İki Kişinin Birlikte Aynı Şeyi Dâva Etmeleri:

- İki kimse, başka bir şahsın elinde olan şeyi dâva ederek her biri, bu şeyin kendisine âit olduğunu söyler ve bu konuda delil getirseler, hâkim o şeyi ikisi arasında ortak yapar, yani o şey aralarında ikiye bölünür.

İmam Şâfii ise bir görüşünde; ″Şâhitler birbirini hükümsüz kılar″ derken diğer bir görüşünde de; ″Dâvacılar arasında kurâ çekilir″ demiştir. Zîrâ aynı vaziyette aynı malın tamamında iki mülkiyet birleşemediğinden birinin şâhitleri, kesinlikle gerçeğe aykırıdır. Doğru şâhitler ile yalancı şâhitleri birbirinden ayırmak da mümkün olmadığından hükümsüzleşirler. Kurâya da baş vurulabilir. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bu konuda kurâ çekerek:

اَللّٰهُمَّ أَنْتَ الْحَكَمُ بَيْنَهُمَا.

″Allah’ım, aralarındaki gerçek hâkem Sensin″[1] diye buyurmuş ve kurâ kendisine çıkana malı vermiştir. Hanefi imamlarının bu husustaki delili ise, Temim b. Turfe Radiyallâhu anhu’dan nakledilen şu Hadis-i Şerif’tir:

أَنَّ رَجُلَيْنِ اخْتَصَمَا إلَى رَسُولِ اللّٰهِ عَلَيْهِ الصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ فِي نَاقَةٍ وَأَقَامَ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا الْبَيِّنَةَ فَقَضَى بِهَا بَيْنَهُمَا نِصْفَيْنِ (مصنف عبد الرزاق عن تميم بن طرفة)

″İki kişi, bir deve konusunda Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzurunda birbirine dâvacı olarak her biri şâhitler getirdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, her birisine devenin yarısını verdi.″[2] Kurâ ile ilgili Hadis-i Şerif ise, İslâm’ın başlangıç devrine âit olup sonradan neshedilmiştir.

- Eğer iki kimse, aynı kadını nikahladıklarına dair delil getirseler, ikisinin delilleri de kabul edilmez. Çünkü kadının, ortak olması mümkün olmadığından, ikisinin delili ile de amel etmek mümkün değildir. Bu kadın, ″Bu, benim kocamdır″ diye tasdik ettiği kimsenin karısı olur. Zîrâ nikah, karıyla kocanın birbirini doğrulamalarıyla hüküm olunur. Eğer bu iki adamdan her birisi dâvasında; ″Ben, bu kadınla falan tarihte evlendim″ diyerek tarih zikretse, tarihi önce olan kimse, o kadını almaya hak kazanmış olur. Zîrâ tarihi önce zikretmede, ziyâde ispat vardır. Bu kadın, o iki adamdan birisi için delil getirmeden önce; ″Bu, benim kocamdır″ diye ikrar etse, birbirlerini tasdik ettikleri için, bu kadın, o kimsenin karısı olur. Bu kadın; ″Bu, benim kocamdır″ diye ikrar etmedikten sonra, diğer kimse de; ″Bu, benim karımdır″ diye şâhit getirse, bu kadın şâhit getiren kimseye hükmolunur. Yani, bu kadın şâhit getirenin karısıdır diye hükmolunur. Zîrâ şâhit, ikrardan kuvvetlidir.

İki kimseden birisi, bu kadının kendisinin karısı olduğuna dair delil getirip, ona hüküm olunduktan sonra, diğer kimse de kendi karısı olduğuna dair delil getirse, kabul edilmez. Zîrâ birinci hüküm yerinde bulunduğu için, onun gibi olan bir hüküm onu bozmaz. Ancak ikinci delil getiren kimse, bu kadının kendisine daha önce nikahlı bulunduğunu ispat ederse, bu takdirde ikinci kimsenin şâhitleri kabul edilir. Çünkü birinci kimsenin hükmünün kesin olarak hatâlı olduğu ortaya çıkmıştır.

