İCÂRESİ CÂİZ OLUP, OLMAYAN ŞEYLER:

- İçinde ne yapılacağı söylenmese bile ev ve dükkanların kirâlanması sahihtir. Çünkü bunların içinde ne yapılacağı zikredilmeyip, mutlak olarak kirâlanan bir ev ve dükkanda her işin yapılması câizdir. Ancak binayı yıpratacak, harap edecek, yıkılmasına sebep olacak demircilik, evde değirmen yapıp un öğütmek gibi sanatların yapılması câiz değildir.

- Kirâlayan kimse, ne ekeceğini açıklarsa yahut ″Dilediğim şeyi ekeceğim″ derse, arazinin ziraat için kirâya verilmesi sahihtir. Çünkü ziraatin sağladığı menfaatler muhteliftir. Arazinin göreceği zarar ekilen bitkiye göre değişir. Onun içindir ki, akit yaparken araziye neyin ekileceği açıklanmazsa, ileride taraflar arasında anlaşmazlık meydana gelebilir. Ama akit yaparken kirâcı; ″Bu tarlaya falan ekini ekeceğim″ veya ″Dilediğim şeyi ekeceğim″ derse, ileride meydana gelmesi muhtemel olan anlaşmazlıkların önü alınmış olur.

Bu tarla, içinde bina yapmak ve ağaç dikmek üzere kirâlansa sahihtir. Bu şekilde kirâlanan bir tarlanın kirâ müddeti bitince, kirâlayan kimsenin o tarlada bulunan binâ ile ağaçları söküp tarlayı boş olarak sahibine teslim etmesi gerekir. Ancak tarla sahibi, binanın yıkılmış, ağaçların çıkarılmış olduğu haldeki kıymetlerini kirâlayan şahsın rızâsı ile ona ödeyerek bunları mülkiyetine alma yolunu seçebilir. Bu durumda binanın yıkılmasına ve ağaçların sökülmesine gerek kalmaz. Eğer ağacın sökülmesi tarlaya zarar verirse, kirâlayan kimsenin rızâsı omasa bile, tarla sahibi o ağaçların koparılmış kıymetlerini ağaç sahibine verir, ağaçlar tarlada kalır. Yonca ekmek için kirâlanan tarlanın hükmü de, ağaç dikmek için kirâlanan tarlanın hükmü gibidir.

Bir kimse ekin ekmek için bir tarla kirâlayıp hasat zamanı gelmeden kirâ müddeti bitmiş olsa, hasat zamanına kadar ekin tarlada bırakılır. O zamana kadar tarlanın kirâ değeri ne ise, tarla sahibine verilir.

- Bir kimse üzerine binmek yahut yük getirmek için bir hayvan kirâlasa yahut giymek için bir elbise kirâlasa, eğer hayvanı yahut elbiseyi kirâya veren şahıs, hayvana belirli bir insanın binmesini yahut elbiseyi belirli insanın giymesini belirlemeyip mutlak olarak kirâya verse, hayvanı binmek için yahut elbiseyi giymek için kirâlayan kimsenin, kirâladığı hayvana istediğini tek olarak bindirmesi, o kirâladığı elbiseyi dilediği kimseye giydirmesi câizdir. Eğer kirâya veren şahıs, hayvana belirli bir adamın binmesini yahut elbiseyi belirli bir kimsenin giymesini şart koşsa ve kirâcı bu şartlara riâyet etmeyip; hayvana başkasını bindirse, elbiseyi başkasına giydirse, bu esnâda hayvan veya elbise telef ve zâyi olduğu takdirde, kirâcı bunları öder. Yine bir kimse, bir çadırı belirli bir insanın kullanması şartıyla bir şahsa kirâya verip, o şahıs da çadırı başkasına kullanması için verse, çadırda bir sıkıntı olduğu takdirde kirâcı çadırı öder.

Eğer kirâlanan şey, oda gibi kullananın kullanmasıyla değişen türden olmazsa; kirâya veren kimsenin kirâya verdiği odada belirli insanın oturmasını şart koşsa, bu şart geçersiz olup, kirâcının o odada başkasını oturtması câiz olur.

- Bir kimse, bir hayvan kirâlayıp, bu hayvan üzerinde taşıyacağı yükün buğday gibi türünü ve miktarını söylese, bu kimsenin o hayvana arpa yahut susam gibi buğday ağırlığında yahut daha hafif yükü yüklemesi câizdir. Ama tuz yahut demir gibi buğdaydan hayvana daha zararlı olan yükü yüklemesi câiz değildir. Eğer kirâladığı hayvana belirli miktarda pamuk yükleyeceğini söylese, pamuk ağırlığında demir yüklemesi câiz değildir. Ağırlıkta eşit olsalar bile, demir daha zararlıdır.

Bir kimse, belirli miktarda yük taşımak üzere bir hayvan kirâlayıp, o hayvana belirlenen miktardan fazla yük yüklese, eğer bu hayvan ölürse bakılır; eğer yüklediği yükü hayvan götürebilecek durumda bulunursa, kirâcı yüklediği fazla miktarın kıymetini (kirâ farkını) öder. Eğer yüklediği yükü hayvan götüremeyecek durumda ise, kirâcı hayvanın bütün kıymetini öder.

Bir hayvan kirâlayan kimse, terkisine başkasını bindirse, bindirdikten sonra hayvan ölse; kirâcı o hayvanın yarı kıymetini öder. Adamın ağır olmasına itibar edilmez.

