HAC İLE İLGİLİ BÂZI MESELELER:

- İmam Ebû Hanife ile İmam Mâlik’e göre; ihramlı kimse ölünce ihramlık hâli sona erdiğinden aynen diğer cenâzeler gibi ke­fenlenir, başı örtülür, üzerine güzel kokular sürülebilir.[1] Bunlara göre bu hac, namaz ve oruç gibi îfâsına (yerine getirmeye) başlanıp da ölüm ile bâtıl olan bir ibâdettir. Nasıl ki Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

إِذَا مَاتَ الْإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلَّا مِنْ ثَلَاثَةٍ مِنْ صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ وَعِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ وَوَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ (م د ت ن عن ابى هريرة)

″İnsan öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak üç şeyden kesilmez: Sadaka-i câriye (devam eden hayır), yararlı ilim ve kendisine duâ eden sâlih bir evlat″[2] buyurmuşlardır. İhrâm da, kesikliğe uğrayan amellerden biridir.

Yine bu hususta Hz. Âişe vâlidemizden:

إذَا مَاتَ الْمُحْرِمُ ذَهَبَ إحْرَامُ صَاحِبِكُمْ (مصنف ابن أبى شيىبة عن عائشة)

″Kişi öldüğü zaman ihramdan çıkmış olur″[3] diye buyrulduğu üzere, ihram da namaz ve oruç gibi bir ibâdet olduğu için ölümle sona ermesi gerekir. Dolayısıyla ihramlı iken ölen bir kimsenin, başı kapatılabilir ve bedeni güzel kokularla kokulanabilir.

İmam Şâfii ile İmam Ahmed b. Hanbel’e göre ise; ihramlı iken ölen bir kimse sâdece ihram elbisesiyle kefenlenir, başka bir kefene lüzum yoktur. Bunlar; ihramlı olarak vefât eden Mü’minin, ihram hâlinin öldükten sonra da devam edeceği hükmüne varmışlar ve kefenlenirken başının örtülmesi, koku kullanılması nehyedilmiştir, demişlerdir.[4] Bu imamlar, hac yolculuğu esnâsında ölen bir kimse hakkında nakledilen şu Hadis-i Şerif’i delil göstermişlerdir:

أَنَّ رَجُلًا أَوْقَصَتْهُ رَاحِلَتُهُ وَهُوَ مُحْرِمٌ فَمَاتَ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ اغْسِلُوهُ بِمَاءٍ وَسِدْرٍ وَكَفِّنُوهُ فِي ثَوْبَيْهِ وَلَا تُخَمِّرُوا رَأْسَهُ وَلَا وَجْهَهُ فَإِنَّهُ يُبْعَثُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مُلَبِّيًا (م عن ابن عباس)

″İhramlı birisi bineğinden düşüp, boynu kırılarak ölünce, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Su ve sidr ile onu yıkayın, üzerindeki giysi ile kefenleyin, ancak yüzü ile başını örtmeyin. Zîrâ Allah’u Teâlâ mahşer gününde onu telbiye getirir bir halde diriltecektir″ buyurdu.[5]

İhramlı kimsenin ölünce ihramlık hâlinin sona ereceğini söyleyen âlimlere göre; ihramlıyken ölen bir kimsenin ihramıyla birlikte, başı kapatılmadan kabre konacağını ifade eden Hadis-i Şerif’in hükmü sâ­dece adı geçen şahsa aittir. Hadis-i Şerif’teki: ″Zîrâ Allah’u Teâlâ mahşer gününde onu telbiye getirir bir halde diriltecektir″ cümlesi de bunu ifâde etmektedir. Bu zâtın haccı kabul edildiği için Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem onun hakkında özel bir muâmele yapmıştır. Daha sonra ihrama giren kişilerin haclarının Allah katında kabul edilip edilmediğini biz bileme­yeceğimiz için bu muâmeleyi onlar için yapamayız. Ayrıca, eğer ihramlı iken ölen bir kimse­nin ihramlılık hâli ölümüyle sona ermeseydi, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bu Hadis-i Şerif’te geçen kimsenin cenâzesinin sidrle yıkanmasını emretmezdi. Çünkü ihramlı bir kimse­nin sidrle yıkanması câiz değildir. Ayrıca İmam Buhârî, bu Hadis-i Şerif’i, cenâzeyi iki parça bez ile kefenlemenin câiz olduğu hakkındaki bir başlıkta zikretmiş ve kefenin üç olmasının vâcip değil, sünnet olduğuna işâret etmiştir.[6] Üç parça bez ile kefenlemeye ″Kefen-i sünnet″ İki parça bezle kefenlemeye ″Kefen-i kifâyet″, bir parça bezle kefenlemeye de ″Kefen-i zâruret″ denilmiştir ki, vâcip olan budur.[7]

- Bir cemaat, Arafat’ta durulan günün bayram günü olduğuna şâhitlik etse, şâhitlikleri kabul edilmez. İstihsânen hac sahih olur. Zîrâ bu şâhitlik, hüküm altında bulunmayan bir şey üzerine şehadettir. Bu şâhitlik ile insanların yaptıkları hac ortadan kaldırılmak istenmektedir. Şüpheli yerlerde, Müslümanları korumak için bu cemaatin şâhitlikleri kabul edilmez. Şâyet Arafat’ta durdukları günün Arafat’tan bir gün önce olduğuna şâhitlik etseler, şâhitlikleri kabul edilir. Çünkü o günün, Arefe gününden önce olduğu anlaşılırsa, Arafat’ta tekrar durmak imkânı vardır.