Bir kimse, bir şahsın halk arasında nikahlısı bilinen bir kadın için, ″Bu kadın, benim karımdır″ diye delil getirse, kabul edilmez. Ancak bu kimse, kendi nikahının, o şahsın nikahından önce olduğunu ispat ederse kabul edilir.

- İki kimse, bir şahıstan bir şey satın aldıklarına dair delil getirseler, o iki kimse muhayyer olup, isterse her birisi o şeyin yarısını yarı parasıyla satın alır, dilerse almaz. O satın alınan şey, ikisi için hükmedildikten sonra, birisi o şeyin yarısını satın almasa diğeri o şeyin hepsini satın alamaz. Zîrâ bu iki kimseden her birisi için o şeyin yarısı hükmedilmiştir. Eğer satılan mal, ikisinden birisinin elinde bulunursa yahut birisi bu malın kendisine daha önce satıldığına dair tarih zikrederek ispat ederse, o satılan şey onun olur. Satılan mal ikisinden birinin elinde bulunup, diğeri de bu malın kendisine satıldığına dair tarih zikretse, elinde bulunan kimsenin o malı alması daha lâyıktır.

- Bir kimsenin elinde bir şeyi olup, satın aldığına dair delil getirse, başka bir şahıs da o şeyin kendisine hibe edildiğine yahut kendisine sadaka olarak verildiğine dair şâhit getirse, elinde bulunup satın aldığını dâva eden kimsenin şâhidi kabul edilmeye daha lâyıktır.

Bir şahıs, bir malın kendisine hibe edildiğine, diğer bir kimse de o malın kendisine sadaka olarak verildiğine dair delil getirse, o mal da bölünemeyen cinsten olsa; hayvan ve köle gibi, o mal ikisi arasında ortak olur.

- Bir kimse, bir şeyi Zeyd’den satın aldığını dâva edip delil getirse, bir kadın da; ″Zeyd, o şeyi bana mehir olarak verdi″ diye dâva edip delil getirse, ikisi de tarih zikretmeseler yahut ikisinin de tarihi eşit olsa, İmam Ebû Yusuf’a göre; o şey, ikisinin arasında ortak olarak hükmedilir. İmam Muhammed’e göre; o şey, ″Satın aldım″ diyen kimse için hükmedilir. O kadının kocası üzerine de, o şeyin kıymetini vermesi lâzım olur. Fıkıh kitaplarının metinlerinin çoğu, bu meselede İmam Ebû Yusuf’un görüşüne tâbi olmuşlardır. Bundan dolayı da İmam Ebû Yusuf’un görüşü önce zikredilmiştir.

- Bir kimse, bir malın kendisine rehin olarak verildiğini dâva edip delil getirse, diğer şahıs da kendisine karşılıksız o malın hibe edildiğini dâva edip delil getirse, ikisi de tarih zikretmeseler, rehin dâvasında bulunan kimsenin delili istihsânen kabul edilir. Kıyasa göre; hibe kabul edilir. Çünkü hibe, mülk ispat eder. Rehin ise, mülkü ispat etmez. Ziyâdeyi ispat eden delilin kabul edilmesi daha evlâdır. Fakat istihsâna gelince, rehin olarak alınan bir mal helâk olursa, ödenir. Ama hibe olarak alınan bir malın helâk olmasıyla, ödenmesi lâzım gelmez. Ödenmek yoluyla yapılan bir muâmele, ödenmesi lâzım olmayan bir muâmeleden daha kuvvetlidir. Bu bakımdan rehinin delili kabul edilir. Eğer o hibe, karşılık şartıyla yapılmışsa, hibenin delili, rehinin delilinden kabul edilmeye daha lâyıktır. Çünkü karşılık şartıyla verilen hibe alışveriş olur. Alışveriş ise rehinden daha evlâdır.

- İki kişi bir mülk hususunda, her biri kendine âit olduğunu söyleyerek delil getirse, mülkiyet ve tarih konusunda, tarihi diğerinden daha önce olanın sözü kabul edilir. Çünkü o, malın ilk mâliki olduğunu ortaya koyduğundan mal, ancak kendisinden devralınabilir ki, öbürü bunu yapmamıştır.

