Oruçta Kazâ Edilmesi Gerekmeyen Hususlar:

1- Yolculuk veya hastalık sebebi ile Ramazan orucunu tutmamış olan kimse, bunları kazâ etmeye elverişli bir vakit bulamadan ölse, üzerine kazâ gerekmediği gibi, fidye vermesi de lâzım gelmez. Ancak oruçları için fidye verilmesini vasiyet etmiş olursa, malının üçte birinden bu vasiyetin yerine getirilmesi gerekir.

Fidye; miskin olan bir kimseyi sabah ve akşam doyuracak miktarda olan bir günlük yiyecektir. Bu da, bir fitre sadakasına eşittir.

2- Yolculuk veya hastalık sebebi ile Ramazan orucunu tutamamış olan kimse, bunun tamamını veya bir kısmını kazâ edebilecek bir zaman bulmuş olduğu halde, bunları kazâ etmeden ölürse, malı olduğu takdirde, kazâya kalan her gün için malının üçte birinden verilmek üzere bir fidye ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Bu fidye, miskinlere verilir. Vasiyet etmediği takdirde, vârislerin bu fidyeyi vermeleri üzerlerine vâcip olmaz, isterlerse kendi mallarından bir bağış olarak verebilirler. Namaz da, oruç gibidir. Yani, bir vakit namazın fidyesi bir orucun fidyesi gibidir. Sahih olan da budur. İmam-ı Âzam’a göre; vitir namazı da farz namazı gibidir. Bu takdirde bir günde altı namaz bulunmuş olur. Bu hususta geniş bilgi için ″Iskat-ı Salat″ bahsine bakınız.

Hanefi mezhebine göre; ölen kimsenin velîsi ölenin yerine namaz da kılamaz oruç da tutamaz. İmam Şâfii Rahmetullâhi aleyh, Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

مَنْ مَاتَ وَعَلَيْهِ صِيَامٌ صَامَ عَنْهُ وَلِيُّهُ (حم ق د عن عائشة)

″Bir kimse üzerinde oruç borcu varken ölürse, o kimsenin yerine velîsi oruç tutar″[1] diye rivâyet edilen Hadis-i Şerif’ini delil göstermiştir.[2] Ama biz Hanefilerin delili, İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in:

لَا يَصُومُ أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ وَلَا يُصَلِّي أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ (موطأ عن ابن عمر)

″Hiçbir kimse, başkasının yerine oruç tutamaz. Hiçbir kimse, başkasının yerine namaz kılamaz″[3] diye rivâyet edilen Hadis-i Şerif’idir.

3- Tutulamayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi, Ramazan orucu ile Ramazan ayından kazâya kalan oruçlara ve adak oruçlarına mahsustur. Yemin ve kâtil keffâretleri için ise, lâzım gelen oruçları tutmaktan âciz kalan kimsenin daha hayatta iken fidye vermesi câiz değildir. Bu oruçları hayatta olduğu sürece mutlak sûrette tutması gerekir. Fakat bu oruçları tutamayıp ölüm döşeğine düşmüşse bu tutamadığı oruçların fidyesi için vasiyet etmesi câizdir.

4- Delirmiş olan bir adam, Ramazan içinde kendine gelip iyileşse, geçmiş günleri kazâ eder. Fakat bir kimsenin delirmesi Ramazanın başından sonuna kadar veya son günün zevâlinden sonraya kadar devam etse, sonradan iyileşmekle kendisine kazâ gerekmez. Çünkü bunda güçlük vardır. Sahih olan da budur. Yine böyle delirmiş olan kimse, Ramazan gecelerinden birinde iyileşip de, sonra fecirden (imsak vaktinden) itibaren yine delirse, üzerine kazâ gerekmez. Delirmiş olan kimsenin iyileşmesi, kendisindeki delirmenin tamamen ortadan kalkması ile olur. Malikilere göre ise, delirme de bayılma gibidir. Onun için kazâsı gerekir.

5- Eğer bir gayr-i müslim, küfür diyârında İslâm’a girmişse ve Ramazan ayı çıkıncaya kadar orucun farz olduğunu öğrenmemişse, özürlü sayılır. İslâm’a girdikten sonra geçirdiği günler için kazâ etmesi gerekmez. Fakat İslam yurdunda Müslüman olmuşsa, kazâ etmesi lâzımdır. Çünkü İslam yurdunda bu gibi cehalet özür sayılmaz.

