MÂİDE SÛRESİ

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿٨﴾

8. Ey îman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir kavme olan düşmanlığınız sizi adâletten menetmesin. Âdil olun. Çünkü o, takvâya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’u Teâlâ, yaptıklarınızdan haberdardır.

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ ﴿١٠٦﴾

106. Ey îman edenler! Sizden biri, ölüm döşeğinde vasiyet edeceği vakit, sizden adâlet sahibi iki şâhit tutun. Şâyet sefer hâlinde bulunur ve vasiyet anında Müslüman şâhit bulamazsanız, kendi dîninizden olmayan diğer iki kimseyi şâhit tutun. Eğer o gayr-i müslimlerin şâhitliğine güvenemezseniz, onları bekletin ve ikindi namazından sonra onlar da, ″Şâhitlik edeceğimiz kimse, akrabamızdan olsa bile hakkı bırakıp da farz olan şâhitliği dünyâ menfaati için gizlemeyiz; gizlersek, elbette günahkârlardan oluruz!″ diye yemin etsinler.

İzah: Âyet-i Kerîme’de, belli olan bir namazdan bahsedilmektedir. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Aclan kabilesinden olan iki kimseye ikindi namazından sonra ″Lânetleşme″ yemi­ni ettirmiştir. Bu da göstermektedir ki, Müslümanların namazında yemin ettirme vakti olarak seçilen namaz, ikindi namazıdır. İşte bundan dolayı bu âyetin metninde geçen ″Namaz″ ifadesine, ″İkindi namazı″ diye mânâ verilmiştir. Sa’bi, Said b. Cübeyr ve İbrâhim en-Nehâi Hazretlerine göre de buradaki namazdan maksat, ikindi namazıdır. Çünkü Ebû Mûsâ el-Eş’arî Radiyallâhu anhu, gayr-i müslim olan iki vekili, ikindi namazından sonra yemin ettirmiştir.

﴿ فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْمًا فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذ۪ينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ لَشَهَادَتُنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿١٠٧﴾ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ ﴿١٠٨﴾

107-108. Bunlar yemin ettikten sonra, yalan yere yemin ettikleri anlaşılırsa, önceki iki şâhidin yerine, haksızlığa uğramış olan vârislerden iki kişi, ″Vallâhi! Bizim şâhitliğimiz, onların şâhitliklerinden daha doğrudur. Yeminimizde hak ve hakikati aşmadık. Aştıysak, elbette zâlimlerden oluruz!″ diye yemin etsinler.* Bu usul, şâhitliklerini gerektiği gibi yapmaları yahut yaptıkları yeminden sonra yeminlerinin reddedilmesinden korkmaları için en iyi yoldur. Al­lah’tan korkun ve emirlerini dinleyin. Allah’u Teâlâ, fâsıklar topluluğuna hidâyet etmez.

İzah: Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu hâdise nakledilmiştir:

Temim b. Evs ed-Dâri ile Adiy b. Yezid Hristiyan iken (Müslüman olmadan önce), Amr b. el-As’ın kölesi ve Müslüman olan Budeyl b. Ebî Meryem yanlarında olduğu halde, ticaret için Şam’a gittiler. Şam’a ulaştıklarında, Budeyl hastalandı. Her neyi varsa hepsini arkadaşlarından habersiz bir kâğıda yazıp, onu da eşyasının arasına koyduktan sonra, arkadaşlarına; kendisi vefât ettikten sonra eşyasını götürüp ailesine teslim etmeleri için vasiyet etti.

Vefâtından sonra arkadaşları eşyasını karıştırdılar ve eşya arasında gördükleri üç yüz miskal ağırlığında, üzeri altın ile kaplı olan gümüş bir kabı aldılar. Kalan diğer eşyayı da götürüp Budeyl’in ailesine teslim ettiler.

Budeyl’in ailesi o eşyaları karıştırınca, o yazıyı buldular ve gümüş kabın noksan olduğunu anladılar. Bunu Temim ile Adiy’den istediler. İnkârları üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e şikâyet ettiler. İnkârlarında ısrar edince, hıyânet etmediklerine dair onlara yemin ettirildi.

Bir müddet sonra, Budeyl’in vârisleri o kabı Mekke’de buldular. Sahibi, onu Temim ile Adiy’den satın aldığını söyleyince, tekrar Temim ile Adiy’e müracaat ettiler. Onlar, bu kabı ölenin sattığını iddia ettiler. Halbuki evvelce, mîrasçımız malından bir şey sattı mı? diye sordukları zaman da, satmadığını söylemişlerdi. Bu sefer sözlerini ispat edemediler.

Tekrar Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e müracaat olundu. Vârislerden ikisi Temim ile Adiy’in hâin ve yeminlerinde yalancı olduklarına yemin edip kabı aldılar. İşte Sûre-i Mâide, Âyet 106-108’in nüzul sebebi bu olaydır.[1]


[1] Bakınız: Sahih-i Buhârî, Vesâyâ 27; Nûr’ul-Beyan, c. 1, s. 241.