- Bir kimse, bir şeyi bir şahıstan satın aldığına, diğer bir kimse o şeyi başka bir şahıstan hibe ile teslim aldığına, üçüncü bir kimse o şeyin babasından kendisine miras kaldığına, dördüncü bir kimse de o şeyi bir şahıstan sadaka olarak teslim aldığına dair delil getirseler, hâkim o şeyi dörde bölüp her birine dörtte birini verir. Zîrâ her biri, kendi payına mülk ispat etmiştir.

- Mutlak mülk dâvalarında, malı elinde bulunmayan kişinin delili, malı elinde bulunan kişinin delilinden daha üstün tutulur. Mutlak mülkün mânâsı; bir kimse dâvasında sebebini açıklamayarak, yani miras veya satın alma gibi bir delile dayanmaksızın; ″Bu şey benim mülkümdür″ demesidir. Hanefilere göre; malı elinde bulunmayan kişinin delili, malı elinde bulunan kişinin delilinden kabul edilmeye daha lâyıktır. Nitekim malı elinde bulunmayan kişi dâvacı olduğundan, Hadis-i Şerif’te de geçtiği üzere delil getirme sorumluluğu ona düşer. Bu sebeple delilleri veya şâhitleri eşit olduğunda, malı elinde bulunmayan kişinin delili, diğerine tercih edilir. İmam Şâfii’ye göre ise; malı elinde bulunan kişinin delili, malı elinde bulunmayan kişinin delilinden kabul edilmeye daha lâyıktır. Böyle olunca İmam Şâfii’ye göre; malın, malı elinde bulunana ait olduğuna hükmedilir.

Bunlardan yalnız birisi, dâva konusu malın kendimülkü olduğu hususunda belirli bir tarih söylese, yine elinde mal bulunmayan kişinin delili kabul edilmeye daha lâyıktır. Bu, İmam-ı Âzam ile İmam Muhammed’e göredir. İmam Ebû Yusuf ise, tarih belirtenkişinin daha haklı ve muteber olanın da onun delili olduğunu söylemiştir. Bu hususta fetvâ, İmam Ebû Yusuf’un görüşüne göre verilmiştir.

Şâyet bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir şeye, falan tarihte mâlik olduğunu dâva edip delil getirse, mal elinde bulunan şahıs da o şeye daha önce mâlik olduğuna dair delil getirse, bu durumda mal elinde bulunan kimsenin delili kabul edilmeye daha lâyıktır. Çünkü mal elinde bulunanın delili, söylediği tarihte mülkü onun için sâbit kılmaktadır. Mal elinde bulunmayan ise, o tarihte mülkiyeti iddia etmemektedir. O tarihte mülkiyet, mal elinde bulunan için sâbit olduğuna göre; o tarihten sonra artık başkası için sâbit olmaz.

Eğer iki kimsenin elinde bulunan bir şey için, bu iki kimseden her birisi, o şeye belirli bir tarihte mâlik olduğuna dair delil getirse, diğeri de ondan daha önce mâlik olduğuna dair delil getirse, yine daha önce mâlik olduğuna dair delil getirenin delili kabul edilir.

- Bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir hayvan yavrusunun kendisinin olduğunu dâva edip delil getirse, hayvan yavrusu elinde bulunan şahıs da o hayvanın yanında doğurduğuna dair delil getirse, elinde hayvan yavrusu bulunan şahsın delili kabul edilir.

Bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir hayvanın kendisinin olduğunu, o hayvanın anasını bir adamdan satın alıp, o hayvan yanında doğurduğunu dâva edip delil getirse, elinde hayvan bulunan kimse de, o hayvanın anasını başka bir adamdan satın alıp, o hayvan yanında doğurduğuna dair delil getirse, yine hayvan elinde bulunan şahsın delili kabul edilir.

Bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir hayvan için nasıl mâlik olduğuna dair delil getirse, elinde hayvan bulunan şahıs da, o hayvanın kendi yanında doğduğuna dair delil getirse, yine elinde hayvan bulunan şahsın delili kabul edilir.

