NİSÂ SÛRESİ

﴿ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١١٦﴾

116. Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları ise dilediği kimse için bağışlar. Her kim Allah’a ortak koşarsa, hidâyet yolundan çok uzak olan dalâlete düşmüştür.

﴿ اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ ﴿١١٧﴾

117. O müşrikler! Allah’ı bırakarak, ancak putlara ibâdet ederler. Böylece de ancak Allah’ın dergâhından kovulmuş olan inatçı şeytana tapmış olurlar.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’de putlar diye tercüme ettiğimiz ″İnâs″ lafzı, müşriklerin taptığı Lat, Uzza ve Menat putlarına işâret etmektedir. Bu putların isimleri lafız olarak Arapça’da müennes (dişi) isim olduğu için, Allah’u Teâlâ da bunları ″İnâs″ lafzıyla yani dişi diye beyan etmiştir. Nitekim müşrikler, putlarını dişi sayarlardı. Onlara dişi adlar koyarlar ve meleklerin de dişi olduğuna inanırlardı.

﴿ لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ ﴿١١٨﴾ وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ ﴿١١٩﴾

118-119. Allah’u Teâlâ, şeytanı lânetledi. Şeytan dedi ki: ″Elbette kullarından bir kısmını kendime tahsis ederim.* Elbette kendime tahsis ettiğim kullarını vesvese ile dalâlete düşürürüm ve elbette onları boş ümitlerle doldururum. Muhakkak onlara emrederim de hayvanların kulaklarını yararlar. Ve onlara emrederim de Allah’ın yaratışını değiştirirler. Her kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost tutarsa, şüphesiz ki çok açık bir zarar ve ziyâna uğramıştır.

İzah: Şeytanın, Allah’u Teâlâ’ya: Elbette kendime tahsis ettiğim kullarını vesvese ile dalâlete düşürürüm ve elbette onları boş ümitlerle doldururum″ diye söylemesi; her türlü hile ve vesvese ile onları hak yoldan saptırırım. Dünyâ hayatlarını hırs, aç gözlülük ve uzun yaşama arzusu gibi nefse hoş gelen şeylerle doldururum, demektir.

Yine Âyet-i Kerîme’de; şeytanın, câhiliye dönemindeki müşriklere vesvese vererek hayvanla­rın kulaklarını yardırdığı ve bu hayvanlardan maksat da, bu şekilde işâretlenerek putlara tahsis edilen ″Bahire″ ve ″Saibe″ gibi isimlerle adlandırılan hayvanlardır. Putlara adanacak hayvanların kulaklarını kesmek, müşriklerin âdetlerindendi.

Bu hususta nakledilen bir Hadis-i Şerif’te, İyâd b. Himâr Radiyallâhu anhu şöyle anlatmaktadır:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ ذَاتَ يَوْمٍ فِي خُطْبَتِهِ أَلَا إِنَّ رَبِّي أَمَرَنِي أَنْ أُعَلِّمَكُمْ مَا جَهِلْتُمْ مِمَّا عَلَّمَنِي يَوْمِي هَذَا كُلُّ مَالٍ نَحَلْتُهُ عَبْدًا حَلَالٌ وَإِنِّي خَلَقْتُ عِبَادِي حُنَفَاءَ كُلَّهُمْ وَإِنَّهُمْ أَتَتْهُمْ الشَّيَاطِينُ فَاجْتَالَتْهُمْ عَنْ دِينِهِمْ وَحَرَّمَتْ عَلَيْهِمْ مَا أَحْلَلْتُ لَهُمْ وَأَمَرَتْهُمْ أَنْ يُشْرِكُوا بِي مَا لَمْ أُنْزِلْ بِهِ سُلْطَانًا (م عن عياض بن حمار)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir gün hutbesinde şöyle buyurdu: Haberiniz olsun ki, işte bu günümde Rabbim Teâlâ, bana öğrettiklerinden, sizin bilmediğiniz şeyleri size öğretmemi bana emredip buyurdu ki: ″Kullarımdan herhangi bir kula verdiğim her mal, o kul için helâldir. Ben, kullarımı Hanifler olarak (İslâm üzere) yarattım. Şeytanlar onlara geldi de, onları dinlerinden çevirdi. Benim onlara helâl kıldığım şeyleri onlara haram kıldı. Hakkında hiçbir delil indirmediğim şeyleri Bana ortak koşmalarını da onlara yine şeytanlar emretti (onlar da, nefislerine hoş geldiği için hemen şeytana tâbi oldular)…″[1]

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Ve onlara emrederim de Allah’ın yaratışını değiştirirler″ diye buyrulmaktadır. Burada geçen Allah’ın yaratışından maksat, Allah’ın dînidir. Zîrâ diğer bir âyet, bu âyetteki; ″Allah’ın yaratışından maksadın, Allah’ın dîni olduğunu ifade etmektedir ki, o âyet de şudur:Ey Resûlüm! Hakka yönelerek yüzünü dosdoğru bir şekilde dîne çevir. Bu, Allah’u Teâlâ’nın insanlara verdiği bir fıtrattır…″[2]

Allah’u Teâlâ bu âyetlerde, şeytanın emirlerini tutup onu kendine dost edinenlerin çok büyük zarara uğrayacaklarını, beyan ediyor. Çünkü Cennetteki nasibini elden kaçırmak, şeytanla beraber Cehenneme girmek, çok büyük zarar ve ziyandır. Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ إِلَّا لَهُ مَنْزِلَانِ مَنْزِلٌ فِي الْجَنَّةِ وَمَنْزِلٌ فِي النَّارِ فَإِذَا مَاتَ فَدَخَلَ النَّارَ وَرِثَ أَهْلُ الْجَنَّةِ مَنْزِلَهُ فَذَلِكَ قَوْلُهُ تَعَالَى {أُولَئِكَ هُمْ الْوَارِثُونَ} (ه عن ابى هريرة)

″Her bir kimse için, biri Cennette biri de Cehennemde olmak üzere iki makam vardır. Bir adam ölüp de Cehenneme girdiği zaman, Cennet halkı o kimsenin Cennetteki makamına vâris olur. İşte Cennet ehlinin, Cehennemlik olanların Cennetteki makamlarına vâris olmaları, Allah’u Teâlâ’nın: ″İşte vâris olanlar bunlardır″[3] diye geçen buyruğunun vurguladığı bir hükümdür.″[4]


[1] Sahih-i Müslim, Cennet 16 (63).

[2] Sûre-i Rûm, Âyet 30.

[3] Sûre-i Mü’minûn, Âyet 10.

[4] Sünen-i İbn-i Mâce, Zühd 39.