Anne Karnındaki Çocuğa (Cenine) Verilen Zararın Hükümleri:

Cenîn; henüz annesinin karnında bulunan çocuktur. Annesinin karnında bulunan çocuk, annesinin bir parçası hükmündedir. Bir kimse, gebe bir kadının karnına vurup, bu vurma sebebiyle kadın ölü bir çocuk düşürse, vuran kimsenin âkilesi üzerine gurre lâzımdır ki, bu gurre; beş yüz dirheme eşit köle veya câriyedir. ″Gurre″; düşürülen bir çocuktan dolayı verilmesi gereken bir mâli ödemedir. Bunun miktarı Hanefilerce; beşyüz, Şâfiilerce; altı yüz dirhemdir. Gurre esâsen; her şeyin evveli demektir. Bâzı âlimler; ″Köleye rakabe denildiği için gurre adı da verilmiştir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in gurre ile muradları, kıymetli olan köle veya câriyedir. Hattâ bir rivâyette; Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, düşürülen çocuğun diyeti için ancak beyaz köleyi veya beyaz câriyeyi kabul ederlerdi″ demişlerdir. ″Muğrib″ adlı lügatta de böyledir.[1]

Mebsut’ta, Şeyhülislâm Rahimehullah’tan; ″Düşürülen çocuk için verilen karşılığa Gurre″ adı verilmiştir. Zîrâ düşürülen çocuk için verilmesi vâcip olan diyet köledir. Köle ise, gurre adını almıştır″ diye zikredilmiştir.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Asr-ı Saadetlerinde Hüzeyl kadınlarından biri, bir kadının karnına taş ile vurup kadının kendisini ve karnındaki yavrusunu öldürmüştü. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelip dâva ettiklerinde, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem; ″Çocuk için beş yüz dirhem kıymetine eşit olan bir köle yahut bir câriye hükmetmiş, kadının diyetini de öldüren kadının âkilesi üzerine hükmetmişti. İmam Mahbûbî rivâyet etti ki; İmam Züfer’e bu meseleden sorulduğunda; ″Düşürülen çocuk için kıymetli bir köle yahut kıymetli bir câriye lâzımdır″ diye cevap verdi. Soran kimse; ″Bu nasıl cevaptır? O düşürülen çocuğa ruh üfürülüp, vuran kadının vurmasından dolayı ölmüşse, öldürenin tam diyet vermesi vâcip olur. Çocuğa ruh üfürülmemiş ise, vurana bir şey lâzım gelmez″ dediğinde, İmam Züfer sükût edip, bundan sonra İmam Ebû Yusuf’a gelerek, kendisine soran kimse gibi, bu soruyu İmam Ebû Yusuf’a sordu. İmam Ebû Yusuf da, kendi gibi cevap verdiğinde, kendisine soranın itiraz ettiği gibi İmam Ebû Yusuf’a itiraz etti. Bunun üzerine İmam Ebû Yusuf; ″Bu, sünnetle sâbittir. Bunda kula yakışan teslimiyettir. Bu meselede akıl yürütülmez″ dedi.[2] Burada geçen Hadis-i Şerif, benzer şekilde bir çok hadis kitabında nakledilmiştir. Bunlardan biri Taberânî tarafından, Ebû Melih el-Huzelî’nin babasından şöyle nakledilmiştir:

فِينَا رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ: حَمَلُ بن مَالِكٍ لَهُ امْرَأَتَانِ إِحْدَاهُمَا هُذَلَيَّةٌ وَالأُخْرَى عَامِرَيَّةٌ فَضَرَبَتِ الْهُذَلِيَّةُ بَطْنَ الْعَامِرِيَّةِ بِعَمُودِ خِبَاءٍ أَوْ فُسْطَاطٍ فَأَلْقَتْ جَنِينًا مَيِّتًا فَانْطَلَقَ بِالضَّارِبَةِ إِلَى نَبِيِّ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَمَعَهَا أَخٌ لَهَا يُقَالُ لَهُ: عِمْرَانُ بن عُوَيْمِرٍ فَلَمَّا قَصُّوا عَلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْقِصَّةَ قَالَ: دُوهُ ، فَقَالَ عِمْرَانُ: يَا نَبِيَّ اللّٰهِ أَنَدِي مَنْ لَا أَكَلَ وَلا شَرِبَ وَلَا صَاحَ فَاسْتَهَلَّ؟ مِثْلُ هَذَا يُطَلُّ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : دَعْنِي مِنْ رِجْزِ الأَعْرَابِ فِيهِ غُرَّةٌ: عَبْدٌ أَوْ أَمَةٌ أَوْ خَمْسُمِائَةٍ أَوْ فَرَسٌ أَوْ عِشْرُونَ وَمِئَةُ شَاةٍ فَقَالَ: يَا نَبِيَّ اللّٰهِ إِنَّ لَهَا ابْنَيْنِ هُمَا سَادَةُ الْحَيِّ وَهُمْ أَحَقُّ أَنْ يَعْقِلُوا عَنْ أُمِّهِمْ قَالَ: أَنْتَ أَحَقُّ أَنْ تَعْقِلَ عَنْ أُخْتِكَ مِنْ وَلَدِهَا قَالَ: مَا لِي شَيْءٌ أَعْقِلُ فِيهِ قَالَ: يَا حَمَلُ بن مَالِكٍ وَهُوَ يَوْمَئِذٍ عَلَى صَدَقَاتِ هُذَيْلٍ وَهُوَ زَوْجُ الْمَرْأَتَيْنِ وَأَبُو الْجَنِينِ الْمَقْتُولِ اقْبِضْ مِنْ تَحْتِ يَدِكَ مِنْ صَدَقَاتِ هُذَيْلٍ عِشْرِينَ وَمِئَةَ شَاةٍ (طب عن أبي المليح الهذلي عن أبيه)

