Tavafın Sünnetleri:

1- Tavafa başlarken, Hacer’ül-Esved veya hizasına, Rüknü Yemani yönünden gelmek sünnettir.

Rüknü Yemani’nin karşısında Mescid-i Haram’ın selam kapısı vardır. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bu kapıdan girmiş ve Rüknü Yemani yönünden Hacer’ül-Esved’e gelerek tavafa başlamıştır.

2- Hacer’ül-Esved’i isti’lâm etmek sünnettir. İsti’lâm: Tavafta Hacer’ül-Esved’in hizâsına gelindiğinde, Hacer’ül-Esved’e elini yüzünü sürüp öpmek, yaklaşamaz ise uzaktan yönünü Hacer’ül-Esved’e dönerek ellerini kaldırıp tekbir ile selam vermektir.

Tavafa başlarken ve her şavtın sonunda Hacer’ül-Esved’i isti’lâm etmek sünnettir. Fakat insanlara eziyet etmekten sakınmak vâciptir. Bu sebeple Hacer’ül-Esved, kimseye eziyet edilmemek şartıyla öpülür.[1] Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hacer’ül-Esved’i öpmüş ve Hz. Ömer’e şöyle buyurmuştur:

يَا عُمَرُ إِنَّكَ رَجُلٌ قَوِيٌّ لَا تُزَاحِمْ عَلَى الْحَجَرِ فَتُؤْذِيَ الضَّعِيفَ إِنْ وَجَدْتَ خَلْوَةً فَاسْتَلِمْهُ وَإِلَّا فَاسْتَقْبِلْهُ فَهَلِّلْ وَكَبِّرْ (حم عن عمر بن الخطاب)

″Yâ Ömer! Sen kuvvetli bir adamsın, Hacer’ül-Esved’e ulaşmak için insanları sıkıştırıp onlara zahmet verme. Lâkin bir boşluk bulursan, onu öp. Aksi takdirde Hacer’ül-Esved’e yönelerek geriden tekbir ve tahlil ile isti’lâm et.″[2] Yani ellerini kaldırıp, Bismillâhi Allah’u Ekber diyerek onu selamla, demektir.

Eğer Hacer’ül-Esved öpülemezse, oraya gelince Hacer’ül-Esved tarafına dönülür ve eller namazdaki gibi kaldırılıp ″Bismillâhi Allâhu Ekber″ denilerek selamlanır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Eller ancak yedi yerde kaldırılır″[3] diye buyurmuş ve burada Hacer’ül-Esved’in isti’lâm edilmesini de saymıştır. Yine Hadis-i Şerif’te:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ طَافَ عَلَى رَاحِلَتِهِ وَاسْتَلَمَ الْأَرْكَانَ بِمِحْجَنِهِ

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem bineği üzerinde Kâbe’yi tavaf etmiş ve rükünleri (Hacer’ül-Esved’i ve Rüknü Yemâni’yi) asâsıyla isti’lâm etmiştir″[4] diye geçmektedir.

İmam-ı Âzam ve İmam Ebû Yusuf’a göre; tavaf yaparken her dolaşmada Rüknü Yemani’yi isti’lâm etmek müstahap, İmam Muhammed’e göre ise sünnettir. Rüknü Yemani’ye varınca, ″Bismillâhi Allah’u Ekber″ denilerek isti’lâm edilir. Bu hususta da İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ لَا يَسْتَلِمُ إِلَّا الْحَجَرَ وَالرُّكْنَ الْيَمَانِيَ (د عن ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, tavafın her şavtında Rüknü Yemani’yi ve Hacer’ül-Esved’i isti’lâm etmeyi terk etmezdi.″[5]

Rüknü Iraki ve Rüknü Şami’de ise, isti’lâm yoktur. Rüknü Iraki; Kâbe’nin kuzeyinde Irak tarafına bakan köşenin adıdır. Rüknü Şami; Kâbe’nin batısında Şam tarafına bakan köşenin adıdır.

3- Tavaftan sonra sa’y yapılacak ise, tavaf ederken erkekler için ″Iztıba″ ve ″Remel″ yapmak sünnettir. Nâfile tavaflar ile vedâ tavafında sa’y olmadığından, bu tavaflarda remel ve ıztıba yapılmaz.