Bir şahsın elinde bulunan bir hayvanı, iki kimse dâva edip, her birisi kendisinin olduğuna dair delil getirse, elinde bulunan şahıs da, o hayvanın yanında doğduğuna dair delil getirse, yine elinde bulunan şahsın delili kabul edilir. Eğer hâkim, hayvan yanında bulunan şahıs için hüküm verdikten sonra, üçüncü bir kimse, o hayvanın kendi yanında doğduğuna dair delil getirse, hayvan elinde bulunan şahıs, bu üçüncü kimseye karşı delilini tekrar getirirse, yine onun lehine hüküm verilir. Şayet delilini yenilemezse, o hayvan üçüncü şahıs için hükmedilir.

Bir hayvan yavrusu için iki kimseden her birisi kendisinin yanında doğduğuna dair delil getirip ve belirli bir tarih zikretseler, o iki kimseden hangisinin zikrettiği tarih hayvanın yaşına uygun düşerse, hayvan yavrusu onun lehine hüküm verilir. Zîrâ tarihin uygun düşmesi, o kimsenin doğru söylediğinin alâmetidir. O hayvan yavrusu gerek ikisinin elinde olsun, gerek birinin elinde olsun. Eğer o hayvanın yaşı hakkında zikrettikleri tarih müşkül olursa yani bilinemezse, o hayvan yavrusu ikisinin olur, zikrettikleri tarih kabul edilmez. Eğer zikrettikleri tarih ayrı ayrı olup, hayvanın yaşına uygun düşmezse, ikisinin de delili kabul edilmez. Zîrâ ikisinin de delil getirdiği şâhitlerin yalancı oldukları meydana çıkmış olur. Böylece mal elinde bulunan kimsede kalır.

- Kumaş dokumak, süt sağmak, peynir yapmak, keçe dökmek, tiftik ve yün kırkmak gibi yalnız bir defa yapılabilen (bozup aynı şekilde tekrar yapılamayan) şeylerin hükmü; ″Benim yanımda doğmuştur″ diye delil getirilen hayvanın hükmü gibidir. Meselâ; bir kimse, bir şahsın elinde bulunan bir elbise için, ″Bu, benim elbisemdir ve ben dokudum″ diye dâva etse, elbise elinde bulunan şahıs da, ″Bu elbiseyi ben dokudum″ dese yahut bir şahsın elinde bulunan peynir için, ″Bu, benim peynirimdir, ben yaptım″ dese, peynir elinde bulunan şahıs da, ″Bunu kendi koyunumdan sağıp, kendim yaptım″ dese, bu durumlarda, bu şeyler elinde bulunan şahıslar lehine hüküm verilir.

- İpek dokumak, bina yapmak, ağaç dikmek, buğday ve diğer hububat ekmek gibi tekrar yapılabilen (bozup aynı şekilde tekrar yapılabilen) şeylerin hükmü, mutlak mülk dâva edilenin hükmü gibidir. Meselâ; bir kimse, bir şahsın elinde olan elbiseyi, ″Kendi ipek böceğimin ipeğinden dokudum″ diye dâva edip delil getirse, ipek elbise elinde bulunan şahıs da, ″Kendi ipek böceğimin ipeğinden dokudum″ diye delil getirse, ipek elbise elinde bulunmayan kimsenin delili kabul edilir. Sebep tekrar olacağı için o kimse lehine hüküm verilir. Zîrâ ipek elbise, eskidikten sonra ipliği eğrilip tekrar dokunur. Bina yapmak, ağaç dikmek, buğday ve diğer hububat da ikişer defa yapılmaları mümkündür. Sebebi tekerrür eden mallardan mı yoksa sebebi tekerrür etmeyen mallardan mı olduğu bilinmeyen mallarda, bilirkişilere gösterilir. Onların verdikleri karara göre hüküm verilir. Eğer adâletli bilirkişilerle hangi maldan olduğu hususunda karar veremezlerse, mutlak mülk gibi kabul edilir ve bu dâva olunan mal, elinde bulunmayan kimse lehine hüküm verilir.

