İnnîn Sebebiyle Cinsel İlişki Kuramayan Erkeğin Durumu:

″İnnin″; erkeklik organı mevcut olduğu halde bir hastalık sebebiyle cinsel ilişkide bulunamayan yahut dul olan kadına cinsel ilişkide bulunduğu halde, bâkire olanlara cinsel ilişkide bulunamayan kimsedir. Böyle bir hastalığa müptelâ olan kimsenin karısı; kocasının kendisine cinsel ilişkide bulunamadığını iddia edip, kocası da tasdik ederse hâkim, kendi huzurunda dâvada bulundukları tarihten itibaren kamerî yıla göre dâvayı bir yıl geri bırakır. Sahih olan görüş de budur. Kamerî yıla göre bir sene; üç yüz elli dört gün sekiz saattir. Hasan b. Ziyad Rahimehullah; ″İmam-ı Âzam zamanında mîlâdi seneyle de geri bırakılmıştır″ diye rivâyet etmiştir. Mîlâdi sene; üç yüz altmış beş gün altı saattir. Dâvanın bir sene geri bırakılmasının sebebi; cinsel ilişkide bulunamayan kimsenin hastalığı iyileşecek türden ise, dört mevsimin birinde iyi olur. Zîrâ hastalık; soğuk, sıcak, kurak ve yaşlılık olmak üzere dört şeydendir. Senenin mevsimleri ise, bunları içine almaktadır. İlkbahar, sıcak ve rutûbetlidir. Yaz, sıcak ve kuraktır. Sonbahar, soğuk ve kuraktır. Kış ise, soğuk ve rutûbetlidir. Bu bir sene içinde böyle bir hastalığa müptelâ olan kimseye hâkim, tedavi olmasını da tembih eder. Eğer bir sene içinde hastalığı iyi olmazsa, hastalığın iyileşemeyeceği anlaşılmış olur. Ramazan-ı Şerif ayı ve kadının âdet günleri bu bir seneden sayılır. Çünkü yıl, kadının âdet günleriyle Ramazan ayından ayrı olamaz. Erkek veya kadının hastalandığı günler ise, hastalıksız yıl olabildiği için, yıldan sayılmazlar. Bu bir sene içerisinde kocası, karısına cinsel ilişkide bulunmazsa ve karısı da aralarının ayrılmasını hâkimden isterse, hâkim onların aralarını ayırır. Hâkimin aralarını ayırması, nikâhı fesih (bozma) değil, bir bâin talâktır.[1] Zîrâ bu durumda hâkim, kadının kocası yerine geçtiği için boşanmalarına karar verince, kadının kocası bizzat karısını boşamış gibi olur. Hz. Ömer, Hz. Ali ve Abdullah İbn-i Mesud Radiyallâhu anhum’dan böyle nakledilmiştir.

- Hâkimin kararı ile boşanan bu kadına, eğer kocası kendisiyle, halvet-i sahihada bulunmuş ise mehrin tamamını vermesi gerekir. Zîrâ cinsel ilişkiden âciz bile olsa, erkeğin kadınla kimsenin göremeyeceği bir yerde bulunması onunla cinsel ilişkide bulunması hükmündedir. Aynı sebebe binâen kadına iddet de lâzım gelir.

- Hastalığı sebebiyle karısına cinsel ilişkide bulunamayan kimse, karısına cinsel ilişkide bulunduğunu söylese, karısı da inkâr etse, karısı dul olsun veya bâkire olsun, kadınlar bu kadının tenâsul uzvuna bakarlar; bakan kadınlar kadının dul olduğunu söylerlerse yemini ile beraber erkeğin sözü kabul edilir. Zîrâ karısı, kocası üzerine ayrılma dâvasında bulunur. Kocası ise bunu inkâr etmektedir. Söz, yemini ile beraber inkâr edenindir. Eğer kadınlar, o kadının bâkire olduğunu söylerlerse, bir sene dâva geri bırakılır yahut erkek yemin etmezse, yine bir sene dâva geri bırakılır. Eğer dâva bir sene geri bırakıldıktan sonra karıyla koca ihtilaf ederlerse, kadın dul olsun, bâkire olsun; kadınlar dul olduğunu söylerlerse yeminiyle beraber erkeğin sözü kabul edilir. Bir senenin sonunda bakan kadınlar, baktıkları kadının bâkire olduğunu söylerlerse yahut cinsel ilişkide bulunduğunu iddia eden kocası yemin etmekten çekinirse, karısı serbest olup, isterse kocasının nikâhı altında kalır, isterse dilediği zaman hâkime müracaat ederek kocasından ayrılır.

