Hira Mağarası:

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Peygamberlik gelmeden önce zaman zaman çıkıp inzivâya çekildiği, terk-i dünyâ ederek halktan uzaklaşıp Allah’u Teâlâ ile baş başa kaldığı yerdir. Bu dağ, ″Nur dağı″ olarak da isimlendirilir.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, ne çocukluğunda ne de gençliğinde okuma yazma eğitimi almamıştı. Onun üzerinde hiç kimsenin öğretmenlik hakkı yoktu. O bütün cihanın en büyük öğretmeni, en büyük mürşidi ol­maya namzed (nişanlanmış) idi. Allah’u Teâlâ onu bir hilkat harikası olarak yaratmıştı. Onun kalbine bütün ilimleri, irfanları bizzat Hakk Teâlâ verecekti. Nihâyet kırk yaşına geldiğinde Hira’da iken Cebrâil Aleyhisselâm geldi:

- ″Ey Resûlüm! Yaratan Rabbinin ismiyle (sana vahyolunanı) oku!″[1] diye devam eden Alak Sûresi’nin ilk âyetlerini getirdi ve kendisini Peygamberlikle müjdeledi.

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e ilk vahyin inişini Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ şöyle anlatmıştır:

كَانَ أَوَّلُ مَا بُدِئَ بِهِ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنَ الْوَحْيِ الرُّؤْيَا الصَّادِقَةَ فِي النَّوْمِ فَكَانَ لَا يَرَى رُؤْيَا إِلَّا جَاءَتْ مِثْلَ فَلَقِ الصُّبْحِ ثُمَّ حُبِّبَ إِلَيْهِ الْخَلَاءُ فَكَانَ يَخْلُو بِغَارِ حِرَاءٍ يَتَحَنَّثُ فِيهِ وَهُوَ التَّعَبُّدُ اللَّيَالِيَ أُوْلَاتِ الْعَدَدِ قَبْلَ أَنْ يَرْجِعَ إِلَى أَهْلِهِ وَيَتَزَوَّدُ لِذَلِكَ ثُمَّ يَرْجِعُ إِلَى خَدِيجَةَ فَيَتَزَوَّدُ لِمِثْلِهَا حَتَّى فَجِئَهُ الْحَقُّ وَهُوَ فِي غَارِ حِرَاءٍ فَجَاءَهُ الْمَلَكُ فَقَالَ اقْرَأْ قَالَ مَا أَنَا بِقَارِئٍ قَالَ فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ اقْرَأْ قَالَ قُلْتُ مَا أَنَا بِقَارِئٍ قَالَ فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّانِيَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ أَقْرَأْ فَقُلْتُ مَا أَنَا بِقَارِئٍ فَأَخَذَنِي فَغَطَّنِي الثَّالِثَةَ حَتَّى بَلَغَ مِنِّي الْجَهْدَ ثُمَّ أَرْسَلَنِي فَقَالَ {اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ} ... (خ م ت عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü sâlih rüyâlar idi. Rüyâda her ne görürse, sabah aydınlığı gibi aynen meydana geliyordu. Ona yalnızlık sevdirilmişti. Hira Mağarası’na çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, ibâdet ediyordu. Bu maksatla yanına azık alıyor, azığı tükenince, Hz. Hatice’ye dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu. Bu hâl, kendisine Hira Mağarası’nda hak gelinceye kadar devam etti. Bir gün ona melek (Cebrâil Aleyhisselam) gelip, ″Oku!″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Ben okuma bilmiyorum″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem hâdisenin devamını şöyle anlattı: ″Ben okuma bilmiyorum″ deyince, melek beni tutup kucakladı ve tâkatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar, ″Oku!″ dedi. Ben tekrar, ″Okuma bilmiyorum″ dedim. Beni ikinci defa kucaklayıp tâkatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar bıraktı ve ″Oku!″ dedi. Ben yine, ″Okuma bilmiyorum″ dedim. Beni tekrar alıp, üçüncü sefer tâkatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve ″Ey Resûlüm! Yaratan Rabbinin ismiyle (sana vahyolunanı) oku!* O, insanı alak’tan (embriyo’dan) yarattı!* Oku! Rabbin, nihâyeti olmayan kerem sahibidir.* O, kalemle (yazmayı) öğretendir* ve insana bilmediği şeyleri bildirendir″ diye geçen Sûre-i Alak, Âyet 1-5’i okudu.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme vardı. Hz. Hatice’nin yanına geldi ve ″Beni örtün, beni örtün!″ diye buyurdu. Onu örttüler. Titreme hâli gidinceye kadar öyle kaldı. Sükûnete erince, Hz. Hatice’ye, başından geçenleri anlattı ve″Nefsim hususunda korktum″ dedi. Hz. Hatice de, ″Aslâ korkma! Vallâhi! Allah’u Teâlâ seni ebediyyen rüsvay etmeyecektir. Zîrâ sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın. Misafire ikram edersin. Hak yolunda zuhur eden hâdiseler karşısında halka yardım edersin″ dedi.

Sonra Hz. Hatice, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i alıp Varaka İbn-i Nevfel İbni Esed İbni Abdi’l-Uzzâ İbn-i Kusay’a götürdü. Bu zât, Hz. Hatice’nin amcasının oğlu idi. Câhiliye devrinde Hristiyan olmuş bir kimseydi. İbraniceyi bilirdi. İncil’den, Allah’ın dilediği kadarını İbranice olarak yazmıştı. Gözleri âmâ olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hz. Hatice kendisine: ″Ey Amcamoğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle, ne söylüyor, dedi. Varaka, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e:″Ey Kardeşimin oğlu! Neler görüyorsun?″ diye sordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem gördüklerini anlattı. Varaka da O’na:″Bu gördüğün melektir. O, Hz. Mûsâ’ya da inmiştir. Keşke ben genç olsaydım da sana yardım etseydim. Keşke, kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta olsaydım″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:″Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?″ diye sordu. Varaka:″Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, ona husumet edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardımda bulunurum″ dedi. Ancak çok geçmeden Varaka vefât etti ve vahiy de fetrete girdi (bir müddet kesildi).[2]


[1] Bu Âyet-i Kerîme’de Allah’u Teâlâ’nın, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e, ″Oku″ diye emretmesi, okuma yazma anlamında değildir. ″Sana vahyedileni oku″ demektir. Allah’u Teâlâ, kendisine vahyedilen Kur’ân âyetlerini okurken de Allah’ın ismini zikrederek okuması, yani Besmele-i Şerife çekerek başlaması, bu şekilde Allah’ın emirlerini halka anlatarak, onları hak yola dâvet etmesini emretmiştir. Bu hususta geniş bilgi için Tefsir-i Nâdiri, Alak Sûresi, Âyet 1-5’in izahına bakınız.

[2] Sahih-i Buhârî, Bed'ul-Vahy 3, Enbiyâ 21, Tefsir-i Alâk 1, Tâbir 1; Sahih-i Müslim, Îman 73 (252 Sünen-i Tirmizî, Menâkib 13.