FETİH SÛRESİ

﴿ سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ شَغَلَتْنَٓا اَمْوَالُنَا وَاَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِاَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا اِنْ اَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا اَوْ اَرَادَ بِكُمْ نَفْعًاۜ بَلْ كَانَ اللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا ﴿١١﴾

11. Cihattan geri kalan bedevîler sana: ″Mallarımız ve ehlimiz bizi meşgul etti (çünkü onlara bakacak kimsemiz yoktu), artık Allah’tan bizim için bağışlanma dile″ diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. Ey Resûlüm! De ki: ″Allah’u Teâlâ, sizin hakkınızda bir zarar dilerse veya sizin hakkınızda bir menfaat dilerse, artık kim Allah’ın dilediği bir şeyi geri çevirebilir? Doğrusu Allah’u Teâlâ, yaptıklarınızdan haberdardır.″

İzah: İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur: Bu âyette bahsedilenler; Gıfar, Müzeyne, Cuheyne, Eşlem, Eşca’ ve Dîl bedevîleridir. Bunlar, Medîne çevresinde bulunan bedevîlerdi.

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hudeybiye yılı, hac ve umre yapmak maksadıyla Mekke’ye gitmek üzere yola çıkmak is­teyince, onların da kendisi ile birlikte yola çıkmalarını istemiş; ancak onlar Kureyş’ten çekindikleri için Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in bu emrinden geri kalmışlardı. Bunun üzerine bu Âyet-i Kerîme nâzil oldu.

Bunlar daha sonra mâzeretlerini beyan ederek, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’den kendileri için mağfiret dilemesini istemek üzere geldiler. Halbuki onların asıl düşünceleri, dışa vurduklarından farklı idi. Allah’u Teâlâ, bu buyruğu ile onların iç yüzlerini açığa çıkartarak, onları rezil etti. İşte katıksız münâfıklık budur.