HİCR SÛRESİ

﴿ وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجًا وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ ﴿١٦﴾ وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ ﴿١٧﴾ اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ ﴿١٨﴾

16-18. Şüphesiz Biz, semâda burçlar yarattık ve ibretle bakanlar için onu süsledik.* Onu, kovulmuş her şeytandan koruduk.* O şeytanlardan kulak hırsızlığı edene de, apaçık bir ateş alevi yetişti.

İzah: Âyet-i Kerîme’de geçen burçlardan maksat, İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’ya göre, ″Semâda var olan ve korunan köşklerdir.″

Yine İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ der ki:

″Önceleri şeytanlar, semâya çıkmaktan engellen­miyordu. O bakımdan semâya giriyor ve oradan aldıkları haberleri kâhin­lere telkin ediyorlardı. Kâhinler de bu aldıkları kelimelere yalan ka­tarak bunları yeryüzündekilere anlatıyorlardı. Bu kelimelerin birisi hak ise, do­kuzu bâtıl idi.″

Şeytanlar, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’den önce, göğe çıkarak kulak hırsızlığı yaparlardı. Yani gökteki meleklerin konuşmalarını dinlerler ve yeryüzüne gelerek bu haberleri kâhinlere söylerlerdi. Böylece kâhinler de olacak bâzı şeylerden haberdar olurlardı. Firavun’un kâhinlere benim helâkime sebep kim olur? diye sorması üzerine, onlar bu sene içinde doğacak bir erkek çocuk diye, Hz. Mûsâ’nın doğacağını bilmişlerdi. Yine aynı şekilde Nemrut, Hz. İbrâhim’in doğacağını kâhinler vâsıtasıyla bilmişti. Ancak Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in gelmesiyle, Allah, apaçık bir ateş parçası ile bu kulak hırsızlığı yapan şeytanların kovalanmasını emretti. Böylece şeytanlar, kulak hırsızlığı yapamaz oldu.

Bu husus Âmir eş-Şa’bî Radiyallâhu anhu’dan nakledilen rivâyette, şöyle anlatılmaktadır:

لَمَّا بُعِثَ النَّبِيّ صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رُجِمَتْ الشَّيَاطِين بِنُجُومٍ لَمْ تَكُنْ تُرْجَم بِهَا قَبْل فَأَتَوْا عَبْد يَالِيل بْن عَمْرو الثَّقَفِيّ فَقَالُوا: إِنَّ النَّاس قَدْ فَزِعُوا وَقَدْ أَعْتَقُوا رَقِيقهمْ وَسَيَّبُوا أَنْعَامهمْ لِمَا رَأَوْا فِي النُّجُوم. فَقَالَ لَهُمْ وَكَانَ رَجُلًا أَعْمَى: لَا تَعْجَلُوا وَانْظُرُوا فَإِنْ كَانَتْ النُّجُوم الَّتِي تُعْرَف فَهِيَ عِنْد فِنَاء النَّاس وَإِنْ كَانَتْ لَا تُعْرَف فَهِيَ مِنْ حَدَث. فَنَظَرُوا فَإِذَا هِيَ نُجُوم لَا تُعْرَف فَقَالُوا: هَذَا مِنْ حَدَث. فَلَمْ يَلْبَثُوا حَتَّى سَمِعُوا بِالنَّبِيِّ صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن عامر الشعبى(

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Peygamber olarak gönderil­diğinde şeytanlar daha önceden kendileriyle taşlanıp kovulmadıkları yıldız­larla taşlanır oldular. Gökten haber alınamayınca, o zamandaki bâzı Araplar, Sakifli Yâlil b. Amr’a gidip şöyle dediler: ″Bâzı insanlar korku ve dehşete kapıldılar, kölelerini azat ettiler, de­velerini serbest ve sahipsiz saldılar. Buna sebep ise yıldızlarda gördükleri du­rum olmuştur.″ Yâlil b. Amr, akıllı ve âmâ bir adam idi. Onlara şöyle dedi: ″Acele etmeyin ve durumu tetkik edin. Eğer bu bilinen yıldızlar ise, artık insanların yok oluşlarının zamanı yakın demektir. Eğer bilinen yıldızlar değil ise bu, meydana gelen bir olaydan ötürüdür. Durumu incelemeye başladılar. Bilinen yıldızla­rın kaymadığını gördüler.″ Bu sefer: ″Bu, meydana gelen bir olay dolayısıyladır″ dediler. Aradan fazla bir zaman geçmeden Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Peygamberliğini açıkladığını işittiler.[1]

İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ da şöyle anlatmıştır:

فَقَالَ إِبْلِيس لَقَدْ حَدَثَ فِي الْأَرْض الْيَوْم حَدَث فَأْتُونِي مِنْ تُرْبَة كُلّ أَرْض فَأَتَوْهُ بِهَا فَجَعَلَ يَشُمّهَا فَلَمَّا شَمَّ تُرْبَة مَكَّة قَالَ مِنْ هَاهُنَا جَاءَ الْحَدَثُ فَنَصَتُوا فَإِذَا رَسُول اللّٰه صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ بُعِثَ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن ابن عباس(

Gökten haber almalarının engellenmesi üzerine İblis şöyle dedi: ″Yemin ederim ki, bugün semâda önem­li bir olay meydana gelmiş olmalıdır. Bana yerin her tarafından toprak geti­rin. Ona yerin toprağından getirdiler, toprakları koklamaya başladı. Mekke toprağını koklayınca, ″işte bu önemli olay burada olmuştur″ dedi. Olanlara kulak kabarttılar, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in Peygamber olarak gönderilmiş olduğunu anladılar.[2]

Yine cinlere de semâya çıkarak kulak hırsızlığı yapmalarının yasaklanması hakkında da Sûre-i Cin, Âyet 8-10’a bakınız.


[1] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 10, s. 12.

[2] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 14, s. 297.