İTİKÂF

″İtikâf″ lügatta; menetmek, hapsetmek anlamındadır. Şeriatta ise; bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyetiyle bir süre durup çıkmamaktır.

Ramazan’da itikafa girmek, müekked sünnettir. Zîrâ Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Medine-i Münevvere’ye teşrif ettiklerinde, mübârek ömürlerinin sonuna kadar Ramazan-ı Şerif’in son on gününde itikâfa devam etmişlerdir. Bu hususta Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan nakledildiğine göre, o şöyle buyurmuştur:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَعْتَكِفُ الْعَشْرَ الْأَوَاخِرَ مِنْ رَمَضَانَ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللّٰهُ ثُمَّ اعْتَكَفَ أَزْوَاجُهُ مِنْ بَعْدِهِ (خ م عن عائشة)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, vefâtlarına kadar her Ramazan’ın son on gü­nünde itikâfa girerdi. Ondan sonra da Mü’minlerin anneleri olan Peygamberimizin zevceleri itikâfa girmeye devam ettiler.″[1]

İtikâfın mükâfatına dair de Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اعْتِكَافُ عَشْرٍ فِي رَمَضَانَ كَحَجَّتَيْنِ وَعُمْرَتَيْنِ (طب عن عليّ بن الحسين عن أبيه)

″Ramazan’da son on gün itikâfa girmek, iki hac ve iki umre gibidir.″[2]

İmam Zührî Rahmetullâhi aleyh: ″İtikâf en şerefli amellerdendir. Zîrâ iki ibâdeti bir arada toplar. Biri oruç tutmak, diğeri mescitte oturmaktır. İnsanların dünyâ işlerinden kalplerini boşaltıp kendilerini Hakk Teâlâ’ya teslim ederek, Allah’ın lütuf ve ihsan kalesine ilticâ ile ibâdet etmemelerine şaşılır″ demiştir. Atâ Rahmetullâhi aleyh Hazretleri de; ″İtikâfta bulunan kimsenin hâli, mühim bir ihtiyaç için zengin olan bir kimsenin kapısına oturup, benim ihtiyacım görülmeden bu kapıdan ayrılmam diye ısrar eden kimsenin hâline benzer. İtikâfta bulunan kimse de Allah’u Teâlâ’nın kapısında oturup, o ihtiyaç sahibi gibi beni mağfiret etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, diye niyaz etmektir. Bu ise amellerin en şereflilerindendir″ demiştir.[3]


[1] Sahih-i Buhârî, İtikâf 1; Sahih-i Müslim, İtikâf 1 (5).

[2] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 2819; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 74/1.

[3] Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s 170.