Bâzı hâdiselerde şâhit olan kimselerin kendi yerlerine mahkemede şâhitlikte bulunmaları için başka şahısları şâhit göstermeleri yani ″Biz şu hâdiseye, şu şekilde şâhidiz, fakat şu mazeretimizden dolayı mahkemeye gidip şâhitlikte bulunamayacağız, bizim yerimize siz şu şekilde şâhitlik ediniz″ demeleri ve bunun üzerine bu şahısların da o yönüyle şâhitlikte bulunmaları câizdir. Buna ″Şâhitlik üzerine şâhitlik″ denir.
Şâhitlik üzerine şâhitlik, hadler (şer’î cezâlar) ve kısasların hâricindeki haklarda, şâhitlik tekerrür etse (yinelense) bile istihsânen kabul edilir. Çünkü hadler ve kısaslarda en küçük şüphe dahi bu hususta verilen hükmü ortadan kaldırır. Bu sebeple bu hususlarda asıl şâhitlerin bulunması şarttır. Şâhitlik üzerine şâhitliğin, kıyasen câiz olmaması lâzımdı. Çünkü böyle şâhitlik üzerine şâhitlikte, şüphe girme ihtimâli, vardır. Fakat insanların buna ihtiyaçları olduğu için istihsânen câiz görülmüştür. Çünkü asıl şâhitler ölebilirler yahut uzak bir şehirde bulunabilirler veya başka bir surette mâzeretleri olabilir. Bundan dolayı insanların haklarının zâyi olmaması için her ne kadar bu şâhitlik görünüş itibariyle tekrar olsa bile kabul edilmiştir. Fakih Ebû Leys Rahimehullah, ″Hızânet’ül-Fıkıh″ adlı kitabında; ″Şâhitlik üzerine şâhitlik ve hâkimin hâkime mektubu; zinâ haddinde, hırsızlıkta, kısasta, kazf (zinâ iftirası) haddinde kabul olunmaz″ diye açıklamıştır.
- Hâdiseyi gören şâhitlere ″Asıl şâhitler″, onların yerine şâhitlik yapanlara da ″Fer’î şâhitler″ denilir. Asıl şâhitler yerine fer’î şâhitlerin şâhitliklerinin kabulü için şu şartların bulunması gerekir:
1- Asıl şâhitlerin şâhitlik için mahkemeye gidip şâhitlikte bulunma-larına mâni olacak bir özrün mevcut olması şarttır. Bu özür ise; asıl şâhitlerin kendi yerlerine şâhitlik yapacak olanları şâhit gösterdikten sonra ölmelerinden yahut mahkemeye gidemeyecek surette hasta olmalarından veyahut sefer mesâfesi (en az 90 km) uzak bir şehirde bulunmalarından ibârettir. Bu üç özürden biri bulunmazsa fer’î şâhitlerin şâhitlikleri kabul edilmez.
2- Asıl şâhitlerden her birinin yerine iki fer’î şâhidin, şâhitlik yapması şarttır. Asıl şâhidin fer’î şâhitleri diğer asıl şâhitlerin fer’î şâhitlerinden başka olmaları şart değildir. Meselâ; iki adam, asıl şâhitten birisi için onun yerine şâhitlik yapsalar, bundan sonra diğer asıl şâhit için de aynı adamlar şâhitlik yapsalar; İmam-ı Âzam’a göre kabul edilir. Asıl şâhidin her biri için başka başka iki şâhidin olması şart değildir.
3- Asıl şâhitlerin yerine fer’î şâhitlerin şâhitlik yapmaları şöyle olmalıdır: Asıl şâhitler, fer’î olan şâhitlere; ″Biz falan şeye şu şekilde şâhidiz, fakat biz şu özrümüzden dolayı mahkemeye gidip şâhitlikte bulunamayacağız, bizim yerimize siz şu şekilde şâhitlik edin″ derler. Çünkü fer’î şâhit, asıl şâhidin vekili durumunda olduğundan, daha önce de geçtiği üzere şâhitliğin kendisine yüklenmesi ve vekil kılınması gerekir. Fer’î olan şâhitler de şâhitlik yaparken; ″Biz şâhitlik ederiz ki, filan oğlu filanlar, falan şeyin şâhitliğine bizi şâhit tuttu ve biz de onların bu şekilde şâhitliklerine, şâhitlik yaparız″ diye şâhitlikte bulunurlar. Çünkü şâhitlik üzerine şâhitlikte fer’î şâhidin, asıl şâhidin kendisinin yerine şâhitlik yapması için kendisine şâhitliğin yükletildiğinden söz etmesi gerekir.
- Fer’î şâhitlerin, asıl şâhitlerin adâletli olup şâhitlik yapmaya ehil olduklarını söylemeleri câizdir. Zîrâ fer’î şâhitler, asıl şâhitleri temize çıkarmaya ehildirler. Aynı şekilde iki şâhitten birisinin diğerinin şâhitliğine ehil olduğunu söylemesi de câizdir. Bu da, şâhidin adâletli olup olmadığını ortaya koymaya ehil olan kimselerdendir. Eğer fer’î olan şâhit, asıl olan şâhidin adâletinden sorulduğunda sükut edip; adâletli olduğunu söylemezse fer’î şâhidin, asıl şâhit üzerine şâhitliği câizdir. İmam Ebû Yusuf’a göre; hâkim, o asıl şâhidin hâline bakar yani araştırır, eğer yanında asıl şâhidin adâletli olduğu sâbit olursa, fer’î olan şâhidin şâhitliğini kabul eder. İmam Muhammed’e göre ise; asıl şâhidin şâhitliğini kabul etmez. Çünkü ancak adâletli olan kimsenin şâhitliği kabul edilir.
- Asıl şâhitlerin şâhitliklerini inkâr etmesiyle fer’î olan şâhitlerin şâhitlikleri bâtıl olur. Yani asıl şâhitler, ″Biz şâhit değiliz″ deseler, fer’î olan şâhitlerin şâhitlikleri geçersiz olur.
- Bir kimseyi tarif ederken dedesine yahut kabilesine yahut küçük bir sokak gibi has (özgü) olan bir yere nispetle bildirmek lâzımdır. Bu şekilde tarif edilirse, o kimsenin kimliği tam teşhis edilmiş olur. Bir kimseyi, bir şehre yahut büyük bir mahalleye nispet etmek, umûmi nispet olmuş olur. Böyle tarifle o kimsenin kimliği tespit edilmiş olmaz. Ancak küçük bir sokağa nispet etmek has bir nispettir yani, bir kimsenin küçük bir sokakta oturduğu söylenilmekle o kimsenin kimliği tarif edilmiş olur.