ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

﴿ مَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُؤْتِيَهُ اللّٰهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا ل۪ي مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيّ۪نَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَۙ ﴿٧٩﴾ وَلَا يَأْمُرَكُمْ اَنْ تَتَّخِذُوا الْمَلٰٓئِكَةَ وَالنَّبِيّ۪نَ اَرْبَابًاۜ اَيَأْمُرُكُمْ بِالْكُفْرِ بَعْدَ اِذْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ۟ ﴿٨٠﴾

79-80. Allah’u Teâlâ’nın Peygamberlik bahşettiği, kitap ve hikmete nâil olan bir kimse, halka: ″Allah’ı bırakın da bana kul olun″ demez. Lâkin: ″Öğrenip öğrettiğiniz kitap üzere Allah’a tâbi olun″ der.* Size: ″Melekleri ve Peygamberleri Rabb edinin″ diye de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size hiç küfrü emreder mi?

İzah: İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ şöyle buyurmuştur:

Yahudi Hahamları ile Necran Hristiyanları, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in huzurun­da bir araya geldikleri zaman, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onları Müslüman olmaya dâvet etmiş, bunun üzerine Kureyza Yahudilerinden olan Ebû Râfi şöyle demiştir: ″Yâ Muhammed! Hristiyanların Hz. Îsâ’ya taptıkları gibi, bizim de sana tapmamızı mı isti­yorsun?″ Necran Hristiyanlarından Revs isminde biri de: ″Yâ Muhammed! Sen bizden kendine tapmamızı istiyor ve bizi buna mı dâvet ediyorsun?″ demiş. Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: ″Allah’u Teâlâ’nın dışında başka bir şeye ibâdet etmemizden veya onun dışında başka bir şeye ibâdet edilmesini emretme­mizden Allah’a sığınırız. Allah’u Teâlâ beni ne böyle bir şeyle göndermiş, ne de bunu ba­na emretmiştir.″ İşte bu hâdise üzerine bu âyetler nâzil olmuştur.

Yine Âyet-i Kerîme’de geçen kitap ve hikmet ilmi hakkında geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 151 ve izahına bakınız.

﴿ وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ النَّبِيّ۪نَ لَمَٓا اٰتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِه۪ وَلَتَنْصُرُنَّهُۜ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلٰى ذٰلِكُمْ اِصْر۪يۜ قَالُٓوا اَقْرَرْنَاۜ قَالَ فَاشْهَدُوا وَاَنَا۬ مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ ﴿٨١﴾ فَمَنْ تَوَلّٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٨٢﴾

81-82. Ey Habîbim! Hatırlat o vakti ki, Allah’u Teâlâ Peygamber-lerden: ″Size verilen kitap ve hikmetten sonra, size verilenleri tasdik edici olarak gelecek olan Peygambere (Muhammed Aleyhisselâm’a) îman ve yardım edeceksiniz″ diye ahid almıştı. Onlara: ″Bu ahdimi ikrar ve kabul ettiniz mi?″ diye buyurdu. Onlar da: ″Kabul ettik″ dediler. Allah’u Teâlâ da: ″Birbirinizin üzerine şâhit olun ve Ben de sizinle beraber şâhidim″ buyurdu.* Artık bu ahidden sonra, kim hakkı kabulden yüz çevirirse, işte onlar (dinden çıkmış) fâsıklardır.

İzah: Bu âyetler ile ilgili olarak İmam Ali ve İbn-i Abbas Radiyallâhu anhum şöyle buyurmuşlardır:

مَا بَعَثَ اللّٰه نَبِيًّا مِنْ الْأَنْبِيَاء إِلَّا أَخَذَ عَلَيْهِ الْمِيثَاق لَئِنْ بَعَثَ اللّٰه مُحَمَّدًا وَهُوَ حَيّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ وَلَيَنْصُرَنَّهُ وَأَمَرَهُ أَنْ يَأْخُذ الْمِيثَاق عَلَى أُمَّته لَئِنْ بُعِثَ مُحَمَّد وَهُمْ أَحْيَاء لَيُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَيَنْصُرَنّه (ابن كثير، التفسير القران العظيم عن على وبن عباس)

