FETİH SÛRESİ

﴿ اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُب۪ينًاۙ ﴿١﴾ لِيَغْفِرَ لَكَ اللّٰهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۙ ﴿٢﴾ وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْرًا عَز۪يزًا ﴿٣﴾

1-3. Ey Resûlüm! Şüphesiz Biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik.* Tâ ki Allah’u Teâlâ senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nîmetini tamamlasın ve seni doğru yola iletsin.* Ve Allah’u Teâlâ sana izzetli bir yardım ile yardımda bulunsun.

İzah: Bu âyetlerde müjdelenen fethin; Mekke’nin fethi olduğu nakledilmiştir. Bu hususta Abdullah İbn-i Mugaffal Radiyallâhu anhu şu hâdiseyi anlatır:

رَأَيْتُ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ فَتْحِمَكَّةَعَلَى نَاقَتِهِوَهُوَ يَقْرَأُ سُورَةَ الْفَتْحِ يُرَجِّعُ وَقَالَ لَوْلَا أَنْ يَجْتَمِعَ النَّاسُ حَوْلِي لَرَجَّعْتُ كَمَا رَجَّعَ (خ عبد اللّٰه بن مغفل)

Mekke’nin fethi günü Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem‘i devesi üzerinde gördüm. O, sesini işittirecek derecede yükselterek Fetih Sûresi’ni okuyordu. Râvi Muâviye der ki: ″Halkın etrafıma toplanması düşüncesi olmasaydı, Abdullah İbn-i Mugaffal’ın (Resûlü Ekrem’in okuyuşunu anlatırken) sesini yükselttiği gibi ben de yükseltirdim.″[1]

Bu fethin, Hayber’i de kapsadığına dair nakledildiğine göre; Mücemmi’ b. Câriye Radiyallâhu anhu, Kur’ân’ı ezberlemiş kişilerden birisi idi. Bu zât şöyle anlatmıştır:

Biz, Hudeybiye’de Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte hazır bulunduk. Oradan ge­ri döndüğümüzde bir de baktık ki, insanlar develerini hızlıca sürmeye koyulmuşlar. Biri diğerine: ″İnsanlara ne oluyor?″ diye sordu. ″Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e, Al­lah’u Teâlâ vahiy indirdi″ dediler. Biz de hızlıca yola koyulduk. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i Ku­ra el-Ğamim denilen yani Mekke ile Medîne arasında Hicaz taraflarında bir yerin yakının­da bulduk. İnsanlar bir araya gelip toplanınca, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem:

فَقَرَأَ عَلَيْهِمْ إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا فَقَالَ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيْ رَسُولَ اللّٰهِ وَفَتْحٌ هُوَ قَالَ أَيْ وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنَّهُ لَفَتْحٌ فَقُسِمَتْ خَيْبَرُ عَلَى أَهْلِ الْحُدَيْبِيَةِ لَمْ يُدْخِلْ مَعَهُمْ فِيهَا أَحَدًا إِلَّا مَنْ شَهِدَ الْحُدَيْبِيَةَ (حم عن مجمع بن جارية)

″Ey Resûlüm! Şüphesiz Biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik″ buyruğunu okudu. Ashâbdan bir adam: ″Yâ Resûlallah! Bu bir fetih midir?″ diye sordu, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Evet, nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, gerçekten o bir fetihtir″ diye buyurdu. Bunun sonucunda da Hayber (ganîmeti), Hudeybiye’ye katılanlara paylaştırıldı. Hudeybiye’ye katılanların dışında hiç kimse bu paylaştırılanlar arasına katılmadı.[2]

Pey­gamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem Hudeybiye’den geri döndüğünde, Hayber’e giderek orayı fethetti. Hayber’deki malları alıp döndü. O zamana kadar ellerinde bulunan silah ve teçhizattan kat kat fazlasını elde etti. Bu alınan ganîmetlerle Mekke fethedildi. Nitekim Mekke’nin fethi, Âdiyât Sûresi’nde anlatılmaktadır.

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in geçmiş ve gelecek bütün günahları affedildiği halde, yaptığı ibâdet hakkında Hz. Âişe Radiyallâhu anhâ’dan şu Hadis-i Şerif nakledilmiştir:

كَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا صَلَّى قَامَ حَتَّى تَفَطَّرَ رِجْلَاهُ قَالَتْ عَائِشَةُ يَا رَسُولَ اللّٰهِ أَتَصْنَعُ هَذَا وَقَدْ غُفِرَ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ فَقَالَ يَا عَائِشَةُ أَفَلَا أَكُونُ عَبْدًا شَكُورًا (م عن عائشة)

Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem, geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar ibâdet ederdi. Hz. Âişe: ″Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek olan günahlarını Allah’u Teâlâ bağışladığı[3] halde, niçin bu kadar ibâdet edip kendini yoruyorsun?″ deyince, buyurdu ki: ″Yâ Âişe! Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?[4]

﴿ هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًاۜ ﴿٢٨﴾

28. Dînini, bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidâyet ve hak din ile gönderen O’dur. Buna şâhit olarak da Allah yeter.

İzah: Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i doğru yola götüren açık seçik hükümlerle ve hak din olan İslâm ile gönderen O’dur. Allah’u Teâlâ Peygamberini böyle gönderdiki, İslâm ile bütün dinleri iptal etsin. Böylece yeryüzünde İslâm’dan başka din kalmasın. Allah’u Teâlâ’nın İslâm Dîni’ni diğerlerine gâlip getireceğine dair şâhit olması yeter. Başka şâhitlere ihtiyacı yok, demektir.


[1] Sahih-i Buhâri Muhtasarı, Tecrid-i Sarih, Hadis No: 1625.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14923.

[3] Bakınız: Sûre-i Fetih, Âyet 2.

[4] Sahih-i Müslim, Sıfat-ı Kıyâmet 18 (81).