AHZÂB SÛRESİ

﴿ يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ اُمَتِّعْكُنَّ وَاُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَم۪يلًا ﴿٢٨﴾ وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿٢٩﴾

28-29. Ey Peygamber! Zevcelerine de ki: ″Eğer dünyâ hayatını ve ziynetini istiyorsanız, gelin haklarınızı verip sizi güzellikle boşayayım.* Eğer Allah’ı, Resûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, şüphesiz Allah’u Teâlâ, içinizden muhsin olanlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

İzah: Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Allah’u Teâlâ’dan fakirliği istedi ve ″Bir gün tok, bir gün aç kalayım″ diye duâ etti. Bu sebeple bir gün oruç tutar ve bir gün yerdi. Pazartesi ve perşembe günlerinde de oruç tutar ve böylece senenin yarısından fazlasını oruçlu geçirirdi. Ashâb-ı Suffa’nın yaşantısı gibi yaşamayı severdi. Daha sonra kâfirlerle yapılan savaşlar neticesinde çok sayıda ganîmet ve ziynet eşyası gelir. Bunları da Ashâbına dağıtırdı. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in hanımları da, bu ziynet eşyalarına bakıp imrendiler ve kendileri de bunlardan talep ettiler. Hattâ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e küserek akşama kadar onunla ayrı kaldıkları olurdu. İşte bunun üzerine Ahzab Sûresi’nde geçen bu âyetler nâzil olunca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, hanımlarına; ″İsterseniz istediğiniz ziynetlerden verip sizi bırakayım″ dedi. Fakat Allah’ı, Resûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, Allah size çok büyük mükâfat verecektir, diye de hanımlarına nasihatte bulundu.

Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ, bu âyetler hakkında şöyle anlatmıştır:

لَمَّا أُمِرَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِتَخْيِيرِ أَزْوَاجِهِ بَدَأَ بِي فَقَالَ يَا عَائِشَةُ إِنِّي ذَاكِرٌ لَكِ أَمْرًا فَلَا عَلَيْكِ أَنْ لَا تَسْتَعْجِلِي حَتَّى تَسْتَأْمِرِي أَبَوَيْكِ قَالَتْ وَقَدْ عَلِمَ أَنَّ أَبَوَايَ لَمْ يَكُونَا لِيَأْمُرَانِي بِفِرَاقِهِ قَالَتْ ثُمَّ قَالَ إِنَّ اللّٰهَ تَعَالَى يَقُولُ {يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ حَتَّى بَلَغَ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا} فَقُلْتُ فِي أَيِّ هَذَا أَسْتَأْمِرُ أَبَوَيَّ فَإِنِّي أُرِيدُ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْآخِرَةَ وَفَعَلَ أَزْوَاجُ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلَ مَا فَعَلْتُ (ت عن عائشة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e, hanımlarına kendisiyle beraber kalıp kalmamakta serbest olduklarını tebliğ etme emri gelince o, benden başladı ve şöyle dedi:

- Yâ Âişe! Ben sana bir şey söyleyeceğim. Baban ve annenle istişâre etmeden önce acele olarak cevap vermen gerekmez. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, babamın ve annemin, benim ken­disinden ayrılmamı istemeyeceklerini çok iyi biliyordu. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem sözüne devamla: Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu dedi ve Ey Peygamber! Zevcelerine de ki: ″Eğer dünyâ hayatını ve ziynetini istiyorsanız, gelin haklarınızı verip sizi güzellikle boşayayım.* Eğer Allah’ı, Resûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, şüphesiz Allah’u Teâlâ, içinizden muhsin olanlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.″ mealindeki Sûre-i Ahzâb, Âyet 28-29’u okudu. Bunun üzerine dedim ki: ″Ben, hangi hu­susta babam ve annemle istişâre edeyim? Ben, Allah’ı, Resûlünü ve âhiret yur­dunu istiyorum.″ Sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in diğer hanımları da aynen benim gibi yaptılar.[1]

Yine bu konu hakkında geniş bilgi için Sûre-i Tahrîm, Âyet 1 ve izahına bakınız.