″Bizde Himil b. Mâlik adında bir adam vardı. Adamın biri Hüzely, biri de Amir kabîlesinden olmak üzere iki karısı vardı. Hüzeyl kabîlesinden olan, çadırın direğiyle Amir kabîlesinden olanın karnına vurdu. O da ölü bir çocuk düşürdü. Vuran kadını, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e getirdiler. Kadının, İmran b. Uveymir denilen kardeşi de beraberinde idi. Olayı Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e anlattıklarında, Peygamber Efendimiz: ″Diyetini verin″ buyurdu. İmran; ″Hiç yememiş içmemiş ve bağırıp ağlamamış bir düşüğün diyetini mi vereceğiz?″ dedi. Peygamber Efendimiz: ″Sen çöl Arapları gibi kâfiyeli konuşmayı bırak. Bunda bir köle veya câriyenin değeri, ya beş yüz dirhem, ya bir at, ya da yüz yirmi koyun lâzım gelir″ buyurdu. İmran: ″Yâ Resûlallah, kadının iki tane oğlu vardır. Obanın büyüğüdürler. Annelerinin ceremesini benden çok onlar çekmelidir″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Hayır, kardeşinin ceremesini çocuklarından çok, sen çekmelisin″ buyurdu, İmran: ″Benim verebilecek bir şeyim yoktur″ dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, kadınların kocası ve öldürülen bebeğin babası olan Himil b. Mâlik’le döndü. Himil, o zaman Hüzeyl kabîlesinin zekâtlarını toplamakla görevli idi. Ona: ″Ey Himil, sen çocuğunun diyetini, elin altındaki Hüzeyl kabîlesinin zekâtlarından yüz yirmi koyun alarak tahsil et″ buyurdu ve Himil de öyle yaptı.[3]

- Bir kimse, gebe bir kadının karnına vurup, bu vuruş sebebiyle kadının çocuğu diri olarak düşer de derhal ölürse, o kimse üzerine tam bir diyet vâcip olur. Çocuk ölü olarak düşüp, annesi de ölürse, çocuk için gurre, annesi için diyet lâzım olur. Kadın ölüp, çocuğu da diri olarak düşüp derhal ölürse, hem kadının, hem de çocuğun diyeti lâzım olur. Kadın ölüp, çocuk da ölü olarak düşerse, ancak lâzım olan kadının diyetidir. Çocuk için diyet yoktur. Düşürülmüş çocuk için alınmış olan diyet, çocuğun vârislerine miras olarak kalır. Ama çocuğun annesini dövüp çocuğu düşüren, çocuğun vârisi olursa, diyetten hisse alamayacağı gibi, çocuğun mirasından da mahrum olur. Çünkü çocuğu kendisi öldürmüştür.