- Bir kimse yürüyerek haccetmeyi adasa, evinden ziyaret tavafını yapıncaya kadar yürür. Bâzı âlimler, ihram giydiği yerden yürür, demişlerdir. Mebsut’da; ″Hayvana binmekle, yürümek arasında serbesttir″ denilmiştir. Câmiu’s-Sağîr’de, yürümenin vâcip olduğuna işâret vardır, tercih edilen görüş de budur. Zîrâ o kimse, ibâdeti kemâl sıfatıyla kabul etmiştir. Bu sebeple kabul ettiği gibi üzerine lâzımdır. Peşi sıra oruç tutmayı kabul eden kimse gibi. Zîrâ yürüyerek haccetmek efdaldir. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu Hadis-i Şerif’i efdâlliyetine tam delildir:

مَنْ حَجَّ مَاشِيًا كُتِبَ لَهُ بِكُلِّ خُطْوَةٍ حَسَنَةٌ مِنْ حَسَنَاتِ الْحَرَمِ قِيلَ وَمَا حَسَنَاتُ الْحَرَمِ قَالَ وَاحِدَةٌ بِسَبْعِمِائَةٍ.

″Bir kimse yürüyerek haccederse, her adımı başına Harem-i Şerif’in iyiliklerinden bir iyilik yazılır.″ ″Harem-i Şerif’in iyilikleri nedir, Yâ Resûlallah?″ diye sorduklarında; ″Bir iyiliğe, yedi yüz sevap verilir″ buyurmuşlardır.[8] Fakat güçlüğü gidermek için şeriat, bineğe binmeye izin vermiştir.

Yürüyerek haccetmeyi adayan insan, hayvana binerse ona kurban lâzım olur. Ukbe b. Âmir Radiyallâhu anhu, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek; ″Yâ Resûlallah! Benim kız kardeşim yalın ayak yürüyerek haccetmeyi adamıştır″ dediğinde Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem:

إِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنْ تَعْذِيبِ أُخْتِكَ فَلْتَرْكَبْ وَلْتَذْبَحْ لِرُكُوبِهَا شَاةً. (د عن ابن عباس)

″Şüphesiz ki, Allah’u Teâlâ kardeşinin kendisine azap etmesinden müstağnîdir (uzaktır). Hayvana binsin. Bindiği için bir koyun kessin″[9] buyurmuşlardır.

- İhrâmlı olmayan bir kimse, ihramlı olan bir câriyeyi efendisinin izniyle satın alsa, alan kimsenin câriyeyi ihramdan çıkarması câizdir. İmam Züfer Rahmetullâhi aleyh; ″Câriyeyi ihramdan çıkaramaz. Zîrâ câriye ihrama, alıcının almasından önce girmiştir. Bu takdirde ihramı bozma hakkı yoktur. Nitekim nikahlı bir câriyeyi satın alanın, o câriyeye cinsel ilişkide bulunmasının câiz olmadığı gibi″ demiştir. Diğer imamlarımızın delili; satın alan, satıcının yerine geçmiştir. Zîrâ satıcının câriyeyi ihramdan çıkarma hakkı vardır. Fakat önce izin verip, sonra izninden döndüğü için mekruhtur. Ama satın alma mekruh değildir. O câriyenin ihramdan çıkması için cinsel ilişkiden önce saçını kısaltmak yahut tırnağını kesmek evlâdır.


[1] Hz. Âişe ve İbn-i Ömer Radiyallâhu anhum’un da bu görüşte olduğu beyan edilmiştir. İbn-i Ömer, oğlu Vakıd, ihramlı iken ölünce onu diğer cenâzeler gibi kefenlemiş, başını ve yüzünü de kefenle örtmüş ve "Ey Vakıd! Eğer biz ihramlı olmasaydık seni hannût denilen güzel kokuyla kokulardık″ demiştir. (İmam Mâlik, Muvatta, Hac 9)

[2] Sahih-i Müslim, Vasiyye 3 (14 Sünen-i Ebû Dâvud, Vasâya 14; Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 36; Sünen-i Nesâî, Vasâya 8.

[3] İbn-iEbî Şeybe, Musannef, c. 4, s. 390. Hasan Basrî’den de: إذَا مَاتَ الْمُحْرِمُ فَقَدْ ذَهَبَ إحْرَامُهُ ″Kişi öldüğü zaman ihramı gider″ diye nakledilmiştir.

[4] Bakınız: Sünen-i Ebû Dâvud Tercümesi ve Şerhi, Cenâiz 78-80; Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, c. 4, s. 340.

[5] Sahih-i Müslim, İtikaf 14 (93).

[6] Sahih-i Buhârî, Cenâiz 19.

[7] Yani zarûret durumu varsa, o kimse iki parça bezle, hattâ tek parça bez ile dahi kefenlenebilir. Bu hususta ″Cenâzeyi kefenleme″ bahsine bakınız.

[8] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 211; el-İnâye Şerh’ul-Hidâye, c. 4, s. 309.

[9] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 211; Sünen-i Ebû Dâvud, Îman ve’n-Nezr 23. Ebû Dâvud’da nakledilen diğer nakillerde de, ″Hayvana binsin, üç gün oruç tutsun″, ″Hayvana binsin, keffâret ödesin″ diye geçmektedir. ″Gücü olan kurban keser, olmayan da oruç tutar″ demektir.