Maddî Temizlik:

İslâm’da, her ne sebeple kirlenen bir vücudu, bir elbiseyi, bir mekânı (yeri) ve diğer şeyleri su ile temizlemek esastır. Bu temizleme işlemi, temizlenecek şeyin durumuna göre farz, sünnet veya müstahab olabilir.

Farz olan temizlik: İslâm’da namaz kılabilmek için abdest almak ve gerekince gusletmek farzdır.

Sünnet olan temizlik: Müslümanlar için kulakta, tırnaklarda bulunan kirleri gidermek, abdestte ağza en az üç kere su verip dişleri misvaklamak[1] ve burna en az üç kere su verip temizlemek, parmak boğumlarını yıkamak, saç ve sakalın bakımını yapmak sünnettir.

Müstehab olan temizlik: Her Müslüman için haftada bir kez olsun, vücudunu yıkamak müstahabdır. Efdal olan Cuma gününde yıkanmaktır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنِ اغْتَسَلَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَلَبِسَ مِنْ أَحْسَنِ ثِيَابِهِ وَمَسَّ مِنْ طِيبٍ _ اِنْ كَانَ عِنْدَهُ _ ثُمَّ أَتَى الْجُمُعَةَ فَلَمْ يَتَخَطَّ أَعْنَاقَ النَّاسِ، ثُمَّ صَلَّى مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَهُ، ثُمَّ أَنْصَتَ اِذَا خَرَجَ اِمَامُهُ حَتَّى يَفرُغَ مِنْ صَلَاتِهِ، كَانَتْ كَفَّارَةً لِمَا بَيْنَهَا وَبَيْنَ جُمُعَتِهِ الَّتِى قَبْلَهَا. قَالَ وَيَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ: وَزِيَادَةُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ، وَيَقُولُ: اِنَّ الْحَسَنَةَ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا (د عن ابى هريرة و عن ابى سعيد)

″Kim Cuma günü gusül eder, en güzel elbisesini giyer, yanında varsa güzel koku sürünür, sonra da Cuma’ya gelip insanların omuzlarına basmaz ve Allah’ın kendisine yazdığı ve takdir ettiği (iki rek’at olan) Tahiyyet’ül-Mescid namazını kılar. İmam hutbe için çıktığı zaman namazını bitirinceye kadar susarsa, onun bu durumu bu Cuma ile geçmiş Cuma arasındaki günahlar için keffârettir.″[2]

Saç:

Saçta sünnet olan, tıraş etmek yahut uzatmaktır. Efdal olanı ise, saçını uzatmaktır. Saçı kulağını geçip omuz başına kadar uzatmak sünnettir. Bera İbn-i Azib Radiyallâhu anhu, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i şöyle vasfetmiştir:

كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَرْبُوعًا بَعِيدَ مَا بَيْنَ الْمَنْكِبَيْنِ لَهُ شَعَرٌ يَبْلُغُ شَحْمَةَ أُذُنِهِ رَأَيْتُهُ فِي حُلَّةٍ حَمْرَاءَ لَمْ أَرَ شَيْئًا قَطُّ أَحْسَنَ مِنْهُ (خ عن البراء بن عازب)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, uzunla kısa boy arası mu’tedil bir endamla yaratılmıştı, onun iki omuz arası genişti. İki kulağı yumuşağına kadar inen gür saçı vardı. Ben, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i kırmızı bir elbise içinde görmüştüm. Kesin olarak derim ki; ben güzellikte ona denk olabilecek hiçbir şey görmedim.″[3]

Saçını uzatan kimselerin saç temizliğini güzel yapmaları hakkında Yahyâ b. Said Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

أَنَّ أَبَا قَتَادَةَ الْأَنْصَارِيَّ قَالَ لِرَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ لِي جُمَّةً أَفَأُرَجِّلُهَا فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَعَمْ وَأَكْرِمْهَا فَكَانَ أَبُو قَتَادَةَ رُبَّمَا دَهَنَهَا فِي الْيَوْمِ مَرَّتَيْنِ لِمَا قَالَ لَهُ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَعَمْ وَأَكْرِمْهَا (موطأ عن يحيى بن سعيد)

