AHZÂB SÛRESİ

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَث۪يرًاۙ ﴿٤١﴾ وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا ﴿٤٢﴾

41-42. Ey îman edenler! Allah’u Teâlâ’yı çok zikredin.* Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.

İzah: Allah’u Teâlâ, yüzlerce Âyet-i Kerîme’de, zikirden ve zikrullahtan bahsetmektedir. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in de çok sayıda Hadis-i Şerif’i vardır.

Zikir, kullanıldığı yere göre; zikrullah, namaz, Kur’ân, nasihat ve öğüt gibi anlamlara gelir. Zikrullah da, genellikle doğrudan doğruya ″Allah, Lâ ilâhe illallâh″ gibi Allah’u Teâlâ’nın isimlerinden birisini tek veya toplu, sesli yahut gizli olarak söyleyerek yapılan bir ibâdet şeklidir.

Bu Âyet-i Kerîme de, doğrudan doğruya Zikrullah ile ilgili olan bir emirdir. Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

لَا يَفْرِضُ اللّٰهُ عَلَى عِبَادِهِ فَرِيضَةً إِلَّا جَعَلَ لَهَا حَدًّا مَعْلُومًا ثُمَّ عَذَرَ أَهْلَهَا فِي حَالِ عُذْرٍ غَيْرَ الذِّكْرِ فَإِنَّ اللّٰهَ لَمْ يَجْعَلْ لَهُ حَدًّا يَنْتَهِي إِلَيْهِ وَلَمْ يَعْذُرْ أَحَدًا فِي تَرْكِهِ إِلَّا مَغْلُوبًا عَلَى عَقْلِهِ فَقَالَ (فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَى جُنُوبِكُمْ) بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَفِي السَّفَرِ وَالْحَضَرِ وَالْغِنَى وَالْفَقْرِ وَالسُّقْمِ وَالصِّحَّةِ وَالسِّرِّ وَالْعَلَانِيَةِ وَعَلَى كُلِّ حَالٍوَقَالَ: (وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلا) فَإِذَا فَعَلْتُمْ ذَلِكَ صَلَّى عَلَيْكُمْ هُوَ وَمَلَائِكَته قَالَ اللّٰه عَزَّ وَجَلَّ: (هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلائِكَتُهُ). (ابن جرير الطبرى، جامع البيان عن ابن عباس)

″Allah’u Teâlâ kullarına farz kıldığı her ibâde­te belli bir sınır koymuştur. Kulların özürlerine göre de onları bu ibâdetlerden muaf kılmıştır. Ancak zikrullahı bunların dışında tutmuştur. Zîrâ zikrullaha bir sınır koymamış ve zikrullah hususunda delilerden baş­ka hiçbir kimsenin özrünü kabul etmemiştir. Allah’u Teâlâ kulların; ayakta iken, otururken, yatarken,[1] gece ve gündüz, karada ve denizde, yolcu iken, mukim iken kendisini zikretmelerini istemiş; zengin olanın, fakir olanın, hasta olanın, sağlıklı olanın da, hâfî (gizli) veya cehrî (açıktan) zikrullah etmesini emretmiştir. Sûre-i Ahzâb, Âyet 42’de geçtiği üzere sabah akşam kendisinin tesbih edilmesini istemiş, bunu yapan kullarına ise, bu âyetlerin devamında gelen Sûre-i Ahzâb, Âyet 43’te de kendisinin, onlara merhametli davranacağını ve meleklerin de onlar için bağışlanma dileyeceğini ve onları, zulumâttan nûra çıkaracağını beyan etmiştir. Zîrâ Allah’u Teâlâ, Mü’minlere karşı çok merhametlidir.″[2]

Zikrullah hakkında Resûlü Kibriyâ Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

أَلَا أُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرِ أَعْمَالِكُمْ وَأَزْكَاهَا عِنْدَ مَلِيكِكُمْ وَأَرْفَعِهَا فِى دَرَجَاتِكُمْ وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ اِنْفَاقِ الذَّهَبِ وَالْوَرِقِ وَخَيْرٌ لَكُمْ مِنْ أَنْ تَلْقَوْا عَدُوَّكُمْ فَتَضْرِبُوا أَعْنَاقَهُمْ وَيَضْرِبُوا أَعْنَاقَكُمْ قَالُوا بَلَى قَالَ ذِكْرُ اللّٰهِ تَعَالَى (حم ت عن ابى الدرداء)

″Haberiniz olsun! Rabbinizin katında dere­cenizi en yüksek ve sizi en temiz kılan, altın ve gümüş tasadduk etmekten daha hayırlı olan, Allah yolunda savaşa çıkıp da düşmanlarla kıyası­ya savaşmaktan bile daha üstün olan hayırlı amelinizi size bildireyim mi?″ ″Evet″ dediler. Buyurdu ki: ″İşte o, zikrullahtır.″[3]

سِيرُوا سَبَقَ الْمُفَرِّدُونَ قَالُوا وَمَا الْمُفَرِّدُونَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ الذَّاكِرُونَ اللّٰهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتُ (م عن ابى هريرة)