﴿ يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا ﴿٣٠﴾ وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَر۪يمًا ﴿٣١﴾

30-31. Ey Peygamberin zevceleri! Sizden her kim çirkinliği açık olan büyük bir günah işlerse, onun cezâsı iki kat olur. Bu, Allah’a göre çok kolaydır.* Sizden her kim de Allah’a ve Resûlüne itaatte devam eder ve sâlih amelde bulunursa, ona da mükâfatını iki kat veririz ve onun için fazla olarak bol rızık da hazırladık.

İzah: Allah’u Teâlâ, Resûlü Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i yaratılan bütün varlıklardan üstün kılmıştır. Onun hürmetine hanımlarını da bütün insanlardan farklı kılmıştır. Bu âyetlerde de geçtiği gibi, onların işledikleri bir günah diğer insanların işlediği aynı günahın iki katı ile cezâlandırılacağı, yaptıkları iyi bir amelin de diğer insanların yaptığı aynı amelin iki katı ile ödüllendirileceği ve fazladan da çok hayır verileceği beyan edilmektedir.

Peygamberimizin Ashâbının ve akrabalarının Allah tarafından seçilerek diğer insanlardan üstün kılındığı ile ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰهَ اخْتَارَنِي وَاخْتَارَ لِي أَصْحَابًا فَجَعَلَ لِي بَيْنَهُمْ وُزَرَاءَ وَأَنْصَارًا، وَأَصْهَارًا فَمَنْ سَبَّهُمْ فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ لَا يُقْبَلُ مِنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَرْفٌ وَلَا عَدْلٌ (طب ك عن عويم بن ساعدة)

″Şüphesiz Allah’u Teâlâ, Beni seçti ve Benim için de Ashâbımı seçti. Onlardan bâzılarını Bana vezir, yardımcı ve akraba yaptı. Onlara kim söverse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Mahşer gününde onun (dünyâda iken yaptığı) hiçbir ameli kabul edilmez.″[2]

30-31. Ey Peygamberin zevceleri! Sizden her kim çirkinliği açık olan büyük bir günah işlerse, onun cezâsı iki kat olur. Bu, Allah’a göre çok kolaydır.* Sizden her kim de Allah’a ve Resûlüne itaatte devam eder ve sâlih amelde bulunursa, ona da mükâfatını iki kat veririz ve onun için fazla olarak bol rızık da hazırladık.

İzah: Allah’u Teâlâ, Resûlü Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i yaratılan bütün varlıklardan üstün kılmıştır. Onun hürmetine hanımlarını da bütün insanlardan farklı kılmıştır. Bu âyetlerde de geçtiği gibi, onların işledikleri bir günah diğer insanların işlediği aynı günahın iki katı ile cezâlandırılacağı, yaptıkları iyi bir amelin de diğer insanların yaptığı aynı amelin iki katı ile ödüllendirileceği ve fazladan da çok hayır verileceği beyan edilmektedir.

Peygamberimizin Ashâbının ve akrabalarının Allah tarafından seçilerek diğer insanlardan üstün kılındığı ile ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰهَ اخْتَارَنِي وَاخْتَارَ لِي أَصْحَابًا فَجَعَلَ لِي بَيْنَهُمْ وُزَرَاءَ وَأَنْصَارًا، وَأَصْهَارًا فَمَنْ سَبَّهُمْ فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ لَا يُقْبَلُ مِنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ صَرْفٌ وَلَا عَدْلٌ (طب ك عن عويم بن ساعدة)

″Şüphesiz Allah’u Teâlâ, Beni seçti ve Benim için de Ashâbımı seçti. Onlardan bâzılarını Bana vezir, yardımcı ve akraba yaptı. Onlara kim söverse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Mahşer gününde onun (dünyâda iken yaptığı) hiçbir ameli kabul edilmez.″[3]