″Ebû Katâde el-Ensârî, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e: ″Yâ Resûlallah! Benim omuzlarıma kadar dökülen gür saçlarım var, tarayıp tanzim edeyim mi?″ diye sorunca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Evet, ona ikramda bulun″ buyurdu. Râvi der ki: Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in: ″Evet, ona ikramda bulun″ sözü sebebiyle Ebû Katâde, günde iki sefer (bakım yapar ve) saçlarını yağlardı.[4]

Saçı örme hakkında da Mücâhid Hazretleri, Hz. Ali Efendimizin kız kardeşi Ümmü Hâni Radiyallâhu anhâ’dan şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

دَخَلَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَكَّةَ وَلَهُ أَرْبَعُ غَدَائِرَ تَعْنِي ضَفَائِرَ (ه عن مجاهد)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke’ye dört gadire (belik örgüsü) olduğu halde girdi.″ Ümmü Hâni; gadire ile, saç örgüsünü kast eder.″[5]

Yine bir Müslüman, saç ve sakalı yıkayıp taramak sûretiyle temizler. Bu hususta Hz. Âişe annemiz şöyle buyurmuştur:

كَانَ لَا يُفَارِقُهُ فِي الحَضَرِ وَلَا فِي السَّفَرِ خَمْسَ الْمِرْآةُ وَالْمُكْحُلَةُ وَالْمُشْطُ وَالسِّوَاكُ وَالْمِدَرُ (عق عن عائشة صحيح)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, şu beş şeyi ne seferde, ne de hazerde (mukim iken) yanından ayırmazdı: Ayna, sürmelik, tarak, misvak ve ustura.″[6]

Hz. Âişe annemizden nakledilen bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmaktadır:

كَانَ نَفَرٌ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَنْتَظِرُونَهُ عَلَى الْبَابِ فَخَرَجَ يُرِيدُهُمْ، وَفِي الدَّارِ رَكْوَةٌ فِيهَا مَاءٌ، فَجَعَلَ يَنْظُرُ فِي الْمَاءِ وَيَسْرِي شَعْرَهُ وَلِحْيَتَهُ، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ وَأَنْتَ تَفْعَلُ هَذَا؟ قَالَ: نَعَمْ إِذَا خَرَجَ الرَّجُلُ إِلَى إِخْوَانِهِ فَلْيُهَيِّئْ مِنْ نَفْسِهِ فَإِنَّ اللّٰهَ جَمِيلٌ يُحِبُّ الْجَمَالَ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Ashâbından bir topluluk onu kapıda bekliyorlardı. O da yanlarına gitmek üzere dışarı çıktı. Evde içinde su bulunan bir deri kap vardı. Suya bakarak sakalını ve saçlarını düzeltme­ye başladı. Ben: ″Yâ Resûlallah! Sen de mi bunu yapıyorsun?″ diye sordum. Şöyle buyurdu: ″Evet, kişi kardeşlerinin yanına çıkacağı vakit, kendisine çeki düzen versin. Muhakkak ki Allah güzeldir, güzel olanı sever.″[7]

Erkeklerin uzatmış oldukları saçlarını bir bağla toplayıp başına veya ensesine bağlayıp topuz yapması mekruhtur.[8] Başın bir kısmını tıraş edip geri kalanını tıraş etmemek de mekruhtur. İmam Ebû Hânife Rahmetullâhi aleyh, ″Ense tarafını tıraş edip, geri yanını bırakmak mekruhtur. Yalnız, hacamat için olursa o müstesnâdır″ diye buyurmuştur. Bu hususta İbn-i Ömer Radiyallâhu anhumâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ الْقَزَعِ (خ عن ابن عمر)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem başın bir kısmını tıraş edip bir kısmının bırakılmasını yasakladı.″[9]

Sakal, Bıyık:

Sakal ve bıyık hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَحْفُوا الشَّوَارِبَ وَأَعْفُوا اللِّحَى وَلَا تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ. (الطحاوي عن أنس)

″Bıyıklarınızı kırpın, sakalınızı ziyâde kesmeyin[10] ve kendinizi Yahudilere benzetecek kadar da uzatmayın.″[11]

Sakalın en makbulü, dudak kırmızısından aşağı bir kabze, yani bir tutamdır (dört parmaktır.) Lâkin bundan kısa olanlar da öyledir. En kısası, yüz etlerini örtendir. Bu da sakaldır. Çünkü bir günlük olan aya da yine ay denir.