- Tenâsul uzvu bulunduğu halde, hayaları (testisi) çıkarılmış kimse, hükümlerin hepsinde hastalık sebebiyle karısıyla cinsel ilişki kuramayan kimse gibidir. Dâva edilirse bu kimseye de bir yıl süre verilir. Çünkü bu durumdaki kimseden cinsel ilişkide bulunabilmesi umulur.

- Tenâsul uzvu kesilmiş olan kimsenin karısı, kocasından ayrılmak için hâkime dâvada bulunsa, derhal hâkim aralarını ayırır. Çünkü erkeğin tenâsul uzvunun kesik olması hâlinde ona bir yıl süre vermenin bir yararı yoktur. Bu durumda İmam-ı Âzam’a göre; câriyenin kocasından ayrılma hakkı efendisine aittir. İmam Ebû Yusuf’a göre; ayrılma hakkı câriyenindir. Zîrâ cinsel ilişki câriyenin hakkıdır.

- Bir kimse evlendiği karısını cünun (delilik, akıl bozukluğudur ki, sözlerin akıl dairesinden meydana gelmesini meneder) yahut cüzzam veya baras (alaca) hastalığına müptelâ bulsa yahut kadının fercini kapayan bir et parçası veya kemik bulunup cinsel ilişkiye engel olan bir durum gibi özürlere müptelâ bulsa, kadında bir kusur bulunduğu zaman, kusur ne olursa olsun Hanefilere göre; kocası nikâhını feshedemez (bozamaz), ancak boşayabilir. İmam Şâfii; bu durumdaki kadının kocası nikâhını feshedebilir. Çünkü evlilikten maksat, cinsel arzuyu tatmin etmektir. Bu kusurlardan birisi kendisinde bulunan kadınla cinsel ilişkide bulunmak ya mümkün değil, ya da tiksindiricidir. Nitekim Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

فِرَّ مِنَ الْمَجْذُومِ فِرَارَك مِنَ الْأَسَدِ.

″Cüzzamlı olan kimseden arslandan kaçtığın gibi kaç″[2] diye buyurmuştur.

Hanefiler ise demişler ki; eğer kadınla cinsel ilişkide bulunmanın imkânsızlığı, nikâhının feshini câiz kılsaydı, ölen kadınla cinsel ilişkide bulunmak büsbütün imkânsızdır. Bu kadının nikâhını feshetmek câiz olmadığına göre, bu kusurlardan birisi kendisinde bulunan kadının nikâhını bozmanın câiz olmaması öncelikle lâzım gelir.

- Bir kadın, evlendiği kocasını cüzzam yahut baras veya cünun hastalığına müptelâ bulsa, İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf’a göre; kadının nikâhını feshettirme yetkisi yoktur. İmam Muhammed ise, kadın isterse feshettirebilir. Çünkü boşama yetkisine sahip olmadığı için eğer nikâhının feshi talebinde de bulunamazsa zulme uğramış olur. Bunun için, kocasının cinsel ilişkiden âciz yahut tenâsul organının kesik olduğu zaman nasıl ayrılma talebinde bulunabiliyorsa, bu durumda da öyledir. Erkek ise, kadından boşama ile kurtulabildiği için kadın gibi değildir, demiştir. İmam-ı Âzam ile İmam Ebû Yusuf ise; ″Kadının, nikâhını feshettirmesi, kocasının hakkını iptal olduğu için, asıl olan câiz olmamasıdır. Kocanın cinsel ilişkiden âciz yahut tenâsul organının kesik olduğu zamanda ise, evliliğin esas gayesi olan cinsel arzunun tatmini mümkün olmadığı için kadına bu yetki verilmiştir. Kocada bu hastalıklardan birinin bulunması hâlinde ise cinsel arzunun tatmini mümkündür. Bunun için iki durum arasında fark vardır″ demişlerdir.


[1] İmam Şâfii: ″Hâkimin kararı kadını boşamak değil, nikâhı fesh etmektir″ demiştir. Hanefilere göre ise, bu karar fesih değil, ancak kesin talâktır.

[2] Hidâye Tercümesi, c. 2, s. 135..