Tedbîr, Müdebber:

″Tedbîr″; efendinin köle veya câriyesinin âzat olmasını, kendi ölümüne bağlamasıdır. Bu geçerli bir anlaşma olup, bundan geri dönülmesi câiz değildir. Bu durumdaki köleye ″Müdebber″ denilmiştir. Efendisi müdebber kölesini, kendi işlerinde kullanabilir. Kitâbete kesebilir.[1] Çalışması için kirâya verebilir. Müdebber câriyesine cinsel ilişkide bulunabilir. Başkasına kocaya verebilir. Çünkü henüz müdebber köle ve câriyede efendisinin mülkü devam etmektedir.

Hulâsa müdebber; sahibinin, ″Ölümümden sonra hürsün″ demesi gibi tek taraflı irâde beyanı verdiği köledir. Mutlak sûrette efendisinin köle veya câriyesinin âzat olmasını, kendi ölümüne bağlamasıyla müdebber olan kölenin; satılamayacağı, başkasına hibe edilemeyeceği ve mirasçılarına kalmayacağı; bir çeşit vasiyet olduğu için, ölenin malının üçte birinden âzat olacağı ifade edilmiştir. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

اَلْمُدَبَّرُ لَا يُبَاعُ وَلَا يُوهَبُ وَلَا يُورَثُ وَهُوَ حُرٌّ مِنَ الثُّلُثِ (قط هق عن ابن عمر)

″Müdebber satılamaz, hibe edilmez, miras olarak kalmaz. Müdebber, ölen efendisinin malından üçte birinden hürdür″[2] diye buyurmuştur. Ölenin malının üçte biri müsâit olduğu takdirde, müdebber köle veyâ câriye âzat olur. Malının üçte biri, bu köle ve câriyenin kıymetinden az olursa, malının üçte biri miktarı nisbetinde bunlar âzat olmuş olur. Geri kalan kıymetini de mirasçılar nâmına çalışarak öder ve hürriyetine kavuşur.

Bir kimse, başkasıyla ortak olduğu köleyi müdebber kılsa, yalnız kendisinin hissesi nisbetinde o köle müdebber olur. Diğer ortağının hissesi köle olarak kalır. Bu takdirde o ortakçı serbesttir, dilerse hissesini âzat eder, dilerse müdebber kılar, dilerse kitâbete keser, dilerse hissesinin kıymetini ortağından alır veya dilerse köleyi tedbîrde bulunan ortakçısının ölümüne kadar o halde bırakır. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’e göre ise; köle tamamen müdebber olur. Zîrâ kölenin bir kısmı tedbîr edilmekle, tamamı müdebber olur. Bu halde, ortakçısına ait olan hissesinin kıymetini ödemesi gerekir; gerek zengin olsun, gerek fakir olsun.

Mukâyyet tedbirle yani, efendinin bir vasıf ile kayıtlanmış olan kölesinin veya câriyesinin âzat edilmesine bağlamasına da ″Mukayyet tedbîr″ denilmiştir. Meselâ; efendinin kölesine; ″Ben bu hastalığımdan ölürsem, âzat ol″ yahut ″Ben bu yolculuğumda ölürsem, âzat ol″ demesi gibi. Mukayyet tedbir ile müdebber kılan efendi, müdebber olan kölesini veya câriyesini satabilir. Başkasına bağışlayabilir ve rehin verebilir. Zîrâ yukarıda geçen sıfatlarda efendinin ölmesi kesin olarak bilinmediğinden derhal sebep bağlanmış olmaz. Eğer şart bulunursa mukayyet tedbir ile müdebber olan köle, mutlak müdebber olan kölenin âzat olması gibi âzat olur. Çünkü bu sıfat, hayatının son bölümünde belirlenmiş olup, mutlak müdebberin hükmünü almıştır. Zîrâ ölüme nispet edilerek tereddüt ortadan kaldırılmış ve hüküm kesinleşmiştir.


[1] Kitâbete kesmek: Kişinin kölesini onun da kabul ettiği belli bir bedel karşılığında anlaşma yapmasıdır. Böylece o bedeli ödeyen köle âzat olmuş olur. Buna ″Mükâtebe″ tabiri de kullanılmıştır.

[2] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 301; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 29671.