ÎLÂ:

″Îlâ″ lügatta; yemin etmek anlamındadır. Fıkhî bir terim olarak da; kişinin, hür olan karısına dört ay veya daha fazla bir süre için yahut süresiz olarak yaklaşmamaya dair yemin etmesidir. İslâm’dan önce Câhiliye Arapları îlâyı zıhâr gibi bir boşama yöntemi olarak uyguluyorlardı. Ancak bu yöntem geniş bir zamana yayıldığı için daha çok kadını baskı altına almak, ona zarar vermek için kullanılıyordu. Koca herhangi bir sebeple eşine kızdığında bir, iki yıl veya daha uzun süreyle ona yaklaşmamaya yemin ediyor, süre bitiminde gerektiğinde yeni bir yeminle süreyi uzatıyordu. Îlânın sonuna kadar evlilik akdi devam ettiğinden kadın yeni bir evlilik yapma imkânı bulamıyordu. İslâmiyet, eşler arasında meydana gelen anlaşmazlıkların cinsel açıdan diğerini terk boyutuna varması hâlinde bu davranışın özellikle kadını mağdur etmemesi için belirli bir sınır getirmiştir. Eşlerin birlikte yaşayıp yaşamayacaklarına karar verebilmeleri amacıyla yeterli bir deneme süresi olan dört aylık bir zaman içinde dönüş olmaması ayrılık konusunda bir kararlılığa işaret ettiğinden, sürenin bitiminde evliliğe son verilerek eşin mağduriyetinin giderilip serbest bırakılması sağlanmıştır.

- Hür olan kadın için dört aydan az, câriye için iki aydan az bir zamanda cinsel ilişkide bulunmamak üzere yapılan yemin îlâ sayılmaz. Bu hususta Allah’u Teâlâ Sûre-i Bakara, Âyet 226-227’de şöyle buyurmaktadır:

″Zevcelerine cimâ etmemeye dair yemin edenler için, bekleme süresi dört aydır. Bu yeminlerinden süre dolmadan dönerlerse, şüphesiz ki Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhametlidir.* Fakat bu müddetin sonunda boşanmaya azmederlerse, şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, her şeyi işiten ve bilendir.″

- Îlânın hükmü; kocası, dört ay içerisinde yeminini bozmazsa, karısı bir bâin talâk ile boş olur. Eğer yeminini bozarsa, yemin keffâreti gerekir. Meselâ; bir kimse, karısına; ″Sana hiç yahut dört aya kadar yaklaşmayacağım″ diye yemin ederse îlâ etmiş olur. Eğer bu kimse, dört ay dolmadan karısına yaklaşırsa yeminini bozduğu için ona yemin keffâreti gerekir. Böylece îlânın hükmü de düşer. Zîrâ yemin bozulunca ortadan kalkmış olur. Eğer dört ay geçinceye kadar kadına yaklaşmazsa, kadın bir bâin talâk ile ondan boşanmış olur ve iddet bekler. İmam Şâfii; ″Kadın kendiliğinden boşanmaz. Ancak eğer hâkim karar verirse boşanır. Çünkü kocası ona yaklaşmamaya yemin etmekle zulmettiği için, cinsel ilişkiden âciz yahut tenâsül organının kesik olduğu zamanlarda olduğu gibi boşamada hâkim onun yerine geçer″ demiştir. Hanefiler ise, şöyle söylemişlerdir: ″Kocası ona zulmettiği için, şeriat tarafından ona verilen cezâ olarak, hâkim boşamasa da, sürenin bitimiyle kadın ondan kendiliğinden boşanmış olur. Bu görüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Abdullah İbn-i Abbas ve Zeyd İbn-i Sâbit Radiyallâhu anhum’dan da nakledilmiştir. Hem de îlânın kendisi câhiliyede boşama idi. Şeriat ise, câhiliyede boşama olan bu îlâ ile boşamayı sürenin bitimine ertelemiştir. Zîrâ Süheyl İbn-i Ebû Sâlih’den, o da babasından şöyle nakletmiştir:

سَأَلْت اِثْنَيْ عَشْر رَجُلًا مِنْ الصَّحَابَة عَنْ الرَّجُل يُولِي مِنْ اِمْرَأَته فَكُلّهمْ يَقُول لَيْسَ عَلَيْهِ شَيْء حَتَّى تَمْضِي الْأَرْبَعَة الْأَشْهُر فَيُوقَف فَإِنْ فَاءَ وَإِلَّا طَلَّقَ (ابن كثير، التفسير القران العظيم عن سهيل بن ابى صالح عن ابيه)

