ÇİFT CİNSİYETLİ (HÜNSÂ)

Bir insanın kendisinde hem erkeklik tenâsül uzvu, hem de kadınlık tenâsül uzvu bulunursa, bu gibi insana ″Hünsâ″ adı verilir.

- Bir insanda böyle iki tenâsül uzvu mevcut olunca; bu tenâsül uzvundan hangisiyle idrar yaparsa, ona itibar edilir. Eğer erkeklik uzvuyla idrar yaparsa erkek; kadınlık uzvuyla idrar yaparsa kadın sayılır. İki tenâsül uzvundan idrar yaparsa, idrarın ilk çıktığı tenâsül uzvuna itibar edilir. İki tenâsül uzvundan beraber idrar yaparsa, ″Hünsây-ı müşkil″ adını alır. İki tenâsül uzvundan beraber idrar yaptıktan sonra, kendisinden çok idrar çıkan tenâsül uzvuna itibar edilmez. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre; kendisinden çok idrar çıkan tenâsül uzvuna itibar edilir. Zîrâ idrarın çok çıkması, o tenâsül uzvunun kuvvetli olduğuna delâlettir. Çokta ise, ″Hükm-i kül (hepsinin hükmü)″ vardır. Bu itibarla, kendisinden çok idrar çıkan tenâsül uzvu tercih edilir. İmam-ı Âzam’ın delili ise; idrarın çok çıkması, o tenâsül uzvunun kuvvetli olduğuna delâlet etmez. Bâzısının mecrâsı geniş olur, bâzısınınki dar olur. Kendisinden çok idrarın çıkması buna delil olmaz. Kendisinden idrarın çok çıkmasıyla tercih edilmesini İmam-ı Âzam hoş görmemiştir. Bir gün İmam Ebû Yusuf, İmam-ı Âzam’ın huzurunda; ″Tenâsül uzuvlarının hangisinden çok idrar çıkarsa, hünsâ ona göre miras alır″ dediğinde, İmam-ı Âzam; ″İdrarı ölçen bir hâkim gördün mü?″ demiştir.

- Hünsâ; ergenlik çağına girdiğinde sakal bitmesi, cinsî münâsebette bulunabilmesi, erkek gibi ihtilâm olması gibi erkeklerin alâmetleri görülürse, erkek olduğuna hükmedilir. Ergenlik çağına girdiğinde, hayız görmesi, gebe kalması, memelerinin sarkması, memelerinden süt akması, kendisine cinsî münâsebette bulunulmasının mümkün olması gibi kadın alâmetleri görülürse, kadın olduğuna hükmedilir.

- Kendisinde zikredilen erkek veya kadın alâmetlerinden hiçbiri görülmezse yahut hem erkek alâmetleri ve hem de kadın alâmetleri görülürse, ″Hünsây-i müşkil″ adını alır. İmam Muhammed; ″Hünsây-ı müşkil, ergenlik çağına girmeden öncedir, ergenlik çağına girince hünsây-i müşkil kalmaz. Zîrâ ergenlik çağına girince ya erkek veya kadın alâmetlerinden biri görülür. Hem kadın, hem de erkek alâmetlerinin berâber görülmesi çok nadirdir. Nâdir olan bir şey ile şer’î hüküm sâbit olmaz″ demiştir.

- Hünsây-i müşkil sâbit olup kadın veya erkek olduğu bilinmezse, ihtiyatla amel edilir, kadın olma ihtimâli olduğu için namazını baş örtüsüyle kılar. Cemaatle namaz kılındığında, erkeklerle kadınların safları arasında durur. Kadın olma ihtimâli olduğu için, erkeklerin namazının bozulmaması için erkeklerin safına durmaz. Erkek olma ihtimâli olduğu için, kendi namazı bozulmaması için kadınlar safına da durmaz. Erkeklerin safına durursa, sağında solunda bulunan iki kimseyle arkasında bulunan kimse namazlarını tekrar kılarlar. Kadınlar safına durursa, erkek olma ihtimâlinden dolayı kendi namazını tekrar kılar. İhrama girdiğinde kadınlar gibi dikişli elbise giyer. Kadın olma ihtimâli olduğundan, erkeklerin yanında avret (görülmesi haram) olan yerlerini açmaz. Erkek olma ihtimâli olduğundan kadınların yanında avret yerlerini açmaz. Mahreminden (nikahı ebedî haram olandan) başka kadın veya erkekten bir kimseyle yalnız olarak bir arada kalmaz. Yanında mahremi bulunmadan sefere (en az 90 km olan bir yolculuğa) gitmez.

- Bu hünsây-i müşkil’i, erkek veya kadın sünnet etmeyip, kendi malı varsa kendi malından bir câriye satın alınır, bu câriye sünnet eder. Kendi malı yoksa, beyt’ül-maldan bir câriye satın alınıp, sünnet ettikten sonra satılır.

- Hünsâ kadın mı, erkek mi olduğu belli olmadan ölürse, yıkanmaz. Temiz toprakla teyemmüm edilir. Kadın olma ihtimâli bulunduğu için kadın gibi beş kat elbiseyle kefenlenir.

Hünsây-i müşkil ergenlik çağına yaklaştıktan sonra erkek veya kadın yıkanırken, yanlarında bulunması câiz değildir. Kendisinde hem kadın, hem erkek ihtimâli bulunduğu için, onun ikisine de bakması câiz değildir.

Hünsây-i müşkil kabre konurken erkeklerin görmemeleri için kabrin üzerine perde çekilmesi mendûbdur (sevaplıdır). Eğer kadın ise, gereken vazife yerine getirilmiş olur. Eğer erkek ise, kabrin üzerine perde çekilmesinden dolayı bir şey lâzım gelmez.

- Hünsây-i müşkil, İmam-ı Âzam’a göre; mirastan erkek ile kadının hisselerinden hangisi az ise, onu alır. Bir kimse ölüp mirasçı olarak bir oğlu ile bir hünsây-i müşkil kalsa; oğlana iki hisse, hünsâya bir hisse verilir. İmam Ebû Yusuf’a göre; hünsây-i müşkil’in mirastan hissesi yedide üçtür. Yani, miras yedi hisseye ayrılır. Dördü oğluna, üçü de hünsây-i müşkil’e verilir. İmam Muhammed’e göre; miras on iki hisseye ayrılıp, beşi hünsây-i müşkile, geriye kalanı da oğluna verilir. Bu hususta geniş bilgi için ″Miras″ bahsine bakınız.

- Hünsây-i müşkil’in efendisi; ″Benim bütün kölelerim hürdür″ yahut ″Benim bütün câriyelerim hürdür″ dese, hünsây-i müşkil ergenlik çağına girdikten sonra hâli belli olmadıkça âzat olmaz. Hünsânın, hünsây-i müşkil olduğu sâbit olduktan sonra, hünsây-i müşkil; ″Ben erkeğim″ yahut ″Ben kadınım″ dese, sözü kabul edilmez. Ama hünsây-i müşkil olduğu sâbit olmadan önce dese, sözü kabul edilir.

- Hünsâ, ipek elbise giyemez. Ziynet takamaz.