ZÜMER SÛRESİ

﴿ اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿٢٢﴾

22. Kalbi Allah tarafından İslâm’a açılan ve Rabbinden bir nûr üzere olan kimse, katı kalp ile vasıflanmış kimse gibi midir? Veyl, zikrullaha karşı kalpleri katılaşmış olanlaradır. İşte bunlar, apaçık dalâlettedirler.

İzah: Âyet-i Kerîme’de: ″Veyl, zikrullaha karşı kalpleri katılaşmış olanlaradır″ diye buyrulmaktadır. Veyl Cehennemi, Allah’ın zikrine karşı kalpleri katı olanlara ve Allah’ın indirdiği Kur’ân’dan yüz çevirenleredir, demektir.

Yine Âyet-i Kerîme’de geçen ″Veyl″ de Cehennemdeki bir vâdinin adıdır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

الْوَيْلُ وَادٍ فِي جَهَنَّمَ يَهْوِي فِيهِ الْكَافِرُ أَرْبَعِينَ خَرِيفًا قَبْلَ أَنْ يَبْلُغَ قَعْرَهُ (حم ت عن أبى سعيد)

″Veyl, Cehennemde bir vâdidir ki kâfirler, üzerinden bırakıldığı vakit, kırk yılda dibine inemez.″[1]

﴿ اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ﴿٢٣﴾

23. Allah’u Teâlâ, kelâmın en güzelini, âyetleri birbirine benzer ve ikişer ikişer olarak bir kitap hâlinde indirdi. Rablerinden korkanların derileri ondan ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar. Bu, Allah’ın hidayetidir ki, onunla dilediğini hidâyete kavuşturur. Allah’u Teâlâ’nın dalâlette bıraktığına da kimse hidâyet edemez.

﴿ وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ ﴿٤٥﴾

45. Allah’u Teâlâ bir olarak zikredildiği zaman, âhirete îman etmeyenlerin kalpleri sıkılır. Allah‘tan başkasının zikri olunca da ferahlanıp sevinir.


[1] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 21; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11287; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 10063.