Âzâlara Ait Yaralama ve Kesmeden Dolayı Kısâs Yapılması İçin Bulunması Gereken Şartlar:

- Âzâlarda da kısas meşrûdur. Zîrâ âzâlar vücuda tâbidir. Bu hususta Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Mâide, Âyet 45’te: ″Biz, Tevrat’ta İsrailoğullarına; şahıs karşılığında şahıs, göz karşılığında göz, burun karşılığında burun, kulak karşılığında kulak, diş karşılığında diş ile kısâs olunacağını ve yaralamalarda dahi kısâs gerektiğini beyan ettik…″ diye buyurması, âzâlarda yapılan kısasın meşrû olduğuna kuvvetli delildir.

- Âzâlar hakkındaki kısasta, mümâselete (iki varlığın aynı mahiyeti taşımasına) tamâmen riâyet edilmesi şarttır. Aksi takdirde âzâlar arasında kısas yapılmaz. Meselâ; bir kimse, bir şahsın kolunu bileğinden kasten kesse, kesenin eli, kesilenin elinden büyük olsa bile, kesen kimsenin kolunu ziyâdesi ve noksanı olmaksızın tamâmen bileğinden kesilerek kısas tatbik edilir. Zîrâ mümâselet vardır. Ama bilekle dirsek arasında kalan kısmın herhangi bir yerinden kesilse, kısas yapılmaz. Çünkü mümâselete riâyet etmek mümkün değildir. Ancak diyet gerekir.

Kasten kesilen burun yumuşağından dolayı kısas yapılacağı gibi, tamâmen kesilen kulaktan dolayı da kısas yapılır. Burun kemiği kesilirse, kısas yapılmaz. Çünkü mümâselete riâyet etmek mümkün değildir. Ancak diyet gerekir.

Bir kimse, bir şahsa kasten vurup gözü yerinde dururken görmesini giderse, o kimsenin gözü de kısas edilir. Gözde mümâselete riâyet ederek kısas şöyle yapılır: Kısas yapılacak kimsenin yüzü üzerine yaş pamuk koyup, kızgın ayna gözün görmesi gidinceye kadar karşısında tutulur. Cinâyet işleyenin bir gözünün görmesi giderilecekse, öbür gözü sağlam bağlanır ve üzerine pamuk konmaz. Bu hâdise Hz. Osman zamanında vâki olup Sahabe-i Güzîn ile istişâre ettiklerinde Hz. Ali bu minvâl üzere kısas edilmesini açıklamışlardır. Fakat kasten çıkarılan bir göz karşılığında kısas yapılmaz. Çünkü bu sûrette mümâselete riâyet etmek mümkün değildir. Bu halde, cinâyet işleyenin diyet vermesi lâzım gelir. Bu diyetin miktarına dair ayrıntı ″Diyet″ bahsinde anlatılacaktır.

Kemiğe kadar inen yara gibi mümâselete riâyet edilmesi mümkün olacak her türlü baş yarığında kısas vâciptir. Dişlerden başka kemiklerde kısas yoktur. Bir kimse, bir şahsa kasten vurduğu bir tokatla dişini sökse, vuranın dişi de sökülür; kasten vurduğu tokatla o şahsın dişini kırarsa, kıranın dişi de kırdığı diş kadar törpülenir.

- Erkek ile kadın, hür adamla köle ve iki kölenin âzâları arasında kısas yoktur. Meselâ; bir erkek, bir kadının âzâsından birisini kesse yahut bir kadın, bir erkeğin âzâsından birisini kesse yahut bir hür adam, bir kölenin veya bir köle, bir hür adamın veya bir köle, başka bir kölenin âzâlarından birini kesse, kısas edilmez. Zîrâ âzâlar mal hükmündedir, kıymetleri farklıdır. Bu yüzden âzâlar arasında mümâselet yoktur.

- Göğüste, arkada, sırtta, karında içe kadar açılıp iyileşebilen yaralarda da kısas yoktur. Böyle yaralarda mümâselete riâyet etmek mümkün değildir. Dilde de kısas yoktur. Çünkü dil, yayılıp toplandığı cihetle bunda mümâselet temin etmek mümkün değildir. Erkeğin tenâsul uzvunun kesilmesinde de kısas yoktur. Ancak tenâsül uzvunun başı kesilirse, kısas edilir. Zîrâ tenâsül uzvunun başının kesilmesinde mümâselet temin edilir.

- Müslüman ile zımmînin âzâları eşittir. Zîrâ erş (yaralanan ve kesilen âzâlardan dolayı verilmesi lâzım gelen diyet) de Müslüman ile zımmînin âzâsı arasında fark yoktur.

- Eli çolak yahut parmakları noksan olan bir kimse, bir şahsın sağlam olan elini kesse, eli kesilen şahıs muhayyer olup dilerse, kısas ettirir, dilerse kendi elinin erşini yani âzâsından dolayı lâzım gelen diyetini alır. Zîrâ kısâsen elinin tamamını almak mümkün değildir.

- Bir kimse, bir şahsın başını yarsa, baş yaranın başı küçük veya büyük olsa, başı yarılanın başı küçük olmakla yara bütün başını kaplasa, baş yaran kimsenin başı büyük olmakla kısas edildiğinde yara; bütün başını kaplamayacak olsa, başı yarılan şahsın hakkını tam alması mümkün olmadığı için muhayyer olup, dilerse kısas ettirir, dilerse erşini yani âzâsından dolayı lâzım gelen diyetini alır.