Su Hissesi Dâvaları:

- Arazisi olmayan bir kimsenin, su hissesi (içme hakkı) dâvasında bulunması istihsânen sahih olur. Çünkü içme hakkı bâzen miras sonucu olarak mülkiyete kalabilir. Bâzen de arazi satıldığında içme hakkı ayrı tutulur. İçme hakkı önemli olduğu için hakkında dâva açma sahihtir.

- Bir kimsenin eskiden beri başka bir şahsın arazisinden geçen arkı bulunsa, o şahıs arazisinden geçen arkı menetmek istese, buna hakkı yoktur. Eğer bu ark, ark sahibinin elinde bulunmasa, arkın, sahibinin elinde bulunmasının alâmeti; arkı kazması, iki tarafına ağaç dikmesi ve buna benzer şeylerdir. Böyle ark elinde bulunmayan yahut suyu kesilip akmayan arkın sahibi, arkın kendisinin olduğunu dâva etse yahut arkın suyunu akıtmak istese, şâhitsiz dâvası kabul edilmez. Arkın o kimsenin olduğuna dair şâhitlik şöyle yapılır: ″Bu ark, dâva eden kimsenindir″ yahut ″Bu arkta, dâva eden kimsenin su götürme hakkı vardır″ diye şâhitler böyle şâhitlik yaparlarsa, arkın kendisine ait olduğunu iddia eden kimsenin dâvası kabul olunur. Bu dâva, arkın suyu uzun zamandan beri kesilmiş olup sonra yeniden o arktan su götürülmek istenildiği takdirdedir.

Bir kimse, ″Şu akarsu, benim akarsuyumun döküldüğü yerdir″ yahut ″Şu düzlük, benim akarsuyumun döküldüğü yerdir″ yahut ″Şu yer, benim su oluğumun döküldüğü yerdir″ yahut ″Benim geçecek yolum, falancanın arsasındadır″ diye dâva etse, şâhitsiz dâvası kabul edilmez. Bu hususta şâhitlik; ″Bu akarsu″ yahut ″Bu yer, onun akarsuyunun″ yahut ″Onun su oluğunun aktığı yerdir″ veya ″Bu yer, onun geçeceği yoldur″ diyerek yapılırsa, kabul edilir.

- Bir kavim, aralarında ortak olan su hissesi hakkında anlaşamasa, su hissesi her birinin arazisi miktarınca taksim olunur. Zîrâ su hissesinden maksat, araziyi sulamaktır. Buna, her birinin arazisinin azlığına ve çokluğuna göre ihtiyacı vardır. Eğer ortak olan yol hususunda mücâdele etseler; evlerin büyüklüğüne-küçüklüğüne bakılmadan aralarında ortak olarak yoldan geçmelerine karar verilir.

- Suda ortak olanların bir kısmının tarlaları yüksekte olup, akarsuyun yukarısından suyun ağzını kapamadan tarlaları tamamen sulanmasa bile suda ortak olan diğer kimselerin rızâları bulunmadan, suyun yukarısını kapatma hakları yoktur. Çünkü akarsuyun yukarısını kapatmak, tarlaları aşağıda bulunan kimselerin menfaatine mânidir. Ama suda hissesi bulunan kimselerden herbiri hissesi miktarını sulamak için suyun yukarıdan kapatılmasına râzı olurlarsa, rızâ ile suyun kapatılması câizdir. Herkes nöbetinde set yaparak kapatmak için anlaşma sağlasalar câizdir. Fakat akarsuyun suyu yukarıdan kapatmadan hiçbirinin tarlasına ulaşmayacak olsa, bu takdirde tarlası en aşağıda bulunan kimse önce sular, ondan sonra yukarıya doğru sıra ile sularlar. Zîrâ İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu’dan:

أَهْلُ أَسْفَلِ النَّهْرِ أُمَرَاءُ عَلَى أَهْلِ أَعْلَاهُ حَتَّى يَرْوُوا وَمَنْ يَلْزَمُكَ طَاعَتُهُ فَهُوَ أَمِيرُكَ.

″Bir akarsuya hissedar olanlardan tarlaları aşağıda bulunanlar, tarlaları yukarıda bulunanların âmirleridir. Hattâ itaatı sana lâzım olan kimse senin âmirindir″[1] diye rivâyet edilmiştir. Bunun beyânı Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

صَاحِبُ الدَّابَّةِ الْقَطُوفِ أَمِيرٌ عَلَى الرَّاكِبِ؛ لِأَنَّهُ يَأْمُرُهُمْ بِانْتِظَارِهِ، وَعَلَيْهِمْ طَاعَتُهُ لِحَقِّ الصُّحْبَةِ.

″Yavaş giden atın sahibi, süvârilerin âmiridir. Çünkü o, onlara kendisini beklemelerini emreder. Arkadaşlık hakkı için onların da ona itaat etmeleri lâzımdır″[2] diye buyurduğu Hadis-i Şerif’idir.

- Su hissesi ortak olan ırmaktan, ortaklardan herhangi birisinin diğerlerinin rızâsı olmadan, bu akarsudan başka bir ark açması yahut bu akarsu üzerine değirmen yahut dolap yahut köprü kurması câiz değildir. Ancak akarsuya ve suyuna zarar vermemek şartıyla kendi mülkünde değirmen kurması câizdir.

Su hissedarlarının, içlerinden birine bu yukarıda geçenlerden birisini yapması için izin verdikten sonra, tekrar bu izinden geri dönmeleri câizdir. Zîrâ ortak bir akarsuda hissedarlar oluk ile suyu taksim ettiklerinde, su taksimi tamam olmuş olur. Bu taksimi bozmak yoktur. Bu taksime aykırı olarak sonradan, hissedarlardan birisinin, kendi arkının ağzını genişletmesine, daraltmasına yahut o akarsudan hissesi olmayan başka tarlasını sulamasına râzı olsalar, bu hissedarların kendilerinin yahut mirasçılarının râzı olmuş oldukları bu haktan dönmeleri câizdir. Çünkü ileride diğer ortakların zararlarına olarak bir hak iddiası ihtimal dâhilindedir.

- Su hissesi miras kalır ve su hissesiyle menfaatlenme vasiyet dahi olur. Çünkü vârisler, ölen kimsenin hakları ve mülkünde onun yerine geçerler. Su hissesi satılmaz, hibe olunmaz, kirâya verilmez, tasadduk olunmaz. Zîrâ su hissesi, meçhuldür. Miktarı belli değildir. Bugün akar, yarın akacağı belli değildir. Korunan mal değildir. Hattâ bir kimse, başkasının su hissesini, kendi tarlasını sulamakla telef etse, sahih olarak görülen görüşe göre; onu ödemez.

Su hissesinin mehir olarak verilmesi câiz değildir. Meselâ; bir kimse, bir kadınla evlenirken tarlayı vermeksizin su hissesini mehir olarak verse, kadına su hissesinden bir şey yoktur. Su hissesinin sulha karşılık olarak verilmesi de câiz değildir.

Yine Dürer’de Kâfî’den nakledildiğine göre; bir kimse başkasının su hissesinden kendi tarlasını sulasa, onu ödemez. Asıl rivâyet üzerine Havâherzâde Rahimehullah’ın tercih ettiği görüştür. Diğer rivâyette; Fahr’ül-İslâm Pezdevî Rahimehullah’ın tercih ettiği görüş, ″Onu öder″ şeklindedir. Fetvâ, Havâherzâde’nin tercih ettiği görüş olan, ödememesi üzerinedir.


[1] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 219.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 219; Serahsî, Mebsut, c. 2, s. 27.