Hibeden Dönmek:

Bir kimse, kendisine nikah düşmeyen akrabalarına yapmış olduğu hibeyi geri talep edemez. Ancak bu akrabalığın dışında olan kimselerden birine yapmış olduğu hibeyi teslim ettikten sonra, gerek hibe ettiği şeyin hepsine olsun, gerek bir kısmına olsun geri dönmesi mekruh olmakla beraber sahihtir. Yani bir kimse, bir yabancıya bir şey hibe ettiği zaman onu geri isteyebilir. Zîrâ bir Hadis-i Şerif’inde Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

الْوَاهِبُ أَحَقُّ بِهِبَتِهِ مَا لَمْ يُثَبْ مِنْهَا (قط عن أبى هريرة)

″Hibe eden kimse, hibe ettiği şeyi, karşılığında bir bedel almamışsa, geri almaya başkalarından daha fazla hak sahibidir″[1] diye buyurmuştur. Ancak bunu yapmak mekruhtur. Kudûri’deki: ″Hibesini geri isteyebilir″ sözünden maksat; hükmü beyân etmek içindir. Yoksa bundaki kerâhet kesindir. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اَلْعَائِدُ فِي هِبَتِهِ كَالْعَائِدِ فِي قَيْئِهِ (خ عن ابن عباس)

″Hibesinden dönen (hibesini geri alan) kimse, kusmuğuna dönen (onu yutan) kimse gibidir″[2] diye buyurmuştur. Bu husus bir diğer nakilde de:

اَلْعَائِدُ فِي هِبَتِهِ كَالْكَلْبِ يَعُودُ فِي قَيْئِهِ (خ عن عائشة)

″Hibesinden dönen (hibesini geri alan) kimse, kusmuğuna dönen (onu yutan) köpek gibidir″[3] diye geçmektedir. Bu ise, hibeyi geri almanın ne kadar kötü bir şey olduğunu ifâde eder.

İmam Şâfii’ye göre; ″Bir kimse, bir yabancıya bir şey hibe ettiği zaman onu geri isteyemez. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

لَا يَرْجِعُ الْوَاهِبُ فِي هِبَتِهِ إلَّا الْوَالِدَ فِيمَا يَهَبُ لِوَلَدِهِ (ت عن ابن عمر)

″Babanın çocuğuna ettiği hibe hâriç, hibe eden kimse, hibe ettiği şeyi geri isteyemez″[4] diye buyurmuştur. Hem de hibeyi geri istemek, onu başkasına temlik (mülk edindirmek) ile çelişmektedir. İmam Şâfii’ye göre; babanın, çocuğa ettiği hibe ise böyle değildir. Çünkü çocuk, babanın bir parçası olduğundan bu hibede temlik gerçekleşmemiştir. Hanefi imamları ise buna yukarıdaki Hadis-i Şerifler ile delil getirmişler ve demişlerdir ki; hem de âdet gereğince akitten maksat, karşılık almak olduğundan bunun gerçekleşmemesi hâlinde hibe edenin, akdi feshetme hakkı doğmaktadır. Çünkü akit, feshedilmeye müsaittir. Yukarıda İmam Şâfii’nin delil aldığı Hadis-i Şerif’te belirtilenden maksat ise, hibeyi zorla geri almayı ortadan kaldırmak ve bu hakkı babaya vermektir. Çünkü o, ihtiyaç hâlinde buna yetkilidir. Yani, hibe eden kimsenin, mahkeme kararı veya karşı tarafın rızâsı olmadan hibesini geri alması helâl olmaz. Ancak babanın kendi evladına ettiği hibeyi ihtiyaç anında geri alması helâldir. Yukarıda da geçtiği üzere Kudûri’deki: ″Hibesini geri isteyebilir″ sözünden maksat, hükmü beyân etmek içindir. Yoksa Hadis-i Şerif’te de bundan dönmenin kötü bir iş olduğu açıkça beyan edildiği üzere, bundaki kerâhet durumu kesindir.