﴿ يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَاَحَدٍ مِنَ النِّسَٓاءِ اِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذ۪ي ف۪ي قَلْبِه۪ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًاۚ ﴿٣٢﴾

32. Ey Peygamberin zevceleri! Siz başka kadınlar gibi değilsiniz. Takvâ sahibi olmak istiyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) konuşurken hoş bir edâ ile konuş­mayın ki, kalbinde hastalık olan kimse size karşı ümide kapılmasın. Siz konuştuğunuz vakit, uygun (yanlış düşüncelere sebebiyet vermeyecek) bir tarzda konuşun.

﴿ وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يرًاۚ ﴿٣٣﴾

33. Ve evlerinizde oturun. Câhiliye zamanındaki gibi câzibenizi göstermek için süslenerek dışarı çıkmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin Ehl-i Beyti! Çünkü Allah’u Teâlâ, sizi günah ve kötülüklerden arındırıp tertemiz yapmak ister.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme hakkında Ümmü Seleme Radiyallâhu anhâ şu hâdiseyi anlatmaktadır:

رَبِيبِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ {إِنَّمَا يُرِيدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا} فِي بَيْتِ أُمِّ سَلَمَةَ فَدَعَا فَاطِمَةَ وَحَسَنًا وَحُسَيْنًا فَجَلَّلَهُمْ بِكِسَاءٍ وَعَلِيٌّ خَلْفَ ظَهْرِهِ فَجَلَّلَهُ بِكِسَاءٍ ثُمَّ قَالَ اللّٰهُمَّ هَؤُلَاءِ أَهْلُ بَيْتِي فَأَذْهِبْ عَنْهُمْ الرِّجْسَ وَطَهِّرْهُمْ تَطْهِيرًا قَالَتْ أُمُّ سَلَمَةَ وَأَنَا مَعَهُمْ يَا نَبِيَّ اللّٰهِ قَالَ أَنْتِ عَلَى مَكَانِكِ وَأَنْتِ عَلَى خَيْرٍ (ت عن ام سلمة)

Ben, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kapısında iken, ″Ey Peygamberin Ehl-i Beyti! Çünkü Allah’u Teâlâ, sizi günah ve kötülüklerden arındırıp tertemiz yapmak ister″ diye geçen Sûre-i Ahzâb, Âyet 33 nâzil oldu. Evde Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve ″Allah’ım! Bunlar, Ehl-i Beytimdir. Bunlardan günahı gider ve onları tertemiz eyle″ diye buyurdu. Ümmü Seleme Radiyallâhu anhâ: ″Yâ Resûlallah! Ben, Ehl-i Beytten değil miyim?″ dedim. Bana: ″Sen yerinde dur. Sen zâten hayırdasın; Resûlullah’ın zevcesisin″ buyurdu.[4]

Yine bu Âyet-i Kerîme hakkında Enes Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَمُرُّ بِبَابِ فَاطِمَةَ سِتَّةَ أَشْهُرٍ إِذَا خَرَجَ إِلَى صَلَاةِ الْفَجْرِ يَقُولُ الصَّلَاةَ يَا أَهْلَ الْبَيْتِ {إِنَّمَا يُرِيدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا} (ت عن انس بن مالك)

Sûre-i Ahzâb, Âyet 33 indiği zaman, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, sabah namazına giderken altı aya yakın bir müddet, Hz. Fatıma’nın kapısına uğrayıp, ″Namaza, Ey Peygamberin Ehl-i Beyti! Çünkü Allah, sizi günah ve kötülüklerden arındırıp tertemiz yapmak ister″ diye buyurdu.[5]

