İSRÂ SÛRESİ

﴿ وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنٰٓى اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلًا ﴿٣٢﴾

32. Zinâya yaklaşmayın! Şüphesiz ki o, çok çirkin ve fenâlığı açık olan kötü bir fiildir.

İzah: Zinâ hakkında Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّ السَّمَوَاتِ السَّبْعِ وَالْاَرْضِينَ السَّبَعِ وَالْجِبَالِ لَتَلْعَنُ الشَّيْخَ الزَّانِي وَاِنَّ فُرُوجَ الزِّنَاةِ لَيُؤْذِي أَهْلِ النَّارِ نَتَنُ رَيحِهَا الزناة (البزار عن بريدة(

″Yedi kat gökler, yedi kat yerler ve dağlar zinâkar adama lânet ederler. Zinâkarların edep yerlerinin kokusu, Cehennem ehlini rahatsız edecektir.″[1]

Ebû Umâme Radiyallâhu anhu’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

إِنَّ فَتًى شَابًّا أَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ ائْذَنْ لِي بِالزِّنَا فَأَقْبَلَ الْقَوْمُ عَلَيْهِ فَزَجَرُوهُ قَالُوا مَهْ مَهْ فَقَالَ ادْنُهْ فَدَنَا مِنْهُ قَرِيبًا قَالَ فَجَلَسَ قَالَ أَتُحِبُّهُ لِأُمِّكَ قَالَ لَا وَاللّٰهِ جَعَلَنِي اللّٰهُ فِدَاءَكَ قَالَ وَلَا النَّاسُ يُحِبُّونَهُ لِأُمَّهَاتِهِمْ ... (حم عن ابى امامة(

Genç bir delikanlı Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in meclisine gelerek: ″Yâ Resûlallah! Zinâ etmem için bana izin ver″ dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar: ″Sus, sus!″ diye onu engellemeye çalıştılarsa da, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Bırakın yanıma gelsin″ dedi. Gencin yanına gelmesi üzerine ona:

- Annenin zinâ etmesi senin hoşuna gider mi? buyurdu. Genç: ″Hayır! Allah’a yemin olsun ki, hoşuma gitmez. Yâ Resûlallah! Allah beni sana fedâ kılsın″ karşılığını verdi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Diğer insanlar da annelerinin zinâ etmelerinden hoşlanmazlar″ dedi.

- Peki, kendi kızının zinâ etmesi senin hoşuna gider mi? buyurdu. Genç: ″Hayır! Allah’a yemin olsun ki hoşuma gitmez. Yâ Resûlallah! Allah beni sana fedâ kılsın″ cevabını verdi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Diğer insanlar da kızlarının zinâ etmelerinden hoşlanmazlar″ dedi.

- Peki, kız kardeşinin zinâ etmesi senin hoşuna gider mi? dedi. Genç: ″Hayır, Yâ Resûlallah! Canım sana fedâ olsun, Tabi ki bunu da istemem″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Diğer insanlar da kız kardeşlerinin zinâ etmesini istemezler″ dedi.

- Peki, halanın zinâ etmesi senin hoşuna gider mi? buyurması üzerine de, genç: ″Canım sana fedâ olsun Yâ Resûlallah! Bunu da istemem″ cevabını verdi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Diğer insanlar da senin gibi, halalarının zinâ etmelerini istemez″ dedi.

- Peki, teyzenin zinâ etmesi senin hoşuna gider mi? buyurması üzerine, yine genç: ″Canım sana fedâ olsun Yâ Resûlallah! Bunu da istemem″ cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Diğer insanlar da senin gibi, teyzelerinin zinâ etmelerini istemez″ dedikten sonra mübârek elini o gencin omuzuna koyarak:

- Rabbim! Bu kulunun günahlarını bağışla, kalbini her türlü kötülükten arındır, Onu zinâdan koru! diye duâ etti. Ebû Ümâme Radiyallâhu anhu der ki: ″Bundan sonra hiç kimse bu gencin kadınlara dönüp baktığını görmedi.″[2]

Yine bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الإِيمَانَ سِرْبَالٌ يُسَرْبِلُهُ اللّٰهُ مَنْ يَشَاءُ فَإِذَا زَنَى الْعَبْدُ نُزِعَ مِنْهُ سِرْبَالُ الإِيمَانُ فَإِنْ تَابَ رُدَّ عَلَيْهِ (هب عن أبي هريرة(

″Îman elbisedir. Allah’u Teâlâ onu dilediğine giydirir. Bir kul zinâ ettiği zaman îman elbisesi ondan çıkar. Eğer tevbe ederse, ona geri döner.″[3]

Ayrıca bu Âyet-i Kerîme’de: ″Zinâya yaklaşmayın!″ diye buyrulduğundan, kişiyi zinâya götüren yollar da haram kılınmıştır.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لأَنْ يُطْعَنَ فِي رَأْسِ أَحَدِكُمْ بِمِخْيَطٍ مِنْ حَدِيدٍ خَيْرٌ لَهُ مِنْ أَنْ يَمَسَّ امْرَأَةً لا تَحِلُّ لَهُ (طب هب عن معقل بن يسار(

″Sizden birisinin eli, kendisine helâl olmayan bir kadının eline değmesindense, onun başına demirden bir milin sokulması onun için daha hayırlıdır.″[4]


[1] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 100/11; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 13005.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 21185.

[3] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 5133.

[4] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No. 16880.