Sahâbîden on iki kişiye, karı­sıyla cinsî münâsebette bulun-mamaya yemin eden kişinin durumunu sordum. Hepsi de: ″Dört ay geçinceye kadar ona bir şey yoktur, bu sü­renin sonunda tutulur, şâyet dönerse ne alâ, değilse boş olur″ dediler.[1]

Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ da şöyle buyurmuştur:

آلَى رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ نِسَائِهِ وَحَرَّمَ فَجَعَلَ الْحَرَامَ حَلَالًا وَجَعَلَ فِي الْيَمِينِ كَفَّارَةً (ت عن عائشة)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem hanımlarına yaklaşmamaya yemin etti ve haram kıldı. Böylece helâl olan bir şeyi kendisine haram kılmıştı. Sonra keffâret karşılığında yeminini bozdu.″[2] Hz. Âişe annemizin bahsettiği bu husus Sûre-i Tahrîm, Âyet 1’de: Ey Peygamber! Zevcelerinin gönül rızâsını arayarak, Allah’u Teâlâ’nın sana helâl kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun? Halbuki Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir″ diye geçmektedir.

- Bir kimse, karısına; ″Ben sana cinsel ilişkide bulunursam hac etmek″ yahut ″Oruç tutmak″ yahut ″Sadaka vermek üzerime lâzım olsun″ yahut ″Sen boş ol″ yahut ″Kölem âzat olsun″ dese, bu durumda da dört ay içinde karısına cinsel ilişkide bulunursa, yemini bozulur, ne üzerine yemin etmiş ise, o şey lâzım olur ve îlâ hükümsüz olur. Eğer dört ay içinde karısına cinsel ilişkide bulunmazsa, karısı bir bâin talâk ile boş olur. Eğer dört ay üzerine yemin etmiş ise, dört ay geçtikten sonra yemini sona ermiş olur. Eğer bir zaman tayin etmeyerek, süresiz olarak yemin etmiş ise, dört aydan sonra kadın kendisinden boşanır ama yemini kalkmaz. Zîrâ kişi yeminini bozmamıştır ki yemini kalksın. Bu durumda kişi, kadını ikinci defa nikâhına alsa bile îlâ da geri döner. İkinci olarak evlendikten sonra, yine karısına dört ay içinde cinsel ilişkide bulunmazsa, karısı tekrar bir bâin talâk ile boş olur. Çünkü ettiği yemin süresiz olduğu için ortadan kalkmamış ve kadın kendisiyle evlenince bir daha hak sahibi olmuş olur. Bu ikinci îlânın süresi de ikinci kez evlendiği andan itibaren başlar. Eğer kadınla üçüncü kez evlenip, yine dört ay içinde kadına cinsel ilişkide bulunmazsa, yine kadın bir bâin talâk ile boş olur ve üç talâkla kadın boş olduğu için, kadın kendisine haram olup, başka bir kocaya varmadıkça, o kadınla evlenemez. O kadın, başka bir kocaya vardıktan sonra, tekrar birinci kocasına dönse, artık îlâ kalmaz. Fakat ettiği yemin süresiz olduğu ve bozulmadığı için bâkidir, eğer kadına cinsel ilişkide bulunursa ya keffâret veyahut cezâsı olan hac, oruç ve sadaka lâzım olur.

- Bir kimse, nikâhı altında bulunmayan bir kadına îlâ etse yahut bâin talâk ile boşamış olduğu karısına îlâda bulunsa, îlâ etmiş sayılmaz. Zîrâ bu iki durumda da kendisinin karısı hükmünde olmamakla, bu kadınlar îlâya muhatap değildirler. Ama ric’î talâk ile boşamış olduğu karısına îlâ yaparsa sahihtir. Zîrâ ric’î talâkta evlilik bağı henüz aralarında devam etmektedir.

- Eğer kişi, dört aydan az bir zaman için yemin ederse, îlâ etmiş olmaz. Zîrâ İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ: ″Dört aydan az bir zaman için yemin etmede îlâ yoktur″[3] demiştir. Bir kimse, karısına; ″Vallâhi ben sana iki ay ve iki ay daha cinsel ilişkide bulunmayacağım″ dese, îlâ etmiş olur. Zîrâ ″Bu iki aydan sonra iki ay daha″ deyince, ″Dört ay″ demiş olur. Fakat ″Ben sana iki ay cinsel ilişkide bulunmayacağım″ dedikten sonra, bir gün durup sonra, ″İki ay daha cinsel ilişkide bulunmayacağım″ dese, bu sözle îlâ etmiş sayılmaz. Çünkü ikinci yemin, her ne kadar onunla dört ay oluyorsa da, bir gün sonra olduğu için dört aydan bir gün eksik olur.