6- Ergenlik çağında olmayan çocuklar, oruca niyet ederek tuttukları oruçları bozduklarında kazâ etmeleri gerekmez.

Çocuklarımızı sorumluluk çağına gelmeden önce hem namaza, hem de oruca alıştırmalıyız. Çünkü Allah’u Teâlâ’nın emri olan bu temel ibâdetleri nefislerine uyarak yapmayan sorumlu kişiler günahkâr olmuş olurlar, inkâr ile yapmayanlar da kâfir olurlar.

Allah’u Teâlâ Sûre-i Tahrîm, Âyet 6’da şöyle buyurmaktadır:

″Ey îman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden kendinizi ve âilenizi koruyun. Ateşin başında; sert ve şiddetli, Allah’u Teâlâ’nın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen, verilen emirleri yerine getiren melekler vardır.″

Çocukların ibâdetlere alıştırılması hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مُرُوا أَوْلَادَكُمْ بِالصَّلَاةِ وَهُمْ أَبْنَاءُ سَبْعِ سِنِينَ وَاضْرِبُوهُمْ عَلَيْهَا وَهُمْ أَبْنَاءُ عَشْرٍ وَفَرِّقُوا بَيْنَهُمْ فِي الْمَضَاجِعِ (د عمرو بن شعيب عن ابيه عن جده)

″Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken namazı emredin. On yaşında olunca namaz (kılmamaları) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın.″[4]

Bu Hadis-i Şerif, çocuklara namaz kılmayı öğretmekten ve alıştırmaktan bahsetmektedir. Çocukların oruca alıştırılması da böyledir. Ergenlik çağından önce çocukların oruca alıştırılması gerekir ve ergenlik çağından sonra ise oruç tutmaları emredilmelidir.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmaktadır:

كُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ فَالْإِمَامُ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ فِي أَهْلِهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالْمَرْأَةُ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ وَهِيَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا وَالْخَادِمُ فِي مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ فَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ (خ م عن ابن عمر)

″Hepiniz bir çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de, bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz bir çobansınız ve herkes güttüğü sürüden sorumludur.″[5]


[1] Sünen-i Ebû Dâvud, İman ve’n-Nezir 26; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 23265; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 23799; Mültekâ Tercümesi, Mevkûfât, c. 1, s. 167.

[2] İmam Şâfii’nin, bu görüşünden dönerek, başkasının yerine oruç tutulamayacağı yönünde fetvâ verdiği nakledilmiştir. İmam Mâlik’e göre de, başkasının yerine oruç tutulmaz. İmam Ahmed b. Hanbel ise, başkasının yerine oruç tutulabileceğini söylemiş ve şu Hadis-i Şerif’i delil getirmiştir: Bir adam geldi ve Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e dedi ki: ″Yâ Resûlallah! Annem öldü. Bir ay oruç borcu vardı. Onun yerine ben kaza etsem, ondan bu borç düşer mi?″ Buyurdu ki: ″Annenin oruç borcunu ödeAçıklama: http://www.mumsema.com/images/smilies/nokta.gif O, ödenmeye daha lâyıktır.″ (Sahih-i Buhârî, Savm 41; Sahih-i Müslim, Sıyam 27 (155). Bu hususta Ahmed b. Hanbel’in: ″Ölü adak orucu bırakmışsa başkaları onun yerine oruç tutabilir. Ölen kimsenin borcu Ramazan orucu ise onun yerine fidye verilir″ diye söylediği de rivâyet edilmiştir.

[3] İmam Mâlik, Muvatta, Sıyam 21; Serahsî, Mebsut, c. 4, s. 88; el-İnâye Şerh’ul-Hidâye, c. 3, s. 327. Yine bu husus diğer bir Hadis-i Şerif’te de şöyle geçmektedir: مَنْ مَاتَ وَعَلَيْهِ صِيَامُ شَهْرٍ فَلْيُطْعَمْ عَنْهُ مَكَانَ كُلِّ يَوْمٍ مِسْكِينًا “Her kim ölür ve üzerinde bir aylık oruç borcu olursa arkasındaki kimseler her bir orucunun yerine bir miskini doyursun.″ (Sünen-i Tirmizî, Sıyam 23)

[4] Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 25 (495, 496 Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2337.

[5] Sahih-i Buhârî, Cuma 11, Nikâh 90; Sahih-i Müslim, İmâre 5 (20).