Hanefi mezhebinin görüşü, ″Reddü’l-Muhatar″da: ″Erkeklere sakal kesmek haramdır″ diye geçmektedir. O kitapta bu husus şöyle açıklanmıştır: ″Müctebâ’da hüküm şöyledir: Kadın saçlarını (erkeğe benzetecek şekilde) keserse, günahkâr olur ve lânete uğrar. Bezzâziye’de der ki: Kocasının izniyle dahi keserse hüküm böyledir. Çünkü Allah’a karşı olan mâsiyette hiçbir mahlûka itaat yoktur. Bunun için erkeğin sakalını kesmesi de haramdır.″[12] Hidâye şerhi Nihâye’de, sakalın bir tutamından fazlasının kesilmesinin de vâcip olduğu zikrolunmaktadır.[13] Çünkü bu hususta şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَأْخُذُ مِنْ لِحْيَتِهِ مِنْ عَرْضِهَا وَطُولِهَا (ت عن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده)

″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, sakalının eninden ve boyundan alırdı.″[14]

Mâliki ve Hanbeli mezheplerine göre de sakal kesmek haramdır. Şâfii mezhebinden İmam Nevevî ve İmam Râfii sakalı tıraş etmenin mekruh olduğundan bahsederler. Fakat bâzı fukaha İmam Şâfii’nin ″el-Umm″ adlı eserinde haram olduğuna dair açık ifadesinin bulunması bu iki âlimin verdikleri hükme ters düşmektedir, demişlerdir. Ancak Şâfii fukahasının bu iki yetkili imamının görüşlerine göre, başka bir görüş tercih edilmeyeceğinden mezhep içinde ″Şeyhayn″ lakâbıyla tanınan bu iki imamın görüşüne göre, Şâfii mezhebinde sakal kesmek mekruhtur.[15]

Sakal ve bıyığın fıtrattan olduğuna dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

عَشْرٌ مِنْ الْفِطْرَةِ قَصُّ الشَّارِبِ وَإِعْفَاءُ اللِّحْيَةِ وَالسِّوَاكُ وَاسْتِنْشَاقُ الْمَاءِ وِالْمَضْمَضَةُ وَقَصُّ الْأَظْفَارِ وَغَسْلُ الْبَرَاجِمِ وَنَتْفُ الْإِبِطِ وَحَلْقُ الْعَانَةِ وَانْتِقَاصُ الْمَاءِ يَعْنِي الِاسْتِنْجَاءَ (م ه د حم ت ن عن عائشة)

″On şey fıtrattandır (bütün Peygamberlerin sünnetidir): Bıyığın kırpılması, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altı kıllarını gidermek, etek tıraşı olmak, su serpmek yani istincâ yapmak (su ile taharetlenmek).″[16]

Bıyıkları da dudağın kırmızısı görülüp açılıncaya kadar kesmek de sünnettir. Bundan uzun ve bundan kısa kesmek câiz değildir. Çünkü Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

قُصُّوا الشَّوَارِبَ مَعَ الشِّفَاهِ. (طب عن الحكيم بن عمير)

″Bıyıklarınızı dudaklarınızla beraber edinceye kadar kesin″[17] diye buyurmuştur. Yani bıyıklarınızı, üst dudağın kırmızısı tam olarak görünecek şekilde kesin, demektir. Bu Hadis-i Şerif’e göre; bıyıkların makas ile kırpılması lâzımdır; bıyıkların tamamen kazıtılması doğru değildir.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

مَنْ لَمْ يَأْخُذْ مِنْ شَارِبِهِ فَلَيْسَ مِنَّا (ت عن زيد بن أرقم)

″Bıyığından kim almazsa (kırpmazsa) bizden değildir.″[18]