Ehl-i Beyti sevmek hakkında Hz. Ali Kerremallâhu veche şu Hadis-i Şerif’i nakletmiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَخَذَ بِيَدِ حَسَنٍ وَحُسَيْنٍ فَقَالَ مَنْ أَحَبَّنِي وَأَحَبَّ هَذَيْنِ وَأَبَاهُمَا وَأُمَّهُمَا كَانَ مَعِي فِي دَرَجَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ (ت حم عن على)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in elinden tuttu ve şöyle buyurdu:″Kim beni sever ve bu iki çocuğu, bunların babalarını ve annelerini severse, mahşer günü yüksek derecelerle benimle birlikte olacaktır.″[6]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ لِكُلِّ بَنِي أَبٍ عُصْبَةً يَنْتَمُونَ إِلَيْهَا إِلا وَلَدَ فَاطِمَةَ فَأَنَا وَلِيُّهُمْ وَأَنَا عُصْبَتُهُمْ وَهُمْ عِتْرَتِي خُلِقُوا مِنْ طِينَتِي وَيْلٌ لِلْمُكَذِّبِينَ بِفَضْلِهِمْ مَنْ أَحَبَّهُمْ أَحَبَّهُ اللّٰهُ وَمَنْ أَبْغَضَهُمْ أَبْغَضَهُ اللّٰهُ (ك وابن عساكر عن جابر)

″Her baba evlâdının kök sülâlesi vardır, nesebi onunla sona erer. Yalnız Hz. Fâtıma’nın sülâlesi bana çeker. Bunlar, Ehl-i Beytimdir. Benim hamurumdandır. Veyl,[7] onların faziletini inkâr edenleredir. Onlara muhabbet edene, Allah muhabbet eder. Onlara buğz edene Allah da buğzeder.″[8]

﴿ وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلٰى ف۪ي بُيُوتِكُنَّ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ وَالْحِكْمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَط۪يفًا خَب۪يرًا۟ ﴿٣٤﴾

34. Ve evlerinizde Allah’ın âyetlerinden ve hikmetten okunanları zikredin. Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, lütfu bol olandır ve her şeyden haberdardır.

İzah: Ey Peygamberin eşleri! Evlerinizde Resûlü Ekrem vâsıtasıyla Kur’ân-ı Kerîm’den ve hikmetten yani Resûlü Ekrem’in sünnetinden, Hadis-i Şerif’lerden okunanları hatırlayın; kendi nefislerinizde onları güzelce düşünün ve onları başkalarına da nasihat edin. Şüphesiz ki Allah’u Teâlâ, lütfu bol olandır; hakkınızda lütuf ve yardımı çoktur, o sâyededir ki, öyle bir Yüce Peygamber’in ailesinden bulunmak şerefine nâil bulunuyor-sunuz. Ve Allah’u Teâlâ her şeyden haberdardır; sizin de bütün hal ve hareketleriniz Allah katında tamamen malûmdur, demektir.

﴿ يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَحْلَلْنَا لَكَ اَزْوَاجَكَ الّٰت۪ٓي اٰتَيْتَ اُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ مِمَّٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ الّٰت۪ي هَاجَرْنَ مَعَكَۘ وَامْرَاَةً مُؤْمِنَةً اِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ اِنْ اَرَادَ النَّبِيُّ اَنْ يَسْتَنْكِحَهَاۗ خَالِصَةً لَكَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ قَدْ عَلِمْنَا مَا فَرَضْنَا عَلَيْهِمْ ف۪ٓي اَزْوَاجِهِمْ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ لِكَيْلَا يَكُونَ عَلَيْكَ حَرَجٌۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿٥٠﴾

50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah’u Teâlâ’nın sana ganîmet olarak verdiği câriyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını sana helâl kıldık. Eğer Mü’min bir kadın, kendisini Peygambere bağışlar ve Peygamber de onu nikâhlamak isterse, bunu da sana helâl kıldık. Bu hüküm, Mü’minlerden ayrı olarak sâdece sana mahsustur. Mü’minlere, zevceleri ve sahip oldukları câriyeleri hakkında neleri farz kıldığımızı elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana güçlük olmaması içindir. Allah’u Teâlâ çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