Bir kimsenin, kirâladığı hayvanı yularından kendine doğru şiddetle çekmesi yahut hayvana vurması sonucunda hayvan ölse, İmam-ı Âzam’a göre; hayvanın kıymetini öder. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; âdet olan çekmekle yahut vurmakla hayvan ölse, onun kıymetini ödemez. Çünkü âdet olan çekmek ve vurmak kirâlama mukâvelesine dâhildir. Bu nedenle bu husus, hayvan sahibinin müsaadesiyle meydana gelmiş olur ve kirâcı onu ödemez. İmam-ı Âzam da diyor ki; sahibinin müsaadesi, hayvanın emniyette olması şartıyla kayıtlıdır. Çünkü yukarıdaki hareketlere başvurulmadan da hayvan yürütülebilir. Gemle çekmek ve vurmak ise hayvanı fazlasıyla denetim altında tutmak içindir. Bu nedenle bu husus, tıpkı yolda yürümek gibi emniyet vasfıyla kayıtlanmış olur.

Belirli bir yere kadar gidip gelmek üzere hayvan kirâlayan kimse, o yeri geçip uzak bir yere gitse, o hayvanı gasbetmiş olur. Böyle olunca o hayvan sağ ve sâlim olarak sahibine teslim edilinceye kadar kirâlayan kimsenin ödemesi garantisinde bulunur. O belirttiği yeri geçtikten sonra gerek giderken, gerek dönüp gelirken hayvan telef olsa veya sakatlanmakla kıymeti azalsa; kirâlayan şahıs kıymetini öder, kirâlama ücretini de verir.

Bir kimse, kirâladığı eşeğin üzerinde olan eyeri kaldırıp, o eşek gibilerin eyerlendiği bir eyer ile eyerlese, bu eyer altında hayvan ölse, kirâcı o hayvanı ödemez. Çünkü eşek sahibinin izni, hayvanına başka eyerin vurulmasını da kapsar. Eğer o eşek gibilerin eyerlenemeyeceği bir eyer ile eyerler yahut semerlenemeyeceği bir semerle semerler yahut semerleneceği bir semerle semerlese de bunlar altında hayvan öldüğü takdirde, İmam-ı Âzam’a göre; bu hayvanı öder. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; o eyerin veya semerin ağırlığı üzerine ziyâde olan miktarı (kirâ farkını) öder. Çünkü sahibi, o ziyadeye râzı olmamıştır. Zîrâ burdaki fazlalığa eşeğin sahibinin rızâsı bulunmadığından bu fazlalık, miktarı belirtilen yükün cinsinden olan fazlalık gibi olur. Onlara göre; eşeklere vurulan türden olan semer de eyer hükmündedir. İmam-ı Âzam da diyor ki; semer, eyer cinsinden değildir. Çünkü semer yük için; eyer ise binmek içindir. Hem de bunlardan biri, hayvan sırtında öbüründen daha fazla yer kaplar. Böylece eşeği kirâlayan, sahibinin rızâsına aykırı davranmış olur. Tıpkı yüklenmesi şart koşulan buğday yerine demir yüklemesi gibi.

Belirli bir yere gitmek üzere bir hayvan kirâlansa da, oraya giden iki yol bulunsa, mal sahibi o yolların birinden gitmesini şart koşsa, o iki yol, uzaklık ve yakınlık itibariyle aynı seviyede bulunursa; kirâcı mal sahibinin belirttiği yoldan gitmeyip de hayvan ölse, o hayvanı ödemez. Eğer bu gittiği yol, hayvan sahibinin şart koşmuş olduğu olduğu yoldan daha dolaşık ve sarpsa yahut insanların gidip gelmedikleri yol ise, o hayvanı öder.

- Bir kimse, yükünü taşımak için bir hamal kirâlasa, gideceği yere iki yolu bulunsa; bu yollar ayrı seviyede olup insanların gidip geldikleri yollardan ise, bu hamal, mal sahibinin belirttiği yoldan gitmeyip öbür yoldan gidip de yük telef olsa, onu ödemez. Eğer gittiği yol daha uzak yahut insanların gidip gelmedikleri bir yol olursa yahut yükü denizden götürüp de yük zâyi olsa, mal sahibinin şartına riâyet etmediği için onu öder.

- Bir kimse, buğday ekmek üzere kirâladığı tarlaya yonca ekerse, toprakta meydana gelen zararı öder. Çünkü bu bitkinin kökleri daha çok yayıldığından ve daha çok sulanmaları gerektiğinden toprağa fazla zarar verir. Bu kimseye ücret verilmez. Yani tarla sahibi, aldığı kirâ ücretini de ona geri vermez.

- Bir kimse, terziye kumaş verip kendisine gömlek dikmesini şart koşsa, terzi bunu dinlemeyip kumaşı aba olarak dikse, kumaşın sahibi muhayyer olup, isterse terziye kumaşın kıymetini ödettirir, isterse abayı alıp abanın dikiş parasını verir, fakat anlaştıkları gömlek parasından fazla vermez. Çünkü anlaşmaya uyulmamıştır.

Yine bir kimse, terziye kumaş verip kendisine aba dikmesini şart koşsa, terzi dinlemeyip şalvar dikse, yine kumaşın sahibi muhayyer olup, dilerse kumaşın kıymetini alır, dilerse şalvarı alıp dikiş ücretini verir, fakat anlaştıkları aba parasından fazla vermez. Bâzı âlimler; ″Kumaşın sahibi muhayyer olmayıp, kumaşın kıymetini ödettirir″ demişlerdir.