Yine vücudda bulunan temizlikler hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اَلْفِطْرَةُ خَمْسٌ الْخِتَانُ وَالِاسْتِحْدَادُ وَقَصُّ الشَّارِبِ وَتَقْلِيمُ الْأَظْفَارِ وَنَتْفُ الْآبَاطِ (خ م عن أبى هريرة)

″Fıtrat (bütün Peygamberlerin sünneti) beştir: Sünnet olmak[19], etek tıraşı olmak, bıyığın kırpılması, tırnakları kesmek ve koltuk altı kıllarını gidermek.[20]

Koltuk kılını gidermek de sünnettir. En çoğu kırk gündür. On beş-yirmi günde bir olursa çok iyi olur. Koltuğu sair yerleri, ailesi yaparsa olur. Kasığını kendi yapmalıdır. Kasıktan dübür ağzına kadar, dübür etraflarını da almak iyidir. Oralarda kıl olursa, her ne kadar olsa pislik kalır.

Tırnakları kesmeyle ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

يَا أَبَا هُرَيْرَةَ قَلِّمْأَظْفَارَكَ فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَقْعُدُ عَلَى مَا طَالَ مِنْهَا (عن جابر)

″Yâ Ebâ Hüreyre! Tırnaklarını kes, muhakkak şeytan uzayan tırnakların içinde oturur.[21]

Üç türlü şeytan vardır. Bunlar İblis, Hanzep, Hannas’dır. Şeytanın insanların içerisinde ve dışarısında en çok durduğu yerler üçtür. İçteki durakları; kalb, göğüs ve kan damarlarının içidir. Dışarıdaki durakları; tırnak altı araları, koltuk altı ve kasıktır.

Tırnakları uzayıncaya kadar kesmemek de mekruhtur ve rızkın daralmasına sebeptir.[22] Tırnakları kesmekte âdâb, Cuma günü namazdan önce kesmektir. Hz. Âişe’den nakledilen bir Hadis-i Şerif’te:

مَنْ قَلِّمْ أَظْفَارَهُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ عُوفِى مِنَالسُّوءِ كُلِّهِ اِلَىالْجُمُعَةِ الْأُخْرَى (الديلمى عن عائشة)

″Her kim Cuma günü tırnaklarını keserse, bir daha ki Cuma’ya kadar bütün kötülüklerden korunur″[23] diye buyrulmuştur.

Şems’ul-Eimme’den nakledilen görüşe göre; müstehab olan, her hafta bir kere kesmektir. Eğer bunu yapmazsa, on beş günde bir kesmektir. Haftada bir kesmek en iyisidir. On beş gün, orta bir zamandır. Kırk gün ise çok uzamış bir zamandır. Eğer kırk günü geçerse, sünneti terk etmiş demektir.[24] Bu hususta Enes Radiyallâhu anhu şöyle buyurmuştur:

وَقَّتَ لَنَا رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي قَصِّ الشَّارِبِ وَتَقْلِيمِ الْأَظْفَارِ وَنَتْفِ الْإِبْطِ وَحَلْقِ الْعَانَةِ أَنْ لَا يُتْرَكَ أَكْثَرَ مِنْ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً (م ن د ت عن أنس)

″Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem; bize bıyığın makaslanıp, tırnağın kesilmesini, koltuk altının yolunup, eteğin tıraş edilmesini kırk günü aşmayacak şekilde vakitledi.[25]

Tırnakları, evvela sağ elinin küçük parmağından başlayıp sol elinin küçük parmağında bitirmek sûreti ile sağdan başlayıp solda bitirmiş olur. Daha başka tertipleri varsa da bu kolaydır. Ayak tırnağı da aynı şekilde kesilir.

Tırnağını uzatıp kesmemek müşrik âdetidir, şeytan iğvâsıdır (azdırmasıdır). Abdest aldığında ayakları kuru yer kalmayacak şekilde çok dikkatli yıkamak lâzımdır. Yoksa şeytanın vesvese vermesine sebep olur.