- Tamam olan bir hibeden geri dönmeye yedi hâl mânidir. Bu yedi hâl şöyledir:

1- Hibe edilen bir şeyin kendisinde kıymetinin artmasını gerektiren bir sûrette meydana gelen ziyâde-i muttasıla (bitişik artma), hibeden dönmeye mânidir. Meselâ; hibe edilen şey, bir arsa olup da kendisine hibe edilen kişi bunun üzerine kıymetinin artmasını gerektirecek tarzda bir binâ yaptırsa veya ağaç diktirse yahut hibe edilen zayıf veya küçük bir hayvan olup da kendisine hibe edilenin yanında semizlense, büyüse bu durumlarda hibe eden kimse, hibe ettiği şeyi geri alamaz. Çünkü bunlar, birer bitişik artmadır; kendisine hibe edilen şahsın yanında meydana gelmişlerdir. Bunların asıl hibe edilen şeyden ayrılmaları ise mümkün değildir. O halde, asıl hibe edilen şeyden dönmenin de imkânı kalmamış olur. Fakat ayrı olan ziyâdelik, meselâ; çocuk veya cinâyetin diyeti gibi şeyler hibeden dönmeye mâni değildir.

2- Hibe eden kimse ile kendisine hibe edilen şahıstan birisinin ölmesi, hibeden dönmeye mânidir.

3- Hibe karşılığında verilen bir bedel, hibeden dönmeye mânidir. Meselâ; bir şahıs kendisine hibe eden kimseye, ″Şu malı, hibe ettiğin şeye karşılık olarak al″ yahut ″Şu malı, hibe ettiğin şeyin bedeli olarak al″ deyip, hibe eden kimse de verdiği hibeye karşılık verilen şeyi alsa, bu takdirde hibesinden geri dönemez. Bu hibeye karşılık verilen mal, gerek hibe edilirken şart koşulmuş olsun, gerek olmasın ve gerek bu karşılık hibeyi alan tarafından, gerek başkası tarafından verilsin eşittir. Eğer bu verilen mal hibeye karşılık olarak verilmezse, hibe eden ile kendisine hibe edilenden her birisi, hibe ettikleri şeyden dönebilirler.

4- Hibe edilen şey, kendisine hibe edilenin mülkiyetinden çıkarsa, hibeden dönülemez. Yani, bu durumda hibe edenin, hibesinden dönmesi sahih olmaz. Çünkü mülkiyetin değişmesi, o hibe edilen şeyin kendisinin değişmesi gibidir.

5- Bir kimse kendi karısına bir şey hibe etse, o hibeden dönemez. Ama bir kimse bir kadına bir şey hibe edip, sonra o kadınla evlense, o kadına verdiği hibeden dönebilir. Fakat karısına bir şey hibe edip, sonra onu boşasa, o hibesinden dönemez.

6- Hibe eden ile kendisine hibe edilen arasında olan akrabalık, hibeden dönmeye mânidir. Eğer bir kimse, zî-rahm-i mahremine (doğum sebebiyle nikâh düşmeyen bir akrabasına) bir şey hibe etse, onu geri isteyemez. Böyle olunca bir kimse, usûlüne (ecdâdına) veya furûuna (çocuklarına ve torunlarına) yahut kardeşlerine veyahut bunların evlatlarına yahut amcalarına, halalarına, teyzelerine, dayılarına bir malını sahih sûrette hibe ve teslim etmiş bulunsa, artık bundan geri dönemez. Çünkü bunlara hibeden murad, sıla-i rahimdir. Hibeden geri dönmekte ise, rahmi (akrabalığı) kesmek vardır. Bundan dolayı bu hibeden geri dönmek câiz değildir.

7- Hibe edilen şeyin helâk olması da hibeden dönmeye mânidir. Hibe eden ile kendisine hibe verilen kimse arasında hibe edilen şeyin helâk olmasında ihtilaf çıksa, kendisine hibe edilenin sözü kabul edilir. Hibe edilen şeyin artıp, artmamasında aralarında ihtilaf çıksa, hibe edenin sözü kabul edilir. Çünkü kendisine hibe edilen şahıs, hibe eden kimsenin yaptığı hibeyi geri alma hakkının olmadığını iddia eder. Hibe eden ise, onu inkâr eder. Bu takdirde inkâr edenin sözü kabul edilir.