″Allah’u Teâlâ, gönderdiği Peygamberlerin hepsinden ahid almıştır ki, onlar hayatta iken Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem gönderilirse, ona îman edip yardım etsinler. Ümmetlerinden de, onlar hayatta iken Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem gönderilirse, ona îman edip yardım edeceklerine dair ahid alsınlar.″[1]

Bu hususta Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu, şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

قَالُوا يَا رَسُولَ اللّٰهِ مَتَى وَجَبَتْ لَكَ النُّبُوَّةُ؟ قَالَ وَآدَمُ بَيْنَ الرُّوحِ وَالْجَسَدِ (ت عن ابى هريرة طب عن ميسرة الفجر)

″Yâ Resûlallah! Senin Peygamberliğin ne zaman kesinleşti?″ diye sorulduğunda, buyurdu ki: ″Âdem, ruh ile ceset arasında iken ben Peygamberdim.″[2]

Ebu’d-Derdâ Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te de şöyle anlatılmaktadır:

Hz. Ömer, elinde Tevrat’tan bâzı bölümlerle Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelip dedi ki: ″Yâ Resûlallah! İşte, Zuraykoğullarından bir arkadaşımdan alıp getirdiğim Tevrat’tan bâzı bölümler.″ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine rüyâsında ezan kendisine okunan Hz. Abdullah b. Zeyd şöyle dedi: ″Allah aklını başından mı aldı? Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’in rengine bak, nasıl kızardı?″ Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle demekten kendini alamadı: ″Rabb olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, Peygamber olarak Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’i önder olarak Kur’ân’ı kabul edip hoşnut olduk.″ Bunun üzerine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem çok memnun oldu, üzüntüsü gitti ve şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ كَانَ مُوسَى بَيْنَ أَظْهُرِكُمْ ثُمَّ تَبَعْتُمُوهُ وَتَرَكْتُمُونِى لَضَلَلْتُمْ ضَلَالًا بَعِيدًا اَنْتُمْ حَظِّى مِنَ الْاُمَمِ وَاَنَا حَظُّكُمْ مِنَ الْاَنْبِيَاءِ (طب عن ابى الدرداء)

″Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ aranızda olup da beni terk edip ona uysaydınız, apaçık bir sapıklığa düşerdiniz. Ümmetler içinde en şanslı ümmet sizsiniz, Peygamberler içinde en şanslı Peygamber de benim.″[3]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, Hz. Ömer Radiyallâhu anhu’ya şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلَّا أَنْ يَتَّبِعَنِي (حم عن جابر بن عبد اللّٰه(

″Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şâyet İmran oğlu Mûsâ Aleyhisselâm hayatta olsaydı, onun için dahi, bana tâbi olmaktan başka yapacak bir şey olamazdı.″[4]

Yine bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

لا تَسْأَلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ عَنْ شَيْءٍ، فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ يُخْبِرُوكُمْ بِالصِّدْقِ فَتُكَذِّبُوهُمْ أَوْ يُخْبِرُوكُمْ بِالْكَذِبِ فَتُصَدِّقُوهُمْ عَلَيْكُمْ بِالْقُرْآنِ فَإِنَّهُ فِيهِ نَبَأُ مَا قَبْلَكُمْ وَخَبَرُ مَا بَعْدَكُمْ وَفَصْلُ مَا بَيْنَكُمْ (كر عن ابن مسعود(

″Ehl-i Kitab’a bir şey sormayın. Korkarım ki, size doğruyu söylerler de siz yalanlarsınız yahut yalan haber verirlerde doğrularsınız. Siz Kur’ân’dan ayrılmayın. Zîrâ Kur’ân’da sizden evvel gelenlerin de sizden sonrakilerin de haberleri mevcuttur. Aranızdaki anlaşmazlıkları bertaraf edecek hükümler de mevcuttur.″[5]

لَا تَحْمِلُوا دِينَكُمْ عَلَى مُسَالَمَةِ أَهْلِ الْكِتَابِ فَإِنَّهُمْ قَدْ ضَلُّوا وَأَضَلُّوا مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ ضَلَالًا مُبِينًا (كر عن ابى اسلم عن انس(

″Dîninizi Ehl-i Kitab’a sormayın. Çünkü onlar, dalâlete düştüler ve sizden öncekileri de dalâlete ittiler.″[6]

Birçok Âyet-i Kerîme’de Allah’u Teâlâ, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’i diğer Peygamberlerden derece bakımından üstün kılmıştır. Bu hususta geniş bilgi için Sûre-i Bakara, Âyet 253’ün izahına bakınız.

