AV

Avcılık, Kitap ve Sünnet ile mübahtır (helaldir). Kitap ile mübah olmasının delili, Allah’u Teâlâ’nın Sûre-i Mâide, Âyet 2’de: ″İhramdan çıktığınız vakit avlanabilirsiniz″ diye geçen buyruğu ve Sûre-i Mâide, Âyet 96’da: ″İhramlı iken, suda yaşayan hayvanların avı ve onun yenilmesi, ondan yemeniz ve sefer esnâsında azık edinmeniz için size helâl kılındı. Fakat ihramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı″ diye geçen buyruğudur.

Âyet-i Kerîme’de: ″Suda yaşayan hayvanların avı″ diye tercüme edilen ″Sayd’ul-Bahr″ tâbiri; göl, ırmak, nehir ve havuz gibi yerlerde yetişen balıkları da kapsamaktadır. Hadis-i Şerif’te:

كُلُّ شَيْءٍ فِي الْبَحْرِ مَذْبُوحٌقُلْتُ لِعَطَاءٍ صَيْدُ الْأَنْهَارِ وَقِلَاتِ السَّيْلِ أَصَيْدُ بَحْرٍ هُوَ قَالَ نَعَمْ ثُمَّ تَلَا {هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا} (خ عن ابن جريج)

″Denizde yaşayan her hayvan boğazlanmıştır (helâldir) diye geçmektedir… İbn-i Cüreyc dedi ki: Ben, Atâ İbn-i Ebî Rebâh’a: ″Nehirlerde ve sel birikintilerindeki av da, deniz avı mıdır?″ diye sordum. O da: ″Evet″ dedi ve sonra, ″Biri tatlı, susuzluğu giderici ve içimi kolay, diğeri tuzlu ve acı olan iki deniz eşit değildir. Halbuki her birinden taze et (balık) yersiniz…″ diye geçen Sûre-i Fatır, Âyet 12’yi okudu.[1]

Avcılığın Sünnet ile mübah olmasının delili de Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

الصَّيْدُ لِمَنْ أَخَذَهُ.

″Av, avlayanındır″[2] Hadis-i Şerif’idir. Av hakkında daha çok sayıda Hadis-i Şerif nakledilmiştir.

Av; tabiatı itibariyle vahşi olup, insandan kaçan eti yenilsin, yenilmesin yabânî hayvandır. Böyle yabânî hayvanı kaçamaz bir hâle getirip elde etmeye ″Avlamak″ denir.

Av hayvanları üç kısma ayrılır: Bunlar; etleri yenilenler, etleri yenilmeyip derisi, kılları ve yünlerinden istifade edilenler ve munzur olup insanlara zarar veren hayvanlardır. Bu av hayvanları silah, ok, bıçak, mızrak, kılıç gibi herhangi kesici bir âletle veya eğitilmiş köpek, pars, şahin, atmaca gibi bir hayvan vâsıtasıyla avlanırlar.

Avlanmak maksadıyla av köpeği, tazı, atmaca gibi hayvan beslemek câizdir. Bu husus Sûre-i Mâide, Âyet 4’te şöyle geçmektedir:

Ey Resûlüm! Senden kendilerine helâl olan şeylerin neler olduğunu sorarlar. De ki: ″Temiz nîmetler ve Allah’u Teâlâ’nın size bildirdiğinden kendilerine öğreterek eğittiğiniz avcı hayvanların tuttukları (avladıkları) sizin için helâl kılındı. Artık onların sizin için tuttuklarından yiyin. Onları av için bıraktığınız vakit, Allah’ın ismini zikredin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’u Teâlâ, hesabı çabuk görendir.″

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

مَنْ اتَّخَذَ كَلْبًا لَيْسَ بِكَلْبِ زَرْعٍ وَلَا صَيْدٍ وَلَا مَاشِيَةٍ فَإِنَّهُ يَنْقُصُ مِنْ أَجْرِهِ كُلَّ يَوْمٍ قِيرَاطٌ قَالَ سُلَيْمٌ وَأَحْسَبُهُ قَدْ قَالَ وَالْقِيرَاطُ مِثْلُ أُحُدٍ (حم عن أبي هريرة)

″Ekinleri korumak, avlanmak ve davar için kullanmak dışında köpek besleyen kişinin sevabından hergün bir kırat eksilir.″ Râvilerden Süleym, sanırım şunu da ilave etti: ″Bir kırat, Uhud Dağı kadardır.″[3]

Yine av köpeği hakkında nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te de, Ebû Sa’lebe Radiyallâhu anhu şöyle anlatmaktadır:

أَتَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقُلْتُ يَا رسُولَ اللّٰهِ إنَّا بِأرْضِ قَوْمٍ أهْلِ كِتَابٍ. أفَنَأكُلُ في آنِيَتِهِمْ؟ وَبِأرْضِ صَيْدٍ، أصِيدُ بِكَلْبِي المُعَلَّمِ وَبِقَوْسِي، وَبِكَلْبِي الَّذِي لَيْسَ بِمُعَلَّمِ، فَمَا يَصْلُحْ لِي؟ قالَ: أمَّا مَا ذَكَرْتَ مِنْ أهْلِ الْكِتَابِ فإنْ وَجَدْتُمْ غَيْرَهَا فَلَا تَأكُلُوا فِيهَا، وَإنْ لَمْ تَجِدُوا فَاغْسِلُوهَا وَكُلُوا فِيهَا، وَمَا صِدْتَ بِقَوْسِكَ وَذَكَرْتَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِ فَكُلْ. وَمَا صِدْتَ بِكَلْبِكَ المُعَلَّمِ فَذَكَرْتَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهِ فَكُلْ. وَمَا صِدْتَ بِكَلبِكَ غَيْرَ مُعَلَّمٍ فَأدْرَكْتَ ذَكَاتَهُ فَكُلْ (خ م عن أبي ثعلبة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip dedim ki:Yâ Resûlallah! Biz, Ehl-i Kitap olan bir kavmin yurdundayız ve onların yemek kaplarından yiyoruz. Ayrıca ava çıktığım zaman okum, eğitimli ve eğitimsiz köpeklerimle avlanıyorum. Bu konuda bize helâl olan şeyleri bildirir misin?″ Buyurdu ki: ″Ehl-i Kitab’ın yurdunda bulunduğun için kaplarından yemek yemek konusunda, eğer onların kaplarından başka bir kap bulabiliyorsanız, o kaplarla yiyin. Ama başka kap bulamıyorsanız, onların kaplarını önce yıkayın ve sonra o kaplardan yiyin. Ava çıkman hususuna gelince, okunla avladığın avı, onun üzerine Allah’ın ismini zikrettikten sonra (Allah’ın ismini zikrederek kesdikten sonra) ye. Eğitimli köpeğinle avladığın avı da, Allah’ın ismini zikrettikten sonra ye. Eğitimsiz köpeğine gelince, avı canlı iken kesmeye yetişirsen yiyebilirsin.″[4]

Yine bu hususta Adiy b. Hâtim Radiyallâhu anhu da şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

يَا رَسُولَ اللّٰهِ إِنِّي أُرْسِلُ كَلْبِي وَأُسَمِّي فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَرْسَلْتَ كَلْبَكَ وَسَمَّيْتَ فَأَخَذَ فَقَتَلَ فَأَكَلَ فَلَا تَأْكُلْ فَإِنَّمَا أَمْسَكَ عَلَى نَفْسِهِ قُلْتُ إِنِّي أُرْسِلُ كَلْبِي أَجِدُ مَعَهُ كَلْبًا آخَرَ لَا أَدْرِي أَيُّهُمَا أَخَذَهُ فَقَالَ لَا تَأْكُلْ فَإِنَّمَا سَمَّيْتَ عَلَى كَلْبِكَ وَلَمْ تُسَمِّ عَلَى غَيْرِهِ وَسَأَلْتُهُ عَنْ صَيْدِ الْمِعْرَاضِ فَقَالَ إِذَا أَصَبْتَ بِحَدِّهِ فَكُلْ وَإِذَا أَصَبْتَ بِعَرْضِهِ فَقَتَلَ فَإِنَّهُ وَقِيذٌ فَلَا تَأْكُلْ (خ عن عدى بن حاتم)

Yâ Resûlallah! Ben, Allah’ın ismini zikrederek köpeğimi av maksadıyla gönderiyorum, yakalayıp getirdiklerini yiyelim mi?″ diye sordum. Şöyle buyurdu: ″Allah’ın ismini zikrederek köpeğini gönderdiğinde eğer onu tutar, öldürür ve yerse, onu sakın yeme! Çünkü o, kendisi için yakalamıştır.″ Köpeğimi avın peşine salıyorum. Sonra onunla başka bir köpek gönderiyorum. Hangisinin yakaladığını bilemiyorum″ deyince de buyurdu ki: ″Ondan yeme! Çünkü sen, kendi köpeğin için Allah’ın ismini zikrettin; başkası için ise böyle yapmadın.″ ″Mızrak atarak avlanmamız hakkında ne dersiniz″ diye sorunca da, buyurdu ki: ″Onun kesen kısmı ile avlarsan ye. Ancak yan kısmı ile avlayıp öldürürsen yeme. Çünkü o, bir yerine vurulup darp edilerek öldürülmüş[5] hayvan hükmündedir.″[6]


[1] Sahih-i Buhârî, Sayd 12.

[2] Serahsî, Mebsut, c. 11, s. 334; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 2, s. 224.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 8191; Rudânî, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 3884; Sahih-i Buhârî, Bed’ul-Halk 14; Sahih-i Müslim, Müsâkât 58; Sünen-i Ebû Dâvud, Sayd 1. Bir rivâyette de, ″İki kırat″ diye geçer. (Sahih-i Buhârî, Hars 3; Sünen-i Nesâî, Sayd 14; Rudânî, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 3882)

[4] Sahih-i Buhârî, Zebâih ve’s-Sayd 4, 10, 14; Sahih-i Müslim, Sayd 8-12.

[5] Sûre-i Mâide, Âyet 3.

[6] Sahih-i Buhârî, Zebâih Ve’s-Sayd 9; Rudânî, Cem’ul-Fevaid, Hadis No: 3862.