MÜ’MİN SÛRESİ

﴿ اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ ﴿٧﴾ رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ ﴿٨﴾ وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ ﴿٩﴾

7-9. Arş’ı taşıyanlar ve onun etrafında bulunan melekler, Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na îman ederler ve Mü’minler için bağışlanma dileyerek şöyle derler: ″Ey Rabbimiz! Senin Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edip yoluna tâbi olanları bağışla ve onları Cehennem azâbından koru.* Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden sâlih olanları da kendilerine vaad ettiğin Adn Cennetlerine dâhil et. Şüphesiz Sen her şeye gâlipsin, hüküm ve hikmet sahibisin.* Bir de onları kötülüklerden koru. O gün kimi kötülüklerden korur isen, ona şüphesiz ki rahmet etmiş olursun. İşte büyük kurtuluş budur.″

İzah: Meleklerin, Mü’minler için mağfiret dilemesi hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَلَا أَدُلُّكَ عَلَى مِلَاكِ هَذَا الْاَمْرَ الَّذِى تُصِيبُ بِهِ خَيْرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ! عَلَيْكَ بِمَجَالِسَةِ أَهْلِ الذِّكْرِ وَاِذَا خَلَوْتَ فَحَرَّكَ لِسَانَكَ مَا اسْتَطَعْتَ بِذِكْرِ اللّٰهِ وَأَحَبَّ فِى اللّٰهِ وَأَبْغَضَ فِى اللّٰهِ يَا أَبَا رَزِّينَ! هَلْ شَعَرْتَ أَنَّ الرَّجُلَ اِذَا خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ زَائِرًا أَخَاهُ شَيَّعَهُ سَبْعُونَ أَلْفَ مَلَكٍ كُلُّهُمْ يُصَلُّونَ عَلَيْهِ وَيَقُولُونَ: رَبَّنَا وَصَلَ فِيكَ فَصِلْهُ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تُعْمِلَ جَسَدَكَ فِى ذَلِكَ فَافْعَلْ. (هب حل وابن عساكر عن ابى درين وفيه عثمان بن عطا وابو حاتم عن ابى رزين)

″Haberin olsun ki, sana dünyâ ve âhiret saadetini elde edecek bir şeyin başını öğretiyorum. Sana şunları söylerim: Zikrullah meclislerine devam et. Issızda kaldığın zaman gücün yettiği kadar dilini, Allah‘ın zikrine hareket ettir. Sevdiklerini sırf Allah için sev, buğzettiklerine de sırf Allah için buğzet. Ey Ebû Rezzin! Kişi evinden Müslüman kardeşini ziyaret etmek için çıktığı zaman, onu yetmiş bin melek uğurlar ve onun için Allah’u Teâlâ‘dan bağışlanmasını dilerler ve derler ki: ″Ey Rabbimiz! Senin için ziyarette bulundu, Sen de onu yalnız bırakma, mükâfatını ver.″ İşte (Ey Ebû Rezzin!) sen de bunları yapabilirsen yap.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

صَلَاةُ الْجَمِيعِ تَزِيدُ عَلَى صَلَاتِهِ فِي بَيْتِهِ وَصَلَاتِهِ فِي سُوقِهِ خَمْسًا وَعِشْرِينَ دَرَجَةً فَإِنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ وَأَتَى الْمَسْجِدَ لَا يُرِيدُ إِلَّا الصَّلَاةَ لَمْ يَخْطُ خَطْوَةً إِلَّا رَفَعَهُ اللّٰهُ بِهَا دَرَجَةً وَحَطَّ عَنْهُ خَطِيئَةً حَتَّى يَدْخُلَ الْمَسْجِدَ وَإِذَا دَخَلَ الْمَسْجِدَ كَانَ فِي صَلَاةٍ مَا كَانَتْ تَحْبِسُهُ وَتُصَلِّي يَعْنِي عَلَيْهِ الْمَلَائِكَةُ مَا دَامَ فِي مَجْلِسِهِ الَّذِي يُصَلِّي فِيهِ اللّٰهُمَّ اغْفِرْ لَهُ اللّٰهُمَّ ارْحَمْهُ مَا لَمْ يُحْدِثْ فِيهِ (خ عن ابى هريرة)