Erkeklerin temizlenmek için özel hamamlara gitmelerinde bir sakınca yoktur; yeter ki avret yerlerini örtsünler. Kadınlar ise hamamlara gidemezler. Denildi ki; ancak hasta ve lohusa olursa gidebilir. Bu hususta Abdullah İbn-i Ömer Radiyalâhu anhumâ, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

إِنَّهَا سَتُفْتَحُ لَكُمْ أَرْضُ الْعَجَمِ وَسَتَجِدُونَ فِيهَا بُيُوتًا يُقَالُ لَهَا الْحَمَّامَاتُ فَلَا يَدْخُلَنَّهَا الرِّجَالُ إِلَّا بِالْأُزُرِ وَامْنَعُوهَا النِّسَاءَ إِلَّا مَرِيضَةً أَوْ نُفَسَاءَ (د عن أبن عمر)

″Şüphesiz size acem topraklarını fethetmek nasip olacaktır. Siz orada hamam denilen bazı binalar bulacaksınız. Sakın oralara erkek­ler peştemalsiz olarak girmesinler. Hasta ve lohusa olanlar hâriç, kadınların da o hamamlara girmelerine izin vermeyin.″[26]

Şifâ hamamları, kaplıcalar, Allah’u Teâlâ’nın kullarına şifâsından istifade edebilmesi için lütfundan verdiği nîmetlerdir. Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı bölümlerde şeriata muhalif olmayacak şekilde buralara gidebilirler. Buralarda da bir şey yenilmez ve meşrubat gibi şeyler içilmez. Fakat zarûretten dolayı su içilebilir.

Erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralarında peştemal tutmayarak açık bir halde yıkanmaları haramdır.

Hamamda bir şey yenilmez ve meşrubat gibi şeyler içilmez. Hamama, ″Euzu-Besmele″ çekip sol ayak ile girmeli, selâm vermemeli, fazla konuşmamalı ve suyu lüzumundan fazla kullanmamalıdır. Yine orada âşikâre Kur’ân okunmaz. Ayrıca akşama yakın ve akşam ile yatsı arası hamama girmemelidir. Çünkü bu vakitler şeytanların her tarafa dağıldıkları vakitlerdir.[27]

Yine hamamlar hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِذَا كَانَ آخِرُ الزَّمَانِ حَرُمَ ف۪يهِ دُخُولُ الْحَمَّامِ عَلَى ذُكُورِ اُمَّتِى بِمَئَازِرِهَا قَالُوا يَا رَسُولَ اللّٰهِ لِمَ ذَلِكَ قَالَ لِاَنَّهُمْ يَدْخُلُونَ عَلَى قَوْمٍ عُرَاةٍ وَيَدْخُلُ عَلَيْهِمْ اَقْوَامٌ عُرَاةٌ اَلَا وَقَدْ لَعَنَ اللّٰهُ النَّاظِرَ وَالْمَنْظُورَ اِلَيْهِ ( ابن عساكر عن الزهرى مرسلا )

″Âhir zaman gelince ümmetimin erkeklerine peştemalleri ile bile hamama girmek yasak edilir.″ Ashâb-ı Kirâm: ″Yâ Resûlallah! Neden böyle?″ diye sordular. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi: ″Çünkü onlar girdiklerinde çıplak insanlarla karşılaşacaklar; kendileri önce girerse bu defa da çıplak insanlar yanlarına girecekler. Dikkat edin! Allah’u Teâlâ hem bakana, hem de kendisine bakılana lânet etmiştir.″[28]

″Tahâret″; şer’an hakîki pislikten ve hükmî pislikten temizliktir. Hakîki pislik, maddi pisliklerdir. Hükmî pislik ise hadestir. ″Hades″: Bâzı ibâdetlerin yapılmasına şer’an engel olan ve pis kabul edilen bir durumdur. Abbdestsizlik veya cünüplük, hayız ve nifâs hâli için kullanılır. Hades, ″Küçük Hades″ ve ″Büyük Hades″ olmak üzere ikiye ayrılır.

Küçük Hades: Bevl etmek, herhangi bir yerden kan çıkması ve abdesti bozan diğer durumlar ile meydana gelen mânevi kirlilik hâlidir. Namaz abdesti almakla temizlenilir.

Büyük Hades: Cünüblük, hayız ve nifâs hâlleri ile meydana gelen mânevi kirliliktir. Boy abdesti alarak ağzı, burnu ve bütün bedeni yıkamakla ondan temizlenilir.

