Komisyonculuk (Simsarlık):

″Simsar″; bir işe bakan, muhafaza eden kimse anlamındadır. Alışveriş akitlerinde ise; satıcı ile alıcıyı buluşturan ve satım akdini gerçekleştirmek için belli bir ücret veya satış bedelinin belli bir yüzdesi karşılığında onların arasına giren üçüncü kişi demektir. Bu ifade günümüzde ″Komisyoncu veya aracı″ diye ifade edilir.

Aracı, komisyoncu veya simsar denilen kimseye ödenen ücrete gelince, bunlar adı ne olursa olsun, satıcı ile alıcının arasını bulan, belli bir fiyat üzerinde anlaşmalarını sağlayan, bâzen de satıcı ve alıcı adına muâmeleyi yapan kimselerdir. Komisyoncu, mal sahibi ile yaptığı anlaşma veya örfe göre yahut satış bedelinin yüzdesi üzerinden belli bir ücret alabilir. İmam Serahsî de komisyon usûlü satışı câiz görmüştür. Sâhih-i Buhârî’de nakledildiğine göre:

وَلَمْ يَرَ ابْنُ سِيرِينَ وَعَطَاءٌ وَإِبْرَاهِيمُ وَالْحَسَنُ بِأَجْرِ السِّمْسَارِ بَأْسًا وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ لَا بَأْسَ أَنْ يَقُولَ بِعْ هَذَا الثَّوْبَ فَمَا زَادَ عَلَى كَذَا وَكَذَا فَهُوَ لَكَ وَقَالَ ابْنُ سِيرِينَ إِذَا قَالَ بِعْهُ بِكَذَا فَمَا كَانَ مِنْ رِبْحٍ فَهُوَ لَكَ أَوْ بَيْنِي وَبَيْنَكَ فَلَا بَأْسَ بِهِ وَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمُسْلِمُونَ عِنْدَ شُرُوطِهِمْ (خ)

(Tâbiin’in büyüklerinden olan) İbn-i Sîrîn, Atâ b. Ebî Rebâh, İbrahim en-Nehâî ve Hasan el-Basrî, simsar ücretinde bir sakınca görmemişlerdir. Yine bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ; ″Bir kimsenin; şu elbiseyi benim adıma sat; eğer şu fiyattan fazla satarsan, bu fazlalık olan miktar senindir″ demesinde bir sakınca görmediğini belirtmiş, İbn-i Sîrîn de: ″Bir kimse başkasına; şunu şu fiyata sat, şayet fazla kâr elde edersen bu senindir veya bu fazlalık seninle benim aramda paylaşılacaktır, derse bunda bir sakınca olmaz″ diye söylemiş ve Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de; ″Müslümanlar, kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar″ diye buyurmuştur.[1]

- Murâbaha ve tevliyenin sahih olabilmesi için bedelin, benzeri bulunan türden olması gerekir. Çünkü bedelin benzeri bulunmadığı takdirde alıcı, malı belirsiz olan kıymetle almış olacaktır.

- Murâbaha ile satılan malın sermâyesine (mâliyetine) temizleyicinin, boyacının, nakışçının, hayvan buranın (iğdiş edenin), hamalın, çobanın, simsarın yani komisyoncunun ücreti katılabilir. Zîrâ tüccarların âdeti, bunların ücretlerini sermayeye katmaktır. Yalandan kaçmak için murâbaha ile satış yapan kimse, ″Bu mal, bana şu kadara mâl oldu″ demeli, yoksa ″Şu kadara satın aldım″ dememelidir. Satın alan kimse kendi masrafını, doktor masrafını, eğitici ücretini, malı korumak için tutulan yerin kirâsını sermâyeye ekleyemez.

- Murâbaha ile satın alan kimse, satıcının kârda yalan söyleyerek kendini aldattığını anlasa, muhayyer olup, dilerse satın aldığı malı satıcıya geri verir, dilerse başta anlaştığı paranın tamamıyla kabul eder. Yoksa, parada bir şey eksiltemez. Tevliyede, satıcının yalanı meydana çıksa, satın alan fazla verdiği miktarı indirebilir. Bu, İmam-ı Âzam’a göredir. Vedîada da kıyasa göre, indirim yapılır. Zîrâ tevliyede indirim yapılmazsa, ikinci para birinci paradan fazla olur. Bu takdirde bu alışveriş tevliye olmaz. İmam Ebû Yusuf’a göre; murâbaha ile tevliyede aldatma miktarınca düşürülür. Ayrıca murâbahada kârdan aldatıldığı miktarınca düşürülür. Meselâ; bir kimse ″Şu elbiseyi on dirheme satın aldım, murâbaha (kâr) ile on beş dirheme satarım″ deyip, bir şahıs da onu on beş dirheme satın aldıktan sonra, satan kimsenin o elbiseyi sekiz dirheme aldığı meydana çıksa, satın alan kimse, iki dirhem asıldan, bir dirhem de kârdan indirerek o elbiseyi on iki dirheme satın alır. İmam Muhammed’e göre; gerek Murâbaha’da gerek tevliyede satın alan kimse muhayyer olup, dilerse başta anlaştığı paranın hepsini vererek satın aldığı malı kabul eder, dilerse satın aldığı malı geri verir.

- Murâbahada satıcının yalan söyleyerek aldattığı ortaya çıktıktan sonra, satılan mal satıcıya geri verilmeden önce helâk olsa yahut bir kusur sebebiyle veya satılan malın artması sebebiyle alışverişin bozulması mümkün olmasa, alıcının ittifakla bütün parayı ödemesi lâzımdır.

- Ticaret yapmasına izin verilmiş borçlu bir köle[2], on dirheme satın almış olduğu malı, efendisine on beş dirheme satsa yahut efendisi on dirheme satın almış olduğu malı on beş dirheme ticaret yapmasına izin verilmiş ve borçlu kölesine satsa, satın alan gerek efendi olsun, gerek köle olsun on beş dirheme satın aldığı malı, on dirhem üzerinden murâbaha ile satabilir. Kölenin borçlu olması lâzımdır. Eğer köle borçlu olmazsa, efendisiyle aralarında alışveriş sahih olmaz.

- Bir kimse veresiye bir şey satın alsa, veresiye olduğunu beyan etmeden murâbaha ile satsa, satın alan kimse muhayyer olup, dilerse satın aldığı malı geri verir, dilerse satın aldığı paranın bütünüyle kabul eder. Eğer satın alan kimse, satın aldıktan sonra, satın aldığı malı telef etse, bundan sonra aldığı malın veresiye olduğunu öğrense, paranın hepsini vermesi lazımdır. Tevliyede de böyledir.


[1] Sahih-i Buhârî, İcâre (Simsarın ücreti) 14.

[2] Borçlu bir köleden maksat, kitabete kesilmiş olan köledir. Yani, efendisinin kölesinden özgürlüğüne karşılık talep etmiş olduğu bedel ile onu borçlandırmasıdır. Yani bir kimse, kölesiyle onu âzat etme karşılığında belli bir bedel üzerinde anlaşma yapsa, o köle hemen tasarruf hürriyetine, mülk edinme haklarına sahip olup, istediği gibi tasarruf edebilir ve bu sayede kendi hesabına çalışabilir. Bu akit ile köleliktenkurtulması, hür olması anlamına gelmez. Burada gerçek hürriyet, ancakkitâbet bedelini ödemekle gerçekleşir.