İzah: Bu âyetin nüzul sebebine dair Peygamber Efendimizin amcası olan Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hâniden şöyle nakledilmiştir:

خَطَبَنِي رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَاعْتَذَرْتُ إِلَيْهِ فَعَذَرَنِي ثُمَّ أَنْزَلَ اللّٰهُ تَعَالَى {إِنَّا أَحْلَلْنَا لَكَ أَزْوَاجَكَ اللَّاتِي آتَيْتَ أُجُورَهُنَّ وَمَا مَلَكَتْ يَمِينُكَ مِمَّا أَفَاءَ اللّٰهُ عَلَيْكَ وَبَنَاتِ عَمِّكَ وَبَنَاتِ عَمَّاتِكَ وَبَنَاتِ خَالِكَ وَبَنَاتِ خَالَاتِكَ اللَّاتِي هَاجَرْنَ مَعَكَ وَامْرَأَةً مُؤْمِنَةً إِنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِلنَّبِيِّ} الْآيَةَ قَالَتْ فَلَمْ أَكُنْ أَحِلُّ لَهُ لِأَنِّي لَمْ أُهَاجِرْ كُنْتُ مِنْ الطُّلَقَاءِ (ت أم هانئ بنت أبي طالب)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bana talib oldu. Ancak ben ona özür be­yan ettim, o da benim özrümü kabul etti. Daha sonra Allah’u Teâlâ: ″Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah’u Teâlâ’nın sana ganîmet olarak verdiği câriyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını sana helâl kıldık…″ diye devam eden Sûre-i Ahzâb, Âyet 50’yi indirdi. Ümmü Hâni dedi ki: ″Artık ona helâl olmuyordum, çünkü ben hicret etmemiştim. Ben Mekke’nin fethinde serbest bırakılanlardanım.″[9]

﴿ تُرْج۪ي مَنْ تَشَٓاءُ مِنْهُنَّ وَتُـْٔو۪ٓي اِلَيْكَ مَنْ تَشَٓاءُۜ وَمَنِ ابْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ تَقَرَّ اَعْيُنُهُنَّ وَلَا يَحْزَنَّ وَيَرْضَيْنَ بِمَٓا اٰتَيْتَهُنَّ كُلُّهُنَّۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا ف۪ي قُلُوبِكُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَل۪يمًا ﴿٥١﴾

51. Ey Resûlüm! Onlardan (zevcelerinden) dilediğini geri bırakırsın ve dilediğini kendi yanına alabilirsin. Geri bıraktığından da kimi istersen yanına alabilirsin, bunda sana bir günah yoktur. Sana verilen bu seçme hakkı, zevcelerinin gözlerinin aydın olmalarına ve mahzun olmamalarına ve haklarında ne yaparsan cümlesine rızâ göstermelerine daha uygundur. Allah’u Teâlâ, kalplerinizde olanı bilir. Allah’u Teâlâ her şeyi bilendir, Halîm’dir (cezâ vermekte acele etmez).

İzah: Bu âyet hakkında Hz. Âişe annemiz şöyle buyurmuştur:

كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَسْتَأْذِنُنَا إِذَا كَانَ فِي يَوْمِ الْمَرْأَةِ مِنَّا بَعْدَ مَا نَزَلَتْ {تُرْجِي مَنْ تَشَاءُ مِنْهُنَّ وَتُؤْوِي إِلَيْكَ مَنْ تَشَاءُ} فَقَالَتْ لَهَا مُعَاذَةُ فَمَا كُنْتِ تَقُولِينَ لِرَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا اسْتَأْذَنَكِ قَالَتْ كُنْتُ أَقُولُ إِنْ كَانَ ذَاكَ إِلَيَّ لَمْ أُوثِرْ أَحَدًا عَلَى نَفْسِي (م عن عائشة)

