A’RÂF SÛRESİ

﴿ اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا اِذَا مَسَّهُمْ طَٓائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَاِذَا هُمْ مُبْصِرُونَۚ ﴿٢٠١﴾

201. Şüphesiz takvâ sahipleri, şeytandan kendilerine bir vesvese isâbet ettiği vakit, güzelce düşünürler ve bu sebeple hatâyı görüp ondan sakınırlar.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme ile ilgili olarak Yahya b. Eyyüb el-Huzâî’den şu hâdise nakledilmiştir:

أَنَّ شَابًّا كَانَ يَتَعَبَّدُ فِي الْمَسْجِدِ فَهَوِيَتْهُ امْرَأَةٌ فَدَعَتْهُ إِلَى نَفْسِهَا وَمَا زَالَتْ بِهِ حَتَّى كَادَ يَدْخُلُ مَعَهَا الْمَنْزِلَ، فَذَكَرَ هَذِهِ الْآيَةَ إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ فَخَرَّ مَغْشِيًّا عَلَيْهِ ثُمَّ أَفَاقَ فَأَعَادَهَا فَمَاتَ. فَجَاءَ عُمَرُ فَعَزَّى فِيهِ أَبَاهُ وَكَانَ قَدْ دُفِنَ لَيْلًا فَذَهَبَ فَصَلَّى عَلَى قَبْرِهِ بِمَنْ مَعَهُ ثُمَّ نَادَاهُ عُمَرُ فَقَالَ: يَا فَتَى وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ وَأَجَابَهُ الْفَتَى مِنْ دَاخِلِ الْقَبْرِ: يَا عُمَرُ قَدْ أَعْطَانِيهِمَا رَبِّي عَزَّ وَجَلَّ فِي الْجَنَّةِ مَرَّتَيْنِ (ابن كثير، التفسير القران العظيم عن يحيى بن أيوب الخزاعي)

Bir genç, mescitte çok ibâdet ederdi. Bir kadın ona âşık olup kendine dâvet etti. Kadın ısrar edince sonunda genç, onunla birlikte eve girmek üzereyken, ″Şüphesiz takvâ sahipleri, şeytandan kendilerine bir vesvese isâbet ettiği vakit, güzelce düşünürler ve bu sebeple hatâyı görüp ondan sakınırlar″[1] diye geçen âyeti zikretti ve bayılıp düştü. Sonra ayıldı ve tekrar bayılarak öldü. Hz. Ömer gelip babasına taziyede bulundu. O genç, gece defnedilmişti. Hz. Ömer gidip yanındakilerle birlikte kabri başında namaz kıldı sonra ona: ″Ey genç! Rabbinin makâmından (huzuruna çıkıp hesap vermekten) korkan kimse için iki Cennet vardır″[2] diye nidâ etti. Genç, kabrinden ona: ″Yâ Ömer! Rabbim Cennette o ikisini bana iki kere verdi″ diye cevap verdi.[3]

Takvâ ile amel hususunda Ebû Said el-Hudrî Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

جَاءَ رَجُلٌ اِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَوْصِنِى قَالَ عَلَيْهِ السَّلَامُ عَلَيْكَ بِتَقْوَى اللّٰهِ تَعَالَى! فَاِنَّهَا جِمَاعِ كُلُّ خَيْرٍ (ع خط عق صف طح غ عن أبى سعيد الخدرى)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e bir adam gelerek: ″Yâ Resûlallah! Bana vasiyet eyle″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: ″Takvâ ile amel edesin. Çünkü hayrın hepsi ondadır...″[4]

Takvâ sahiplerini avlamak için şeytanın kurduğu tuzakları da, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle haber vermektedir:

اِتَّقُوا الدُّنْيَا وَاتَّقُوا النِّسَاءَ فَاِنَّ اِبْل۪يسَ طَلَّاعٌ رَصَّادٌ حَصَّادٌ وَمَا هُوَ بِشَيْئِ مِنْ فُخُوخِهِ بِاَوْثَقَ لِصَيْدِهِ فِى الْاَتْقِيَاءِ فِى النِّسَاءِ (الديلمى عن معاذ بن جبل)

″Dünyâdan sakının; kadınlardan sakının. Çünkü iblis ziyâdesi ile bakıcı, gözetleyici ve ürün elde edicidir. Takvâya ermiş kimseleri avlamak için kadınlardan kurduğu tuzaktan daha sağlam bir tuzağa sahip değildir.″[5]


[1] Sûre-i A’râf, Âyet 201.

[2] Sûre-i Rahmân, Âyet 46.

[3] İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 3, s. 534; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 4634.

[4] Râmûz’ul-Ehâdîs, 317/8.

[5] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 14/3.