid getirildi. İki rek’at sabah namazı kılmıştı. Sarhoş olduğu için, ″Daha da kıla­yım mı?″ dedi. İki adam onun sarhoşluğu hakkında şâhitlik yaptı. O iki şâhitten biri Humrân idi. Bu şâhitlerden biri onun içki içtiğini söylerken, diğeri de onun, içtiğini kusarken gördüğünü söyledi. Bunun üzerine Hz. Osman: ″Tam anlamıyla içmeseydi, onu kusmazdı″ dedi ve Hz. Ali’ye: ″Yâ Ali! Kalk onu kamçıla″ dedi. Hz. Ali de: ″Yâ Hasan! Haydi, sen kalk da onu kamçıla″ dedi. Bunun üzerine Hz. Hasan: ″Hilâfetin serinlik, afiyet ve iyilikleri­ne nâil olan, onun sıcaklık, şiddet ve zorluk­larına da katlanmalıdır″ şeklinde bir misâl söyledi. Sonra, ″Yâ Abdullah b. Câfer! Kalk şuna şer’î cezâyı sen uygula″ dedi. Kalktı ve ona kamçı vurmaya başladı. Hz. Ali de bir yandan sayıyordu. Kırka ulaşınca, ″Bırak yeter″ dedi. Sonra şöyle buyurdu: ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ve Hz. Ebû Bekir bu gibi durumlarda kırk kamçı vurdu. Hz. Ömer ise seksen kamçı vurdu. Bunla­rın hepsi sünnettir. Bu kırk kamçı benim için daha uygundur.″[15]

Yine Âyet-i Kerîme’de geçen Kumar da, her türlü şans oyunudur. Kumarın her çeşidi haramdır.

Kumar hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ لَعِبَ بِالْمَيْسِرِ، ثُمَّ قَامَ يُصَلِّي فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الَّذِي يَتَوَضَّأُ بِالْقَيْحِ وَدَمِ الْخِنْزِيرِ، فَتَقُولُ:اللّٰهُ يَقْبَلُ لَهُ صَلاةً؟ (طب عن عبد الرحمن)

″Kim kumar oynayıp da namaza kalkarsa, o irin ve domuz kanı ile abdest alan kişi gi­bidir. Allah’u Teâlâ böylesinin namazını kabul eder mi hiç?″[16]

Âyet-i Kerîme’de geçen Fal okları hakkında geniş bilgi için de Sûre-i Mâide, Âyet 3’ün izahına bakınız.


[1] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 1950.

[2] Sahih-i Buhârî, Zebâih 15; Rudânî, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 3899.

[3] Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Mâide 1; Rudânî, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 6916.

[4] İbn-i Âbidîn, Redd’ül-Muhtar, c. 15, s. 318.

[5] Sünen-i Nesâî, Eşribe 1; Sünen-i Ebû Dâvud, Eşribe 1; Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 6.

[6] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 25416; Taberânî, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 19233.

[7] Sünen-i Nesâî, Eşribe, 24; Sünen-i Ebû Dâvud, Eşribe 5; İbn Mâce, Eşribe 11.

[8] Beyhâkî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 2054; Râmûz’ul-Ehâdîs, 314/4.

[9] Sünen-i Nesâî, Eşribe 41; Sünen-i Ebû Dâvud, Eşribe 6.

[10] Sünen-i Dârimî, Eşribe, 4.

[11] Sünen-i İbn-i Mâce, Eşribe 6.

[12] Sünen-i Nesâî, Eşribe, 44.

[13] Abdurrezzâk es-San’ânî, Musannef, Hadis No: 17068.

[14] Sünen-i Nesâî, Eşribe, 45.

[15] Sünen-i Ebû Dâvud, Hudûd 36; Sahih-i Müslim, Hudûd 8 (38).

[16] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 18199; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 442/2.