- Hibe eden kimse, hibe ettiği şeyin karşılığında bir şey aldıktan sonra hibe olarak verdiği şeyin yarısına başka bir hak sahibi çıksa, kendisine hibe verilen şahıs, hibeye karşılık verdiği şeyin yarısını geri alır. Eğer hibeye karşılık verilen şeyin yarısına hak sahibi çıksa, hibe eden kimse hibe ettiği şahıstan bir şey alamaz. Ancak hibe eden kimse, elinde kalan kısmı da verirse, bu takdirde hibe ettiği şeyi alabilir. Eğer hibeye karşılık alınan şeyin hepsine hak sahibi çıksa, hibenin ve karşılığın herbirisi tamamıyla geri alınabilir.

- Hibe edilen şeyin geri alınması ancak iki tarafın rızâlarıyla yahut hâkimin hükmüyle sahih olur.

Kendisine hibe edilen kimse, hibe eden kimsenin hibesinden dönmesinden sonra hibe olan köleyi, hâkim köleyi geri vermesi için hükmetmeden önce yahut köleyi hibe edene teslim etmeden önce âzat etse, bu âzat etmesi geçerli ve sahih olur. Çünkü hâkim tarafından kölenin, hibe edene verilmesi için hüküm vermeden önce köle, kendisine hibe edilenin mülküdür.

Kendisine hibe edilen kimse, hibe eden şahıs, hibesinden döndüğünde, hibe edilen şeyi vermeyip elinde iken helâk olsa ödemez. Çünkü mülkü üzere bâkidir.

- Hisseli olan bir şeyin, hibesinden geri dönmek sahihtir. Meselâ; bir kimse, iki şahsa bir şey hibe edip, sonra birisinin hissesinden geri dönse, sahih olur.

- Hibe edilen şeyi, hibe alan kimse telef ettikten sonra hibe edilen şeye hak sahibi çıksa, hibe alan kimse, hak sahibine telef ettiği hibenin kıymetini ödese, hibe eden kimseden ödediği parayı geri alamaz. Çünkü hibe muâmelesi bir bağıştan ibâret olduğu için kusurlardan uzak olması şart değildir.

- Karşılık şartıyla yapılan hibe, başlangıçtan itibaren hibedir. Meselâ; bir kimse, bir şahsa hitâben; ″Senin bana şu elbiseni hibe etmen şartıyla, ben de sana şu kölemi hibe ettim″ dese, o şahıs da kabul etse, bu durumda başlangıçta hibe muâmelesi yapılmış olur. Ama, ″Senin elbisen ve bin dirheme bedel olarak şu köleyi sana hibe ettim″ dese, bu takdirde başlangıçta ve nihâyette ittifakla alışveriş muâmelesi yapılmış olur.

Böyle olunca iki karşılığın teslim alınmaları şart olur. Zîrâ hibede, teslim almak şarttır. İki karşılıktan birisinin hisseli olması, hibe edilmesine mânidir. Zîrâ, ″Hisseli bir şeyin hibe edilmesi sahih değildir″ diye yukarıda beyan edilmiştir.

Karşılık şartıyla edilen hibe, başlangıçta hibedir; hibe edilen şeyler teslim alındıktan sonra sonuçta alışveriş muâmelesidir. Yani, teslimden sonra alışveriş muamelesine dönüşür. Bu sûrette yapılan hibeler, sonuç itibariyle alışveriş olunca, bu hibelerde alışverişlerde olduğu gibi şuf’a[5], kusur muhayyerliği, görme muhayyerliği sâbit olur.


[1] Sünen-i Dârekutnî, Buyû, Hadis No: 3015.

[2] Sahih-i Buhâri, Hibe 12.

[3] Sahih-i Buhâri, Hibe 28.

[4] Hidâye Tercümesi, c. 3, s. 392; bir diğer nakilde de: لَا يَحِلُّ لِأَحَدٍ أَنْ يُعْطِيَ عَطِيَّةً فَيَرْجِعَ فِيهَا إِلَّا الْوَالِدَ فِيمَا يُعْطِي وَلَدَهُ ″Bir kimsenin hediye verip sonra ondan dönmesi câiz değildir. Ancak baba çocuğuna yaptığı hediyeden dönebilir″ diye geçmektedir. (Sünen-i Tirmizî, Buyû 62)

[5] Şuf’a: Satılan bir taşınmaz malı satın alan kimseye her kaça mal olmuş ise, o miktar ile satın alan kimseden zorla alıp, mülk edinmektir. Böylece şuf’a sahibi, kendi mülküne böyle şuf’a ile aldığı malı katmış olur. Daha geniş bilgi için Şuf’a bahsine bakınız.