- Düşürülen çocuk, câriyenin çocuğu olursa, eğer çocuk erkek ise, o çocuğun kıymetinin yirmide biri; kız ise onda biri diyet olarak düşüren kimseden alınır. Bu takdirde kız için ödenen diyet, erkek için ödenen diyetten fazla olmuş olmaz. Çünkü genellikle erkeğin kıymeti, kadının kıymetinden çoktur. Hattâ kendisine rağbet edildiği için bir câriyeye bin dirhem kıymet biçilse, köleye iki bin dirhem kıymet biçilir. Böyle olunca kız çocuğunun kıymeti, erkek çocuğunun kıymetinden fazla olmaz. Eğer câriyeden düşürülen çocuk efendisinden veya mağdurdan olmazsa, hüküm böyledir. Eğer câriyeden düşürülen çocuk bunların birinden olursa, gerek erkek olsun gerek kız olsun hür olan kadından düşürülen çocukta olduğu gibi gurre lâzım olur. Zeylâî’de de böyledir. İmam Ebû Yusuf’a göre; çocuğu düşürmekle câriyenin kıymeti noksan olursa, düşüren kimse, câriyenin kıymetinden noksan olan miktarı öder. Câriyenin kıymeti noksan olmazsa, düşüren kimse üzerine bir şey lâzım gelmez.

- Gebe olan bir câriye dövülse, efendisi câriyenin karnındaki çocuğu âzat etse, o câriye dövülme sebebiyle karnındaki çocuğu diri olarak düşü-rüp de çocuk hemen ölse, döven kimse üzerine çocuğun kıymeti vâciptir, diyeti lâzım değildir. Zîrâ çocuğun ölmesi, annesinin dövülmesindendir, o vakit çocuk köle idi. Yukarıda geçtiği üzere, itibar okun atılma zamanınadır. Yoksa okun hedefe isâbet etme zamanına değildir. Burada da itibar, dövülme zamanınadır. Yoksa çocuğun düşme zamanına değildir.

- Annesi dövülüp düşürülen çocukta keffâret yoktur. Çünkü annesini dövmekle, ölü olarak düşen çocuğun annesinin karnında ölü olma ihtimâli olduğu için, dövmekle çocuğun öldürüldüğü kesin değildir.

- Hâmile olan bir kadın dövülmek veya korkutulmak sebebiyle bâzı âzâları belli olmuş olan çocuğunu düşürse, bu çocuğun hükmü; âzâları tam teşekkül etmiş çocuğun hükmü gibidir.

- Bir kadın kocasının izni olmaksızın ilaç içmek yahut kendi karnına vurmak veya ağır bir şey yüklenmek gibi bir sûretle uğraşarak çocuğunu düşürse, eğer çocuk ölü olarak düşerse, kadının âkilesi üzerine gurre lâzım gelir, diri olarak düşürüp de hemen ölürse âkilesi üzerine tam diyet lâzım gelir. Kocasının izniyle ölü olarak düşürmüş olduğu takdirde, kadının kendisi ve âkilesi üzerine bir şey ödemek lâzım gelmez. Fakat karı-kocaya tâzir (idâri cezâ) lâzım gelir.


[1] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 253.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 253-254.

[3] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebîr, Hadis No: 516; Hidâye Tercümesi, c. 4, s. 306-307. Bu husus başka bir rivâyette de özet olarak Himil b. Mâlik’den şöyle nakledilmiştir:

كُنْتُ بَيْنَ جَارِيَتَيْنِ لِي فَضَرَبَتْ إحْدَاهُمَا بَطْنَ صَاحِبَتِهَا بِعَمُودِ فُسْطَاطٍ أَوْ بِمُسَطَّحِ خَيْمَةٍ فَأَلْقَتْ جَنِينًا مَيِّتًا فَاخْتَصَمَ أَوْلِيَاؤُهَا إلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ لِأَوْلِيَاءِ الضَّارِبَةِ: دُوهُ فَقَالَ أَخُوهَا: أَنَدِي مَنْ لَا صَاحَ وَلَا سْتَهَلَّ وَلَا شَرِبَ وَلَا أَكَلَ وَمِثْلُهُ دَمُهُ بَطَلَ ؟ فَقَالَ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ أَسَجْعٌ كَسَجْعِ الْكُهَّانِ وَفِي رِوَايَةٍ قُومُوا فَدُوهُ.

″Ben, iki karımın arasında idim. Kavga esnâsında biri, diğerinin karnına çadırın dileğiyle vurması nedeniye, o kadın ölü bir çocuk düşürdü. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip bu durumu anlattılar. Peygamber Efendimiz de, vuran kadının âkilesine, çocuğun diyetini vermelerini emretti. Bunun üzerine kadının kardeşi; ″Hiç bağırıp ağlamayan, yiyip içmeyen ve kanının bir değeri bulunmayan bir düşüğün diyetini mi vereceğiz?″ dedi. Peygamber Efendimiz de; ″Neden kâhinler gibi kâfiyeli konuşuyorsun? Kalkın çocuğun diyetini verin″ buyurdu. (Hidâye Tercümesi, c. 4, s. 345; el-İnâye, Şerh’ul-Hidâye, c. 15, s. 316)