Köle veya Câriyeyi Mal veya Belirli Bir Hizmet Karşılığında Âzat Etme:

Bir kimse kölesine; ″Sen bin dirhem üzerine hürsün″ dese, kölesi de bunu kabul etse âzat olur. Söylenilen bin dirhem, kölenin üzerine borç olmuş olur. Bu paraya başka birinin kefil olması sahihtir. Zîrâ o para, sahih olan borçtur. Kefâlet ise, sahih olan borçta sahihtir. Kitâbet bedeline, kefâlet sahih değildir. Çünkü kitâbette, köleliğin eseri devam ettiği için kitâbet bedeli sahih borç değildir. Meselâ; kitâbetin bedelini, kitâbete kesilen köle ödemekten âciz olunca, tekrar köleliğe döner. Bu takdirde kitâbete kesilen köle üzerindeki borç, sahih borç olmayınca kefâlet câiz olmaz. Bir kimse kölesine; ″Bana bin dirhem ödersen, sen hürsün″ dese, köle mükâteb olmayıp, mal karşılığında köleye izin verilmiş olur. Köle bu malı ödemeden önce efendisi, köleyi satsa câiz olur. Ama mükâtebini satsa câiz olmaz. Ancak mükâtebin kendisi satılmaya râzı olursa, câiz olur ve aralarındaki kitâbet anlaşması bozulmuş olur.

Efendisi, kölesine; ″Bana bin akçe ödersen, sen hürsün″ dese, kölesi de o parayı efendisine, o anda ödese yahut efendisinin alması mümkün olan bir yere o parayı koysa âzat olur. O parayı efendisinin söylediği yerde vermese, âzat olmaz. Fakat efendisi, kölesine; ″Bana şu kadar meblağı ödediğin vakit, sen hürsün″ dese, köle her ne zaman o belirli malı efendisine verse yahut efendisinin yanına koysa, efendisinin o malı alması üzerine cebrolunur. Eğer o belirli malın bir kısmını efendisine öderse, yine o malı alması için cebrolunur. Fakat o belirli paranın hepsini ödemedikçe köle âzat olmaz. Efendisi, o belirli paradan bir kısmını indirse, köle kalan kısmını ödediğinde âzat olmadığı gibi, meselâ; bir kimse, kölesine; ″Bana bin dirhem ödersen, sen hürsün″ dese, bu bin dirhemden bir miktarını efendisi indirse, köle bin dirhemi tamamen ödemedikçe âzat olmaz. Zîrâ şart, bin dirhemin ödenmesidir. Bin dirhem ödenmedikçe köle âzat olmaz. Fakat mükâteb bunun gibi değildir. Çünkü mükâteb üzerine kitâbetin bedeli olan parayı ödemek vâciptir. Vâcip olan maldan, bir kısmının yahut hepsinin indirilmesi câizdir. ″İnâye″ adlı kitabın müellifi; ″Köle dirhem yerine efendisine, altın ödese yine âzat olmaz″ demiştir.

Eğer köle efendisine âzat edilmeden önce kazanmış olduğu bin dirhemi ödese, âzat olur. Fakat efendi, kölesinden tekrar bin dirhem ister. Zîrâ kölenin verdiği bin dirhem, köle iken kazanılmış olmakla, ″Köle ve kölenin mâlik olduğu efendisinindir″ mânâsı gereğince, mal efendisinin olmuş olur. Bundan dolayı efendisi, kölesinden tekrar bin dirhem ödemesini ister.

Bir kimse kölesine; ″Ben öldükten sonra bin dirhem karşılığında, sen hürsün″ dese; efendisinin ölümünden sonra, köle kabul etse mirasçısı da aynı şartla âzat etse, köle âzat olur. Fakat, efendisinin ölümünden sonra köle kabul etmese yahut mirasçısı râzı olmasa, köle âzat olmaz.

Bir kimse kölesine; ″Bana bir sene hizmet etmek üzere hürsün″ deyip, kölesi de bunu kabul etse, köle hemen âzat olur. Fakat üzerine, efendisine bir sene hizmet etmek lâzım olur. Zîrâ bu, mal karşılığında yapılan bir anlaşmadır. Mal karşılığında yapılan anlaşmalarda âzat olma, kölenin kabul etmesiyle vâki olur, yoksa bedeli hemen vermesine veya hizmetin bitmesine bağlı değildir. Ancak efendisi, kölesine; ″Bana, gelecek senenin Ramazan bayramına kadar hizmet edersen, hürsün″ dese, köle derhal âzat olmayıp, şart olan müddet tamam olduktan sonra âzat olur. Birinci surette, hizmet karşılığında âzat edilmiştir. İkinci surette ise, şarta bağlı olmak suretiyle âzat edilmiştir.

Efendisi, kölesine; ″Bana bir sene hizmet etmek üzere, sen hürsün″ deyip, köle kabul etse, derhal âzat olur. Efendisi bir sene tamam olmadan ölse, İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; kölenin kendi kıymetini, mirasçılara ödemesi lâzımdır. İmam Muhammed’e göre ise; hizmetinin karşılığını ödemesi lâzımdır.

Bir kimse kölesini, onun kendisine belirli bir şey vermesi karşılığında satsa, o belirli olan şeyi almadan önce o şey helâk olsa, İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; o kölenin, kendi nefsinin kıymetini efendisine ödemesi gerekir. İmam Muhammed’e göre ise; helâk olan o belirli şeyin kıymetini efendisine ödemesi gerekir.

Bir kimse, bir câriye karşılığında köle olan babasını satın alsa ve babayı satan kimse o câriyeyi almadan önce câriye ölse; babasını satın alan kimseden, babasının kıymetini alır. Yoksa câriyenin kıymetini alamaz. Zeylaî’de de böyledir.