- İlâda bulunan kimse kendi hastalığı yahut karısının hastalığı yahut karısının tenâsul uzvunun kapalı olması yahut adamın tenâsul uzvunun kesik olması sebebiyle yahut kendisiyle karısı arasında dört aylık bir mesafe bulunmasıyla yahut karısının küçük olması sebebiyle, karısına cinsel ilişkide bulunmaktan âciz olsa ve bu âcizlik de yemin ettiği zamandan îlâ müddetinin sonuna kadar devam edecek olursa, bu kimsenin yaptığı îlâdan söz ile, ″Ben îlâdan karıma döndüm″ demesi yeterlidir. Eğer müddet içinde özür ortadan kalkarsa, karısına cinsel ilişkiyle döner. Çünkü esas elde edilince, onun yerini tutan şey hükümsüz olur. Teyemmümlü kimse suyu gördüğünde, teyemmümün bozulması gibi.

- Bir kimse, karısına; ″Sen bana haramsın″ dese, harama niyet etsin yahut hiçbir şeye niyet etmesin îlâ yapmış olur. Hanefilere göre; helâli, haram kılmakta asıl olan yemindir. Bu hususta Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Tahrîm, Âyet 1’de: Ey Peygamber! Zevcelerinin gönül rızâsını arayarak, Allah’u Teâlâ’nın sana helâl kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun? Halbuki Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir″ diye geçen buyruğu buna delildir. Bir şeye niyet etmediğinde îlâ yapmış olmasına sebep; yemin ile sâbit olan haram, haramların en aşağısıdır. Zîrâ îlâda keffâret vermeden önce cinsel ilişkide bulunmak helaldir. Zıhârda, helal değildir. Çünkü îlâda haram olma, dört ay geçmedikçe sâbit olmaz. Ama zıhârda derhal sâbit olur. Eğer o kimse, ″Sen bana haramsın″ dediğinde zıhâra niyet etse, İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; zıhâr olur. İmam Muhammed’e göre zıhâr olmaz. Çünkü zıhâr kişinin karısını kendisine haram olan bir kadına benzetmesidir. Bunda ise benzetme yoktur, demiştir. İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’un delili şöyledir: O kimse haramı mutlak olarak söyledi. Mutlak söylemek ise, haramın nevîlerine (çeşitlerine) ihtimâli vardır. Zıhâr ise, o haramdan bir çeşittir. Bu yüzden ihtimâlli olan bir şeye niyet etmek sahih olur ve tasdik edilir. Eğer o kimse, ″Sen bana haramsın″ sözüyle yalana niyet etse, yalan olur. Zîrâ o kimse, sözünün hakikatine niyet etmemiştir. Çünkü o kimsenin karısı, kendisine helaldi. Karısına; ″Sen bana haramsın″ demekle, gerçeğe uygun olmayan şeyi haber vermiş oldu. Gerçeğe uygun olmayan şeye niyeti yalan olmakla, söylediği şey de yalan olmuş olur. Eğer o kimse, karısına; ″Sen bana haramsın″ sözüyle boşamaya niyet ederse, bir bâin talâk boş olur. Eğer üç talâka niyet ederse, üç talâk boş olur. Eğer kişi, karısına; ″Sen bana haramsın″ der de bu sözüyle bir şey belirtmezse, bir bâin talâk gerçekleşir. Fetvâ da bunun üzerinedir.

Hulâsa; îlâ iki çeşittir: Birincisi; sarih (açık ifade ile) îlâdir. İkincisi de, kinâyeli (kapalı ifade ile) îlâdır. Sarih îlâ da, kişinin niyeti dikkate alınmaz. Meselâ; ″Seninle cinsel ilişkiye girmeyeceğim″, ″Sana yaklaşmayacağım″, ″Seninle cimâ yapmayacağım″ sözleri gibi. Kinâyeli îlâ da ise, kişinin niyeti önemlidir. Meselâ; bir kimse, karısına; ″Sen bana haramsın″ derse, yalan kastettiğini söylerse, sözü kabul edilir. Boşanmayı niyet etmişse bir bâin talâkla boştur. Üç talâkı kasdetmişse üç talâkla boş olur. Zıhârı kasdettiğini söylerse, zıhar olur. Haram olduğunu kasteder veya hiçbir şey kastetmezse, o îlâdır. Çünkü helali haram yapmak yemindir. Aslolan budur. Zîrâ İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ; ″Cinsel ilişkiden meneden her yemin îlâdır″ diye buyurmuştur. Yine bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