- Bir kimse, bir şahsın elinde bulunan malın kendisinin olduğunu dâva edip delil getirse, elinde bulunan şahıs da o malı başkasından satın aldığına dair delil getirse, elinde bulunmayan kimsenin delili kabul edilir.

- Bir kimse, bir şahsın elinde bulunan malı, o şahıstan satın aldığına dair delil getirse, elinde bulunan şahıs da o malı dâvacıdan satın aldığına dair delil getirse, ikisi de ne zaman aldıklarına dair delil getirse, ikisinin de delili kabul edilmez. İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; o mal, elinde bulunmayan kimse lehine hükmedilir.

- Gayr-i menkul (taşınmaz mallar) hakkında teslim aldıklarını söylemeksizin tarih zikretseler, halbuki gayr-i menkul olan mal elinde bulunmayan kimsenin zikretmiş olduğu tarih daha önce olsa, İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; mal elinde bulunan kimse lehine hüküm verilir. İmam Muhammed’e göre ise, mal elinde bulunmayan kimse lehine hüküm verilir. Eğer gayr-i menkul olan malı elinde bulunan şahıs ile elinde bulunmayan kimseden her biri teslim aldıklarını ispat etseler, ittifakla mal elinde bulunan şahıs lehine hüküm verilir. Eğer mal elinde bulunan kimsenin zikrettiği tarih daha önce ise, teslim aldıklarına dair delil getirsinler, getirmesinler iki durumda da gayr-i menkul olan mal, elinde bulunmayan kimse lehine hüküm verilir. Şâhitlerin çok olmasıyla tercih yapılmaz. Zîrâ tercih, delilin kuvvetli olmasına bağlıdır. Şâhitlerin çok olmasına bağlı değildir.

- Bir kimse, bir evin yarısının kendisinin olduğunu dâva edip delil getirse, başka bir şahıs da aynı evin hepsinin kendisinin olduğunu dâva edip delil getirse, İmam-ı Âzam’a göre; evin yarısını dâva eden kimse için evin dörtte biri; hepsini dâva eden şahıs için de evin geri kalan kısmının hepsi verilir. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise, yarısını dâva eden için evin üçte biri; hepsini dâva eden için geri kalan kısmı verilir. Eğer bu dâva edilen ev, iki dâvacının da elinde ise, evin hepsinin kendisinin olduğunu dâva eden şahsa, evin yarısını hüküm ile yarısını da hükümsüz olarak, evin hepsi verilir.

- Bir kimsede bulunan mal için, iki kişi o malın kendilerine âit olduğunu iddia ederek, biri o malın kendisinden gasbedildiğini,[3] diğeri de o kişiye emânet verdiğini söyleyerek delil getirseler, ikisinin de delili eşit olduğu için, o şey ikisinin arasında yarı yarıya hükmolunur.


[1] Hidâye Tercümesi, c. 3, s. 299. Bu Hadis-i Şerif’i Taberâni Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakletmiştir.

[2] Abdurrezzak, Musannef, Hadis No: 15202. Bu konuda aynı anlamda Ebû Mûsâ el-Eş'ari, Ebû Hüreyre ve Câbir b. Semüre Radiyallâhu anhum’dan gelen hadisler de vardır. (Sünen-i Nesâî, Edeb’ul-Kâdi 35) Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan da şu mealde bir Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّهُ ذَكَرَ أَنَّ رَجُلَيْنِ ادَّعَيَا دَابَّةً وَلَمْ يَكُنْ بَيْنَهُمَا بَيِّنَةٌ فَأَمَرَهُمَا النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يَسْتَهِمَا عَلَى الْيَمِينِ (ه عن أبى هريرة)

″İki adam Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzurunda bir deveyi davâlaştılar. İkisinin de şâhidi yoktu. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, yeminleri üzere deveyi ikisine de verdi.″ (Sünen-i İbn-i Mâce, Ahkâm 11)

[3] Gasp: Bir kimseye ait olan malı onun izni olmaksızın haksız yere elinden almaktır.