″Iztıba″; erkeklerin sa’ydan önce tavafa başlarken omuzlar üzerine attıkları ihramın bir ucunu sağ koltuğunun altından geçirmek sûretiyle sağ omzu açık tutmalarıdır. Bu durum tavaf bitinceye kadar devam eder. Tavaf namazı kılınırken de açılan sağ omuz tekrar kapatılır. Zîrâ tavaf namazının ıztıba hâliyle kılınması mekruhtur. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, tavaf esnâsında ıztıba yapmış ve Ashâb-ı Kirâm’a da bunu yapmalarını söylemiştir.[6]

″Remel″; erkeklerin sa’ydan önce tavaf yaparken, bu tavafın ilk üç şavtında sert, hızlı ve çalımlı bir şekilde yürümeleridir. Bu husus İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan şöyle nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إِذَا طَافَ فِي الْحَجِّ وَالْعُمْرَةِ أَوَّلَ مَا يَقْدَمُ فَإِنَّهُ يَسْعَى ثَلَاثَةَ أَطْوَافٍ وَيَمْشِي أَرْبَعًا ثُمَّ يُصَلِّي سَجْدَتَيْنِ ثُمَّ يَطُوفُ بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ (ن عن ابن عمر)

″Hac tavafında olsun, umre tavafında olsun Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ilk üç şavtta sert, hızlı ve çalımlı bir şekilde yürür, son dört şavtta ise normal olarak yürür, iki rek’at namaz kıldıktan sonra da Safâ ve Merve arasına sa’ya çıkardı.″[7]

Bu remel hâdisesi, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra, Mekke-i Mükerreme henüz müşriklerin elinde iken gerçekleşmişti. Müşrikler de onları izlemek için Kâbe’nin Hicr tarafında yüksek yerlere oturmuşlardı. Bu olayı İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle anlatmaktadır:

قَدِمَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَصْحَابُهُ مَكَّةَ وَقَدْ وَهَنَتْهُمْ حُمَّى يَثْرِبَ قَالَ الْمُشْرِكُونَ إِنَّهُ يَقْدَمُ عَلَيْكُمْ غَدًا قَوْمٌ قَدْ وَهَنَتْهُمْ الْحُمَّى وَلَقُوا مِنْهَا شِدَّةً فَجَلَسُوا مِمَّا يَلِي الْحِجْرَ وَأَمَرَهُمْ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ يَرْمُلُوا ثَلَاثَةَ أَشْوَاطٍ وَيَمْشُوا مَا بَيْنَ الرُّكْنَيْنِ لِيَرَى الْمُشْرِكُونَ جَلَدَهُمْ فَقَالَ الْمُشْرِكُونَ هَؤُلَاءِ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّ الْحُمَّى قَدْ وَهَنَتْهُمْ هَؤُلَاءِ أَجْلَدُ مِنْ كَذَا وَكَذَا قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ وَلَمْ يَمْنَعْهُ أَنْ يَأْمُرَهُمْ أَنْ يَرْمُلُوا الْأَشْوَاطَ كُلَّهَا إِلَّا الْإِبْقَاءُ عَلَيْهِمْ ­(م عن ابن عباس)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ve Sahâbîleri Mekke’ye, Medine’nin sıtması kendilerini zayıflatmış bir halde geldiler. Müşrikler birbirlerine; ″Yarın size sıtma kendilerini zayıflatmış ve sıtmadan çok sıkıntı görmüş bir kavim geliyor″ dediler ve Hicr’i takib eden tarafa (Altınoluk tarafına) oturdular. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem (müşriklerin bu hâlinden haberdar olunca), Sahâbîlerine; müşriklerin kendilerini güçlü ve sağlıklı görmeleri için, üç tavafta remel yapmalarını fakat Yemen tarafındaki iki rükün (Rüknü Yemani ve Rüknü Hacer’ül-Esved) arasında (müşriklerin görmediği yerde) yine normal yürümelerini emretti. Bunun üzerine müşrikler, birbirlerine; ″Sıtma kendilerini zayıflatmış zannettiğimiz bu kimseler, falan ve falan kişilerden daha kuvvetlidirler″ diye söylediler. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ der ki; ″Resûlullah’ı tavafın bütün şavtlarında koşmalarını emretmesinden alıkoyan şey, ancak Sahabelerine olan merhametidir.[8]

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ve Ashâbı, Kâbe’yi tavaf ederken Allah’u Teâlâ’nın huzurunda ona ve Kâbe’ye karşı gâyet tevazulu bir şekilde dönüyorlardı. Bunların bu şekilde yaptığını gören Kâfirler; ″Bunlar çok zayıflamış, yürümeye takatları kalmamış″ dediler. Bunun üzerine Cebrâil Aleyhisselâm gelip, Peygamber Efendimize kâfirlerin ve münâfıkların kendilerinin hakkında bu şekilde konuştuklarını haber verdi ve nasıl yürümeleri gerektiğini söyledi. Peygamber Efendimiz de Ashâbına: ″Tavafta sert yürüyün, ihramda sağ omzunuzu açın. Takatimizin var olduğunu, zayıf olmadığımızı görsünler″ buyurdu.[9] Bir diğer nakilde de; Peygamber Efendimiz, bu kâfirlere kuvvetli görünmek için, sağ omuzunu açarak pazularını gösterip, tavafın ilk üç şavtında, sert, hızlı ve çalımlı bir şekilde yürümüş ve Ashâbına şöyle seslenmiştir:

رَحِمَ اللّٰهُ امْرَأً أَرَاهُمُ الْيَوْمَ مِنْ نَفْسِهِ قُوَّةً.

