HUCURÂT SÛRESİ

﴿ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ ﴿١٣﴾

13. Ey insanlar! Şüphesiz ki, Biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve sizi birbirinizi tanımanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en makbul olanınız, en fazla takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, her şeyi bilendir ve her şeyden haberdardır.

İzah: Takvâ ile ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Mekke’de verdiği Vedâ Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى أَعْجَمِيٍّ وَلَا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ وَلَا لِأَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ إِلَّا بِالتَّقْوَى ... (حم عن ابى نضرة)

″Ey İnsanlar! Şüphesiz ki sizin Rabbiniz birdir. Şüphesiz ki sizin baba­nız da birdir. Şunu bilin ki Arap olan birisinin Arap olmayana, Arap olmayan birisinin Arap olana, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâdadır…″[1]

Yine bu hususta Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

قِيلَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ مَنْ أَكْرَمُ النَّاسِ قَالَ أَتْقَاهُمْ (خ م عن ابى هريرة)

″Yâ Resûlallah! İnsanların en şereflisi kimdir?″ denildi. Şöyle buyurdu: ″Allah’tan en çok korkan takvâ sahipleridir.″[2]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Allah’u Teala’dan en çok korkan kişi olduğuna dair de Enes b. Mâlik Radiyallâhu anhu’dan şu hâdise nakledilmiştir:

جَاءَ ثَلَاثَةُ رَهْطٍ إِلَى بُيُوتِ أَزْوَاجِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَسْأَلُونَ عَنْ عِبَادَةِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمَّا أُخْبِرُوا كَأَنَّهُمْ تَقَالُّوهَا فَقَالُوا وَأَيْنَ نَحْنُ مِنَ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأَخَّرَ قَالَ أَحَدُهُمْ أَمَّا أَنَا فَإِنِّي أُصَلِّي اللَّيْلَ أَبَدًا وَقَالَ آخَرُ أَنَا أَصُومُ الدَّهْرَ وَلَا أُفْطِرُ وَقَالَ آخَرُ أَنَا أَعْتَزِلُ النِّسَاءَ فَلَا أَتَزَوَّجُ أَبَدًا فَجَاءَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِلَيْهِمْ فَقَالَ أَنْتُمْ الَّذِينَ قُلْتُمْ كَذَا وَكَذَا أَمَا وَاللّٰهِ إِنِّي لَأَخْشَاكُمْ لِلَّهِ وَأَتْقَاكُمْ لَهُ لَكِنِّي أَصُومُ وَأُفْطِرُ وَأُصَلِّي وَأَرْقُدُ وَأَتَزَوَّجُ النِّسَاءَ فَمَنْ رَغِبَ عَنْ سُنَّتِي فَلَيْسَ مِنِّي (خ عن انس بن مالك)

Üç kişi, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in zevcelerinin evlerine gelip Peygamberimizin ibâdetinden soruyorlardı. Bunlara Peygamberimizin ibâdeti haber verilince kendi yaptıkları ibâdeti azım-sadılar: ″Biz nerede, Resûlullah nerede? Allah’u Teâlâ, Peygamberinin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır″[3] dediler. İçlerinden biri: ″Bana gelince, ben geceleri dâimâ namaz kılacağım″ dedi. Diğeri de: ″Ben her zaman oruç tutacağım ve oruçsuz olmayacağım″ dedi. Üçüncüsü de: ″Ben de kadınlardan uzak duracağım ve hiç evlenmeyeceğim″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onların yanlarına gelerek şöyle buyurdu: ″Bu sözleri söyleyenler siz misiniz? Vallâhi! En fazla Allah’tan korkanınız ve en fazla takvâlı olanınız benim. Bununla beraber ben hem nâfile oruç tutarım, hem oruçsuz bulunurum, hem nâfile namaz kılarım, hem uyurum ve kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.″[4]

Takvâ hakkında Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Kudsî’de de şöyle buyrulmuştur:

إِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ أَمَرَ اللّٰهُ مُنَادِيًا يُنَادِي: أَلا إِنِّي جَعَلْتُ نَسَبًا، وَجَعَلْتُمْ نَسَبًا، فَجَعَلْتُ أَكْرَمَكُمْ أَتْقَاكُمْ فَأَبَيْتُمْ إِلا أَنْ تَقُولُوا: فُلانُ بن فُلانٍ خَيْرٌ مِنْ فُلانِ بن فُلانٍ، فَأَنَا الْيَوْمَ أَرْفَعُ نَسَبِي، وَأَضَعُ نَسَبَكُمْ أَيْنَ الْمُتَّقُونَ (طب عن ابى هريرة)

Mahşer gü­nü olduğu zaman Allah’u Teâlâ buyurur ki: Şüphesiz Ben bir nesep yarattım, siz de bir nesep tespit ettiniz. Ben sizin en şereflinizin, en takvâlınız olduğunu ortaya koydum, siz ise bunu kabul etmeyerek; ″Filan oğlu filan, filan oğlu filandan hayırlıdır″ dediniz. Bugün Ben kendi nesebimi yükseltiyor, sizin uydurduğunuz nesepleri alçaltıyorum. Nerede takvâ sahipleri?[5]

Allah’a yaklaştıkça kişinin korkusu artmalıdır. Evvela ibâdet ederek bu korku kazanılır. Ancak yaptığı ibâdete güvenir yani nefsine güven gelirse, bu korkuda azalma olur. Çoğu kişiyi, Allah yolunda ilerlemekten geri koyan budur. İşte takvâ sahibi, her zaman Allah korkusunu kalbinde taşıyan kimsedir.

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyrulmuştur:

رَأْسُ الْحِكْمَةِ مَخَافَةُ اللّٰهِ (الحكيم هب عن بن مسعود )

″Hikmetin başı, Allah korkusudur.″[6]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

لَا يَبْلُغُ الْعَبْدُ أَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُتَّقِينَ حَتَّى يَدَعَ مَا لَا بَأْسَ بِهِ حَذَرًا لِمَا بِهِ الْبَأْسُ (ت ه عن عطية السعدى)

″Kul, sakıncalı şeyden korktuğundan dolayı sakıncalı olmayan şeyi de bırakmadıkça takvâlı kişilerden olamaz.″[7]

Yine takvânın üstünlüğüne dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

آلُ مُحَمَّدٍ كُلُّ تَقِىٍّ (طس عق ك فى تاريخه عن انس)

″Takvâ olanın hepsi, Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem‘in ailesidir.″[8]


[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 22391.

[2] Sahih-i Buhârî, Enbiyâ 8; Sahih-i Müslim, Fedâil 44 (168).

[3] Bakınız: Sûre-i Fetih, Âyet 2.

[4] Sahih-i Buhârî, Nikah 1; Sahih-i Müslim, Nikah 1 (5).

[5] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 164, 426.

[6] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 762, 763; Kenz’ül-İrfan, Hadis No: 613.

[7] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 24; Sünen-i Tirmizî Sıfat-ı Kıyâmet 19.

[8] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 4/10.