″Durmayın çalışın, çalışanlar ileri geçtiler ve ilerlediler.″ Dediler ki: ″Yâ Resûlallah! Bu ileri geçenler kimlerdir?″ Buyurdu ki: ″Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlardır.″[4]

اَكْثِرُوا ذِكْرَ اللّٰهِ حَتَّى يَقُولُوا مَجْنُونٌ (حم ع حب ك هب عن ابى سعيد)

Allah’ın zikrini o kadar çok yapın ki, hattâ (münâfıklar) size, ″Deli oldu″ desinler.[5]

اُذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْرًا كَثِيرًا حَتَّى يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ لَكُمْ تُرَائُونَ. (طب هب عن ابن عباس)

Allah’u Teâlâ’yı çok zikredin; hattâ o derece olsun ki münâfıklar, ″Siz gösteriş yapıyorsunuz″ desinler.[6]

مَنْ أَطَاعَ اللّٰهَ فَقَدْ ذَكَرَ اللّٰهَ وَإِنْ قَلَّتْ صَلَاتُهُ وَصِيَامُهُ وَتِلَاوَتُهُ لِلْقُرْآنِ، وَمَنْ عَصَى اللّٰهَ فَلَمْ يَذْكُرْهُ وَإِنْ كَثُرَتْ صَلَاتُهُ وَصِيَامَهُ وَتِلَاوَتُهُ لِلْقُرْآنِ (طب كر عن واقد ض هب عن ابن ابى عمران)

″Her kim Allah’a mûti ise, muhakkak zikrullah eder; eğer namazı, orucu ve Kur’ân okuması az ise de bu kimse Allah’a mûtîdir. Her kim de Allah’a âsi ise, zikrullah etmez; eğer namazı, orucu ve Kur’ân okuması çok ise de bu kimse Allah’a âsidir.″[7]

لِاَنْ أَقْعُدَ مَعَ أَقْوَامٍ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْفَجْرِ اِلٰى أَنْ تَطْلَعَ الشَّمْسُ أَحَبَّ اِلَيَّ مِنْ أنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً مِنْ بَنِى اِسْمَاعِيلَ دِيَةُ كُلُّ رَجُلٍ مِنْهُمْ اِثْنَا عَشَرَ أَلْفًا لِاَنْ أَقْعُدَ مَعَ أَقْوَامٍ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعَصْرِ اِلَى أَنْ تَغْرُبَ الشَّمْسُ أَحَبَّ اِلَيَّ مِنْ أنْ أُعْتِقَ أَرْبَعَةً مِنْ بَنِى اِسْمَاعِيلَ دِيَةُ كُلُّ رَجُلٍ مِنْهُمْ اِثْنَا عَشَرَ أَلْفًا. (ع د عن انس)

″Sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar bir cemaatle birlikte zikrullah etmek, İsmâil evlâdından dört kimseyi, her birinin diyeti pahasına on iki bin dirhem verip kurtarmaktan daha sevgilidir. Yine ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar bir cemaatle oturup zikrullah etmek, İsmâil evlâdından dört kimseyi, her birinin diyeti pahasına yine on iki bin dirhem verip kurtarmaktan daha sevgilidir.″[8]

Bir diğer Hadis-i Şerif’te de şöyle buyrulmuştur:

أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا أَخْبَرَهُ أَنَّ رَفْعَ الصَّوْتِ بِالذِّكْرِ حِينَ يَنْصَرِفُ النَّاسُ مِنْ الْمَكْتُوبَةِ كَانَ عَلَى عَهْدِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ كُنْتُ أَعْلَمُ إِذَا انْصَرَفُوا بِذَلِكَ إِذَا سَمِعْتُهُ. (خ م عن ابن عباس)

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ haber verdi ki: ″Halkın farz namazdan çıkınca yüksek sesle zikretmesi, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in zamanında var idi. İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ buyurdu ki: ″Ben bu sesi işitir işitmez, zikir seslerinin yükselmesi ile namazdan çıktıklarını anlardım.″[9]

Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerifte de şöyle buyrulmuştur:

قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ جَدِّدُوا إِيمَانَكُمْ قِيلَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ وَكَيْفَ نُجَدِّدُ إِيمَانَنَا قَالَ أَكْثِرُوا مِنْ قَوْلِ لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ (حم ك عن ابى هريرة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Îmanınızı yenileyin″ diye buyurdu. ″Yâ Resûlallah! Îmanımızı nasıl yenileriz?″ diye sorulunca, şöyle buyurdu: ″Lâ ilâhe illallâh sözünü çok söyleyin.[10]

Cehrî ve hâfi zikir ile ilgili daha geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 200 ve Sûre-i Â’raf, Âyet 205 ve izahlarına bakınız.