Ey Resûlüm! Onlardan (zevcelerinden) dilediğini geri bırakırsın ve dilediğini kendi yanına alabilirsin…″ diye devam eden Sûre-i Ahzâb, Âyet 51 nâzil olduktan sonra, bizim nöbetimizde başka bir eşiyle beraber kalmak istediğinde, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bizden izin isterdi. Muâze Radiyallâhu anhâ ekledi: Hz. Âişe’ye, ″Senden izin istediğinde, sen ne derdin? ″diye sorduğumda, Hz. Âişe, ″Eğer bu iş bana kalmış olsaydı, yanında benden başka kadının olmasını tercih etmezdim dedim″ karşılığını verdi.[10]

﴿ لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يبًا۟ ﴿٥٢﴾

52. Ey Habîbim! Artık bundan sonra senin için başka kadınlarla evlenmek helâl değildir. Gü­zellikleri hoşuna gitse de bunları başka zevceler ile değiştirmek de helâl değildir. Ancak sahip olduğun câriyeler müstesnâ. Allah’u Teâlâ her şeyi gözetleyendir.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme nâzil olduğu vakit, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in dokuz hanımı vardı. Bu hüküm, Resûlü Ekrem’in zâtına mahsustur. Yoksa ümmeti aynı anda dörtten fazlası ile evlenemez.

Katâde Hazretlerinden nakledildiğine göre, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem vefât ettiğinde, nikâhı altında dokuz ha­nımı vardı. Bunlar: Âişe, Hafsa, Ümmü Habîbe, Sevde, Ümmü Seleme, Meymûne, Zeyneb bint-i Cahş, Cüveyriye ve Sa­fiyye Radiyallâhu anhum.

﴿ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ اِلَّٓا اَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ اِلٰى طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِر۪ينَ اِنٰيهُۙ وَلٰكِنْ اِذَا دُع۪يتُمْ فَادْخُلُوا فَاِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِس۪ينَ لِحَد۪يثٍۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْي۪ مِنْكُمْۘ وَاللّٰهُ لَا يَسْتَحْي۪ مِنَ الْحَقِّۜ وَاِذَا سَاَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَسْـَٔلُوهُنَّ مِنْ وَرَٓاءِ حِجَابٍۜ ذٰلِكُمْ اَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّۜ وَمَا كَانَ لَكُمْ اَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللّٰهِ وَلَٓا اَنْ تَنْكِحُٓوا اَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِه۪ٓ اَبَدًاۜ اِنَّ ذٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظ۪يمًا ﴿٥٣﴾ اِنْ تُبْدُوا شَيْـًٔا اَوْ تُخْفُوهُ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا ﴿٥٤﴾

53-54. Ey îman edenler! Peygamberin evlerine, yemeğe dâvet edilmeksi­zin girip de yemek vaktini beklemeyin. Ancak dâvet edildiğiniz zaman girin. Lâkin yemeği yer yemez dağılın, orada birbirinizle sohbete dalarak oturup kalmayın. Bu haller, Peygambere eziyet verir ve kendisi sizi çıkarmaktan utanır. Halbuki Allah’u Teâlâ, hakkı bildirmekten hayâ etmez. Peygamberin zevcelerinden bir şey sormak isterseniz, örtü arkasından sorun. Bu hâl, sizin kalbiniz için de onların kalpleri için de daha temizdir. Allah’ın Resûlüne sizin eziyet vermeniz ve kendinden sonra zevcelerini nikahlamanız ebediyyen câiz değildir. Bu haller, şüphesiz Allah katında büyük bir günahtır.* Siz bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphesiz ki Allah’u Teâlâ her şeyi hakkıyla bilendir.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’nin nüzul sebebine dair Enes Radiyallâhu anhu’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