Kişinin cemaatle kıldığı namazı, evinde çarşıda, pazarda kıldığı namazından, yirmi beş derece daha üstündür.[2] Zîrâ bir kimse güzelce abdest alır, sırf namaz kılmak maksadıyla mescide gelirse, mescide girinceye kadar attığı her adımla onun derecesi yükselir ve günahı bağışlanır. Mescide girince de namaz için oturduğu müddetçe namazda gibi olur. Namaz kıldığı yerde kaldıkça, kimseye eziyet etmediği ve dünyâya ait konuşmadığı takdirde melekler ona:″Allah’ım! Sen ona rahmet et; Allah’ım! Onu bağışla; Allah’ım! Tövbesini kabul et″ diye duâ ederler.[3]

﴿ فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ ﴿٥٥﴾

55. Ey Resûlüm! Sen, (kâfirlerin eziyetlerine) sabret. Şüphesiz ki, Allah’ın vaadi haktır. Günahın için bağışlanma dile ve akşam sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

İzah: Allah’u Teâlâ, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem‘in geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği[4] halde, ona bu âyette günahlarından tevbe istiğfar etmesini ve akşam sabah hamd ile tesbih etmesini emretmektedir.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

اِنَّهُ لَيُغَانُ عَلَى قَلْبِى وَاِنِّى لَأَسْتَغْفِرُ اللّٰهَ فِى الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ )م طب عن الاغر المزنى(

″Muhakkak ki, kalbime perde çekilir ve bu nedenle ben günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) Allah’a istiğfar ederim.″[5]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللّٰهِ فَإِنِّي أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ إِلَيْهِ مِائَةَ مَرَّةٍ. )م حم عن ابن عمر(

″Ey insanlar! Allah’a tevbe edin. Zîrâ ben de Allah’a, günde yüz kere (Estağfirullah el-Azîm, diye) tevbe istiğfar ediyorum.″[6]

Sevban Radiyallâhu anhu’u da şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلَاتِهِ اسْتَغْفَرَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ يَقُولُ اللّٰهُمَّ أَنْتَ السَّلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَالْإِكْرَامِ. (حم م د ه ت ن عن ثوبان)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem namazı kıldırınca, üç kere ″Estağfirullâh″ der ve akabinde: ″Allâhumme ente’s-selâmu ve minke’s-selâm. Tebârekte Yâ ze’l-Celâli ve’l-İkrâm (Allah’ım! Sen, Selâm’sın. Selâm yalnız Sendedir. Ey Azamet ve kerem sahibi, Sen çok yücesin)″ derdi.[7]

Allah’u Teâlâ, kendisine bütün mahlûkattan daha sevgili olan Habîbine, tevbe istiğfar edip, hamd ile tesbih etmesini emretmiştir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’de yukarıdaki hadislerde geçtiği üzere istiğfarı hem yapmış, hem de Mü’minlere yapmalarını söylemiştir. İşte Mü’minlerin namazların sonunda tesbihat yapmaları, özellikle Cuma günleri îman tazeleyerek tevbe istiğfar etmeleri bundan dolayıdır.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْإِيمَانَ لَيَخْلَقُ فِي جَوْفِ أَحَدِكُمْ كَمَا يَخْلَقُ الثَّوْبُ فَاسْأَلُوا اللّٰهَ أَنْ يُجَدِّدَ الْإِيمَانَ فِي قُلُوبِكُمْ (طب ك عن ابن عمر)

″Sizin içinizde îman, elbisenin eskidiği gibi eskir. Bu sebeple kalbinizdeki îmanın tâzelenmesi için Allah’a niyaz edin″[8]


[1] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 8734; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 166/4.

[2] Bir diğer Hadis-i Şerif’te de ″Yirmi yedi derece daha üstündür″ diye geçmektedir (Sahih-i Buhârî, Ezan 30, 31; Sahih-i Müslim, Mesâcid 42 (249), Sünen-i Nesâî, İmâmet 42.

[3] Sahih-i Buhârî, Ezan 28; Sünen-i Ebû Dâvud, Salât 49.

[4] Bakınız: Sûre-i Fetih, Âyet 2.

[5] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (41 Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 884, 879.

[6] Sahih-i Müslim, Zikir 12 (42 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 17173.

[7] Sünen-i İbn-i Mâce, İkâmet’üs-Salât 32; Sahih-i Müslim, Mesâcid 26 (135 Râmûz’ul-Ehâdîs, 527/14.

[8] Râmûz’ul-Ehâdîs, 96/6; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 5.