″Bugün kendini onlara kuvvetli gösterenlere Allah rahmet etsin (bağışlasın).[10]

Bu hususta Hz. Ömer Radiyallâhu anhu da şöyle buyurmuştur:

فَمَا لَنَا وَلِلرَّمَلِ إِنَّمَا كُنَّا رَاءَيْنَا بِهِ الْمُشْرِكِينَ وَقَدْ أَهْلَكَهُمْ اللّٰهُ ثُمَّ قَالَ شَيْءٌ صَنَعَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَا نُحِبُّ أَنْ نَتْرُكَهُ (خ عن عمر)

Biz neden bu remele devam ediyoruz? Vaktiyle biz müşriklere remel ile kuvvetli görünmek isterdik. Halbuki Cenâb-ı Hakk, onları mahvu helâk etmiştir. Sonra Hz. Ömer sözüne devamla şöyle buyurdu: ″Remel, bir şeydir ki, onu Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem işlemiştir. Biz, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu sünnetini terk etmeyi sevmeyiz.″[11]

4- Tavafın bütün şavtlarını aralıksız, peşpeşe yapmak sünnettir.

Tavaf esnâsında, farz namaz için kamet yapılması, abdestin bozulması veya ani bir mâzeretin çıkması gibi durumlarda tavaf olduğu yerde bırakılır, daha sonra kalan kısmı tamamlanır. Kişi dilerse tavafı baştan da alabilir.

5- Erkeklerin, mümkün olduğu kadar Kâbe’ye yaklaşarak, kadınların ise erkekler arasına karışıp sıkışmayacak bir uzaklıktan tavaf etmeleri sünnettir.

Tavafın sünnetlerinin mâzeretsiz terkedilmesi mekruhtur. Fakat bir cezâ gerekmez.


[1] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/189; yine bakınız: Sünen-i Nesâî, Menâsik’ul-Hac 148.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 185; Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/190; el-İnâye Şer’ul-Hidâye, c. 3, s. 433; yine bakınız: Sünen-i Nesâî, Menâsik’ul-Hac 148.

[3] Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/189. Bu Hadis-i Şerif’in farklı rivâyetleri vardır. Bunlardan biri şöyledir:

لَا تُرْفَعُ الْأَيْدِي إلَّا فِي سَبْعَةِ مَوَاطِنَ فِي افْتِتَاحِ الصَّلَاةِ وَقُنُوتِ الْوِتْرِ وَفِي الْعِيدَيْنِ وَعِنْدَ اسْتِلَامِ الْحَجَرِ وَعَلَى الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ وَبِعَرَفَاتٍ وَبِجَمْعٍ وَعِنْدَ الْمَقَامَيْنِ وَعِنْدَ الْجَمْرَتَيْنِ

Eller ancak yedi yerde kaldırılır: Namaza başlarken, vitir namazında kunuttan önce, bayram namazlarında, Hacer’ül-Esved isti’lâm edilirken, Safa ile Merve üzerinde, Arafat ile Müzdelife’de, iki cemrede ayakta duâ edilirken.″ (Serahsî, Mebsut, c. 1, s. 483; el-İnâye Şer’ul-Hidâye, c. 2, s. 4, 5; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 3369; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, c. 4, s. 540)

[4] Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 435; Mevsilî, Kitâb’ul-İhtiyâr, I/190. Bu husus İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan da şöyle nakledilmiştir: أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ طَافَ فِي حَجَّةِ الْوَدَاعِ عَلَى بَعِيرٍ يَسْتَلِمُ الرُّكْنَ بِمِحْجَنٍ ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, vedâ haccında bir deve üzerinde tavaf etti. Hacer’ül-Esved’i de bir âsâ ile isti’lâm ediyordu.″ (Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 28).

[5] Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 48; Sünen-i Nesâî, Menâsik’ul-Hac 156.

[6] Sünen-i Ebû Dâvud, Menâsik 49; Sünen-i Tirmizî, Hac 36; Sünen-i İbn-i Mâce, Menâsik 30.

[7] Sünen-i Nesâî, Menâsik’ul-Hac 151.

[8] Sahih-i Müslim, Hac 39 (240).

[9] Bakınız: Sahihi Buhârî Muhtsarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 794.

[10] Bedâi’us-Sanâi’ fî Tertîb’iş-Şerâi’, c. 4, s. 465; Hac Rehberi, TDV, s. 63; es-Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 438; el-İnâye Şerh’ul-Hidâye, c. 3, s. 440.

[11] Sahihi Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 796.