بُنِيَ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِزَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ بِخُبْزٍ وَلَحْمٍ فَأُرْسِلْتُ عَلَى الطَّعَامِ دَاعِيًا فَيَجِيءُ قَوْمٌ فَيَأْكُلُونَ وَيَخْرُجُونَ ثُمَّ يَجِيءُ قَوْمٌ فَيَأْكُلُونَ وَيَخْرُجُونَ فَدَعَوْتُ حَتَّى مَا أَجِدُ أَحَدًا أَدْعُو فَقُلْتُ يَا نَبِيَّ اللّٰهِ مَا أَجِدُ أَحَدًا أَدْعُوهُ قَالَ ارْفَعُوا طَعَامَكُمْ وَبَقِيَ ثَلَاثَةُ رَهْطٍ يَتَحَدَّثُونَ فِي الْبَيْتِ... (خ عن انس)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, Zeyneb bint-i Cahş ile evliliğinin düğün yemeği ekmekle et idi. Ben de insanları yemeğe dâvet etmek için gönderildim. Bir grup geliyor ve yemek yiyip gidiyorlardı. Sonra onların ardından başka bir grup geli­yor, onlar da yiyorlar ve çıkıp gidiyorlardı. Ben çağıracağım kimseyi bulamayıncaya kadar cemaatin hepsini dâvet ettim. Sonra, ″Yâ Resûlallah! Artık dâvet edecek kimse kalmadı″ dedim. Peygamberimiz:″Yemek sofrasını kaldırın″ dedi. Ancak yemekten sonra üç kişilik bir grup evde kalıp konuşmaya devam ettiler. Peygamberimiz, Hz. Âişe’nin odasına kadar gitti de,″es-Selâmu aleykum ehlel-beyti ve rahmetullâh (Ey ev ahâlisi! Allah’ın selâmı ve rahmeti sizin üzerinize olsun)″ dedi. Hz. Âişe de, ″Allah’ın selâmı ve rahmeti senin üzerine de olsun, ehlini na­sıl buldun; Allah sana mübârek eylesin!″ dedi.

Peygamberimiz sırasıyla kadınların hepsini dolaşıyor ve onlara Hz. Âişe’ye söylediği sözlerin benzerini söylüyor, onlar da Peygamberimize Hz. Âişe’nin söylediği gibi sözler söylüyorlardı. Bundan sonra Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Zeyneb’in evine döndü ve bu üç kişiyi, hâlâ evde oturup konuştuklarını gördü. Peygamberimiz çok nezâket sahibi idi. Bu sebeple tekrar Hz. Âişe’nin odası tarafına çıkıp gitti. Nihâyet o üç kişinin çıkıp gittiklerini ken­disine ben mi haber verdim yahut başkası tarafından mı haber verildi hatırlamıyorum. Peygamberimiz eve geri döndü. Nihâyet ayağını kapının eşiğine koyunca, bir ayağı içeride, diğer ayağı dışarıda iken kendisiyle benim arama kapı perdesini sarkıtıp indirdi ve bu sırada bu Hicâb (Resûlü Ekrem’in hanımlarıyla örtü arkasından konuşma) âyeti nâzil oldu.[11]

Nakkaş şöyle anlatıyor: ″Allah’ın Resûlüne sizin eziyet vermeniz ve kendinden sonra zevcelerini nikahlamanız ebediyyen câiz değildir″ diye geçen Sûre-i Ahzâb, Âyet 53 nâzil olunca, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ayağa kalkıp şöyle hitap etti:

يَا مَعْشَرَ اَهْلِ الْاِيمَانِ اِنَّ اللّٰهَ تَعَالَى فَضَّلَنِى عَلَيْكُمْ تَفْضِيلًا وَفَضَّلَ نِسَائِى عَلَى نِسَائِكُمْ تَفْضِيلًا الْحَدِيثِ (الشفاء عن النقاش)