Yine ″O’nu tesbih edin″ diye geçen ifade de, geçtiği yere göre, Allah’u Teâlâ’yı noksan sıfatlardan tenzih edin, namaz kılın, Allah’u Teâlâ’yı zikredin gibi mânâlara gelmektedir. Bu âyette kasdedilen de, Allah’u Teâlâ’yı noksan sıfatlardan tenzih ederek ve yücelterek O’nun isimlerini söylemektir. Bu husus Sûre-i Kâf, Âyet 39-40’ta da şöyle geçmektedir:

″Ey Resûlüm! O halde (müşriklerin sözlerine) sabret. Güneşin doğuşundan ve batışından evvel Rabbini hamd ile tesbih et.* Ve gecenin bir kısmında ve secdelerin akabinde O’nu tesbih et.″

Belli sayılarda yapılan bu tesbih ile ilgili olarak çok sayıda Hadis-i Şerif nakledilmiştir. Bunlardan bâzıları şöyledir:

مُعَقِّبَاتٌ لَا يَخِيبُ قَائِلُهُنَّ أَوْ فَاعِلُهُنَّ دُبُرَ كُلِّ صَلَاةٍ مَكْتُوبَةٍ ثَلَاثٌ وَثَلَاثُونَ تَسْبِيحَةً وَثَلَاثٌ وَثَلَاثُونَ تَحْمِيدَةً وَأَرْبَعٌ وَثَلَاثُونَ تَكْبِيرَةً (م كعب بن عجرة)

″Farz namazların ardı sıra söylenecek güzel zikirler vardır ki, onları her farz namazların ardından söyleyen ve yapan kimse hiçbir vakit hüsrâna uğramaz. Bunlar otuz üç defa Subhânallâh, otuz üç defa Elhamdulillâh, otuz dört defa Allâh’u Ekber’dir.″[11]

مَنْ سَبَّحَ اللّٰهَ فِي دُبُرِ كُلِّ صَلَاةٍ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَحَمِدَ اللّٰهَ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ وَكَبَّرَ اللّٰهَ ثَلَاثًا وَثَلَاثِينَ فَتْلِكَ تِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ وَقَالَ تَمَامَ الْمِائَةِ لَا إِلَهَ إِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ غُفِرَتْ خَطَايَاهُ وَإِنْ كَانَتْ مِثْلَ زَبَدِ الْبَحْرِ (م عن ابى هريرة)

Bir kimse her namazın ardından; otuz üç defa Subhânallah, otuz üç defa ″Elhamdulillâh″, otuz üç defa ″Allah’u Ekber″ der ve yüz sayısını da, ″Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdu ve hüve alâ külli şey’in kadîr″[12] diyerek tamamlarsa, onun günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile Allah’u Teâlâ onu bağışlar.[13]

İşte her namazdan sonra bu tesbihlerin okunması bu gibi Âyet-i Kerîme ve Hadis-i Şerif’lerden dolayıdır. Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَيْسَ مِنْ عَبْدٍ يَقُولُ لَا اِلَهَ اِلَّا اللّٰهُ مِائَةَ مَرَّةٍ اِلَّا بَعَثَهُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيَمَةِ وَوَجْهُهُ كَالْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ وَلَمْ يُرْفَعُ لِاَحَدٍ يَوْمَئِذٍ عَمَلُ اَفْضَلُ مِنْ عَمَلِهِ اِلَّا مَنْ قَالَ مِثْلَ قَوْلِهِ أَوْ زَادَ ( طب عن ابى الدرداء )

Bir kul günde yüz kere ″Lâ ilâhe illallâh″ derse muhakkak Allah’u Teâlâ onu mahşer günü yüzü ayın on dördü gibi olarak diriltir. Kişi için o zaman onun bu amelinden daha üstün bir amel gösterilemez. Ancak ″Lâ ilâhe illallâh″ zikrini onun gibi ya da daha fazla söyleyenler başka.[14]


[1] Sûre-i Al-i İmran, Âyet 191; Sûre-i Nisâ, Âyet 103.

[2] İbn-i Cerir et-Taberî, Câmi’ul-Beyan, c. 20, s. 280.

[3] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 20713; Sünen-i Tirmizî, Daavât 5.

[4] Sahih-i Müslim, Zikir 1 (4).

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11226, 11246; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 80/10.

[6] Taberânî, Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 126 15; Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 557.

[7] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 17867; Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 706; Ebû Nuaym İsbehânî, Ma’rifet’üs-Sahâbe, Hadis No: 5914; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 405/4.

[8] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 344/13.

[9] Sahih-i Buhârî Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 465; Sahih-i Müslim, Mesâcid 23 (122).

[10] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 8353; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 7766; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 1768.

[11] Sahih-i Müslim, Mesâcid 26 (144 Riyâz’üs-Sâlihîn, Hadis No: 1449.

[12] Bu ifadenin mânâsı: Allah’tan başka ilah yoktur. O, birdir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk sâdece O’nundur. Hamd O’na mahsustur. O, her şeye kâdirdir.

[13] Sahih-i Müslim, Mesâcid 26 (142 Riyâz’üs-Sâlihîn, Hadis No: 1448.

[14] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 365/12.