Kısaca hakîki pislik, görünür pisliktir. Hükmî pislik, görünmez pisliktir. Hükmî pislik, hakîki pislikten daha kuvvetlidir. Çünkü hükmî pisliğin azı namazın câiz olmasına ittifakla engel olur. Ama hakîki pisliğin azı affolunur.

Hâsılı, gerek hakîkaten ve gerek hükmen temiz olmayan şeyler, bâzı ibâdetlerin yapılmasına engeldir. Bunları usulünce temizlemek gerekir. Temizlikte en ziyâde kullanılan şey ise sudur. Bu sebeple bir Müslümanın neyin temiz olup olmadığını ve nasıl temizlenmesi gerektiğini bilmesi gerekir.


[1] Misvak sünneti hakkında geniş bilgi için ″Abdestin sünnetleri″ başlığına bakınız.

[2] Sünen-i Ebû Dâvud, Tahâret 127.

[3] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 1451.

[4] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2122; İmam Mâlik, Muvatta, el-Câmi 54.

[5] Sünen-i İbn-i Mâce, Libas 36.

[6] Râmûz’ul Ehâdîs, s. 547/7; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 17614; İmam Gazâli, İhyâ-u Ulûm’id-Din, c. 1, s. 370.

[7] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 7, s. 197.

[8] Bakınız: Sünen-i Ebû Dâvud, Salat 86-87; Sünen-i Tirmizî, Salât 165; Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet 67. Yine bu hususta ″Namazın Mekruhları″ bahsine bakınız.

[9] Sahih-i Buhârî, Libâs 72; Sahih-i Müslim, Libâs 31 (113).

[10] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2133; Sahih-i Buhâri, Libas 64; Sünen-i Tirmizî, Edeb 16.

[11] Kenz’ül-İrfan, Hadis No: 799; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 17218.

[12] İbn-i Âbidin, Redd’ül-Muhtar, c. 15, s. 492.

[13] Sünen-i Ebû Dâvud Tercüme ve Şerhi, c. 1, s. 103.

[14] Sünen-i Tirmizî, Edeb 17.

[15] Sünen-i Ebû Dâvud Tercüme ve Şerhi, c. 1, s. 103-104.

[16] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2148; Sahih-i Müslim, Tahâret 16 (56 Sünen-i İbn-i Mâce, Tahâret 8; Sünen-i Ebû Dâvud, Tahâret 29; Sünen-i Tirmizî, Edeb 14; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 26212.

[17] Kenz’üll-İrfan, Hadis No: 803; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 17227.

[18] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2134; Sünen-i Tirmizî Edeb 16; Sünen-i Nesâî, Tahâret 13.

[19] Çocukları sünnet ettirmek; en büyük sünnettir. Mümkün ise yedi günlük çocuğu sünnet ettirmelidir. Sona kalır, öyle ölür ise iyi değildir. Mümkün olan ve sünnetçi bulunan yerlerde acele sünnet ettirmelidir.

[20] Sahih-i Buhârî, Libas 64; Sahih-i Müslim, Tahâret 16 (49).

[21] İmam Gazâli, İhyâ-u Ulûm’id-Din, c. 1, s. 379.

[22] Berîka, c. 5, s. 209.

[23] Deylemî. Firdevs, c. 3, s. 525, Hadis No: 5639; Mecmâ’ul-Âdâb, s. 303.

[24] Berîka, c. 5, s. 209.

[25] Kütüb-i Sitte, Hadis No: 2149; Sahih-i Müslim, Tahâret 16 (51 Sünen-i Ebû Dâvud, Tehecüd 16; Sünen-i Tirmizî, Edeb 15; Sünen-i Nesâî, Tahâret 13, 14.

[26] Sünen-i Ebû Dâvud, Hamam 1; İbn-i Âbidin, c. 14, s.135; Günyet’üt-Tâlibîn, c. 1, s. 35.

[27] Bu hususuta daha geniş bilgi için bakınız: İmam Gazâli, İhyâ-u Ulûm’id-Din, c. 1, s. 373-375.

[28] Râmûz’ul Ehâdîs, s. 60/2.