إِذَا حَرَّمَ الرَّجُلُ عَلَيْهِ امْرَأَتَهُ فَهِيَ يَمِينٌ يُكَفِّرُهَا وَقَالَ {لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللّٰهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ} (خ م عن ابن عباس)

Kim hanımını kendine haram kıldığını söylerse, bu söz bir yemindir. Bu durumdaki kişi, yemin keffâretini yerine getirir. Allah’u Teâlâ: ″Yemin olsun ki Resûlullah’ta, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’u Teâlâ’yı çok zikredenler için güzel bir numune vardır″[4] diye buyuruyor.[5]

Îlâ sebebiyle boşanmış olan kadının iddet beklemesi hakkında Ebû Mûsâ Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ فِي الَّذِي يُولِي مِنِ امْرَأَتِهِإِنْ شَاءَ رَاجَعَهَا فِي الْأَرْبَعَةِ أَشْهُرٍ فَإِنْ هُوَ عَزَمَ الطَّلَاقَ فَعَلَيْهَا مَا عَلَى الْمُطَلَّقَةِ مِنَ الْعِدَّةِ (الطبراني وعن أبي موس)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, zevcesine yaklaşmaya-cağına yemin eden erkek hakkında şöyle buyurmuştur: ″Dilerse dört aylık süre içerisinde ona döner (ve yemin keffâretini yerine getirir). Eğer boşamaya karar vermişse, kadın boşanmış kadınların iddetini bekler.[6]

İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Abdullah İbn-i Mes’ud Radiyallâhu anhu’nun bu hususta şöyle buyurduğunu nakletmiştir: ″Erkek hanımına yaklaşmayacağına yemin ettiğinde dört aylık süre geçince hanımı bir bâin talâkla boş olur. İddet süresi içinde ona tekrar talip olabilir. Bu iddet içerisinde bir başka erkek ona tâlip olamaz.″ İlâ’dan dolayı nikâhı düşüp iddet bekleyen kadın hakkında Hz. Ömer de şöyle buyurmuştur; ″Kadın iddeti içinde olduğu sürece kocası onu kendine döndürmeye daha fazla mâliktir (hak sahibidir).″[7]

Âlimler, bir erkeğin yemin etmeksizin eşiyle cinsel ilişkiyi terketmesi hâlinde, îlâ yapmış olmayacağı noktasında ittifak etmişlerdir. Bu hususta Eş’as’ın nakline göre; Hasan Basrî Hazretleri şöyle der: ″Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhu’nun huysuz bir zevcesi vardı. Bundan dolayı beş veya altı ay onunla ilişkide bulunmadığı zamanlar olurdu. Sonra ona dönerdi ve bunda îlâ niteliği görmezdi.″[8]

İmam-ı Âzam Ebû Hanife’nin Hammad vasıtasıyla nakline göre Şa’bi şöyle der: ″Bir erkek zevcesine dört ay süreyle yaklaşmayacağına yemin edip, sonra onu boşarsa bu iki tasarruf iki yarış atı gibi olur. Dört aylık süre geçerse ve kadın henüz iddetini doldurmamışsa, boşamasıyla birlikte îlânın sonucu olan boşama meydana gelir. Dört aylık süre henüz dolmadan boşama iddeti sona erecek olursa îlânın hükmü ortadan kalkar.″ Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

إِذَا آلَى الرَّجُلُ مِنْ امْرَأَتِهِ ثُمَّ طلقها فَالطَّلَاقُ وَالْإِيلَاءَ كَفَرَسَيْ رِهَانٍ أَيِّهِمَا سَبَقَ وَقَعَ (جامع المسانيد عن أبى الدرداء)

″Bir erkek zevcesine dört ay süreyle yaklaşmayacağına yemin eder, sonra onu boşarsa, boşamasıyla îlâ, iki yarış atı gibidir. Bunlardan hangisi öne geçerse, (iddeti hangisinin önce dolarsa) o olur″[9] buyurmuştur.


[1] İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 1, s. 606.

[2] Sünen-i Tirmizî, Talâk 21.

[3] Hidâye Tercümesi, c. 2, s. 108.

[4] Sûre-i Ahzâb, Âyet 21.

[5] Sahih-i Buhârî, Talâk 8; Sahih-i Müslim, Talâk 3 (19).

[6] Hadislerle Hanefi Fıkhı, c. 9, s. 120; Mecmâ’uz-Zevâid, c. 2, s. 237.

[7] Hadislerle Hanefi Fıkhı, c. 9, s. 120, 122.

[8] Hadislerle Hanefi Fıkhı, c. 9, s. 125.

[9] Hadislerle Hanefi Fıkhı, c. 9, s. 126-127.