″Ey Ehl-i îman topluluğu! Muhakkak ki Allah’u Teâlâ, beni sizlere tam anlamıyla üstün kılmıştır. Hanımlarımı da, hanımlarınıza üstün kılmıştır.″[12]

Sûre-i Ahzâb, Âyet 54’te de Allah’u Teâlâ: Siz bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphesiz ki Allah’u Teâlâ her şeyi hakkıyla bilendir″ diye buyurmaktadır. Yani bilesiniz ki sizler, Sûre-i Ahzâb, Âyet 53’te geçen hususlara dair Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem ve Ehl-i Beyti hakkında âşikâr veya kötü bir zanda bulunur yahut açıktan söylerseniz, Allah’u Teâlâ bunu bilir ve cezânızı verir, demektir.

﴿ لَا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ ف۪ٓي اٰبَٓائِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓائِهِنَّ وَلَٓا اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اِخْوَانِهِنَّ وَلَٓا اَبْنَٓاءِ اَخَوَاتِهِنَّ وَلَا نِسَٓائِهِنَّ وَلَا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّۚ وَاتَّق۪ينَ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدًا ﴿٥٥﴾

55. Peygamberin zevcelerinin; babalarına, oğullarına, kardeşlerine, erkek kardeşlerinin oğullarına, kız kardeşlerinin oğullarına, Mü’min kadınlara ve sahip oldukları kölelerine görünmelerinde hiçbir günah yoktur. Ey Peygamberin zevceleri! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’u Teâlâ her şeye şâhittir.

İzah: Hicâb âyeti; Resûlü Kirâm’ın hanımları ile örtü arkasından konuşulması emredilen Sûre-i Ahzâb, Âyet 53 nâzil olunca, Peygamber Efendimizin hanımlarının babaları, kardeşleri ve yakınları Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e, ″Biz de mi onlarla örtü arkasından konuşacağız″ diye sordular. İşte bunun üzerine de bu âyet nâzil oldu.

Bu Âyeti Kerîme’de amca ve dayı belirtilmemiştir. Bunlar da baba hükmünde olduğu için, Âyet-i Kerîme’de Allah’u Teâlâ ″Babaları″ diye çoğul kullanarak bunları da dâhil etmiştir.

Yine Âyet-i Kerîme’de, Resûlü Ekrem Efendimizin hanımlarının örtü arkasından konuşmasını gerektirmeyen kişiler sayılırken, bunlardan birinin de, onların sahip oldukları köleler olduğu zikredilmiştir. Bunlardan maksat, köleler ve câriyelerdir. Bunların üzerindeki sahiplik hakkı, onların saygılı bir vaziyet almalarını gerektirir ve bunlar dâimâ hizmetle meşguldürler, onlardan tamamen kaçınabilmek zor bir durumdur. Bundan dolayı bunlar tam yabancı erkekler ve kadınlar gibi değildirler. Bununla beraber bir görüşe göre bunlardan maksat yalnız câriyelerdir. Özet olarak; bu bildirilen kimseler ile perdesiz görüşebilir, bu yasak değildir.


[1] Sahih-i Buhârî, Tefsir-i Ahzâb 1; Sahih-i Müslim, Talak 4 (22 Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kurân 33.

[2] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 13794; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 6732; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 86/7.

[3] Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 13794; Hâkim, Müstedrek, Hadis No: 6732; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 86/7.

[4] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 34, Menâkib 26.

[5] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 34.

[6] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 73; Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 543.

[7] Veyl, Cehennemde bir vâdidir. Bu hususta geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 79’un ve Sûre-i Mürselât, Âyet 8-15’in izahlarına bakınız

[8] Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 34168.

[9] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 34.

[10] Sahih-i Müslim, Talak 4 (23 Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7166.

[11] Sahih-i Buhârî Tefsir- i Ahzab 7; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 7164.

[12] Kadı İyaz, eş-Şifâ, s. 176.