﴿ كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿١١٠﴾

110. Ey Mü’minler! Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehyeder ve Allah’a îman edersiniz. Ehl-i Kitap da îman etselerdi, elbette kendileri için hayırlı olurdu. Lâkin onlardan bir kısmı îman ettiler, çoğu ise îman etmeyerek kâfir kaldılar.

İzah: ″Ey Mü’minler! Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz...″ diye başlayan bu Âyet-i Kerîme hakkında Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّكُمْ تَتِمُّونَ سَبْعِينَ أُمَّةً أَنْتُمْ خَيْرُهَا وَأَكْرَمُهَا عَلَى اللّٰهِ (ه ت عن بهز بن حكيم عن ابيه عن جده)

″Sizler yetmişinci ümmeti tamamlıyorsunuz. Üstelik Allah katında en hayırlı ve en değerli ümmet de sizsiniz.″[7]

Yine bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:

اِنَّ اللّٰهِ فَضَّلَنِى عَلَى الْأَنْبِيَاءِ أَوْ قَالَ أُمَّتِى عَلَى الْأُمَمِ وَأَحَلَّ لِيَ الْغَنَائِمَ (ت عن ابى امامة)

″Allah’u Teâlâ, beni diğer Peygamberlerden, ümmetimi de diğer ümmetlerden üstün kıldı ve bizim için ganîmetleri helâl kıldı.″[8]

لَمَّا خَلَقَ اللّٰهُ الْعَرْشَ كَتَبَ عَلَيْهِ بِقَلَمٍ مِنْ نُورِ طُولِ الْقَلَمِ مَا بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ: لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ بِهِ آخُذُ وَبِهِ أُعْطِى وَأُمَّتُهُ أَفْضَلُ الْاُمَمِ وَأَفْضَلُهَا أَبُو بَكْرِ الصِّدِّيقُ (الرافعي عن سلمان)

″Allah’u Teâlâ, Arşı yarattığı zaman uzunluğu doğu ile batı arası kadar olan nûrdan bir kalemle üzerine şunu yazdı: Lâ ilâhe illallâh Muhammed’un Resûlullâh. Onunla alır. Onunla veririm. Onun ümmeti, ümmetlerin en üstünüdür. Ümmetinin efdali de Ebû Bekir es-Sıddîk’tir.″[9]

Ayrıca bu Âyet-i Kerîme’de Allah’u Teâlâ açık bir şekilde; eğer Ehl-i Kitap, Mü’minlerin îman ettiği gibi îman etmezlerse kâfir olurlar, diye buyurmaktadır. Bu sebeple her kim ki, Allah’a ve Resûlu Muhammed Sallallâhu aleyhi ve sellem’e Mü’minlerin îman ettiği gibi îman etmezse, ister Yahudi olsun ister Hristiyan olsun veya hangi din üzere olursa olsun o kimseler kâfirdir ve ebedî Cehennemliktir.

Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَا يَسْمَعُ بِى أَحَدٌ مِنْ هَذِهِ الْأُمَّةِ يَهُودِيٌّ وَلَا نَصْرَانِيٌّ ثُمَّ يَمُوتُ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِالَّذِى أُرْسِلْتُ بِهِ اِلَّا كَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ (حم م عن ابى هريرة)

″Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan Allah’a yemin ederim ki, her kim Yahudi olsun, Hristiyan olsun beni işitir, sonra da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa, mutlaka Cehennem ehlinden olacaktır.″[10]


[1] İmam Kastalâni, Mevâhib-i Ledünniyye, s. 7; İbn-i Kesir, Tefsir’ul-Kur’ân’il-Azim, c. 3, s. 81; Celâleddin es-Suyûti, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 3. s. 566-567.

[2] Sünen-i Tirmizî, Menâkib 1; Taberânî, Mu’cem’ul-Kebir, Hadis No: 12408; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 6355; İmam Kastalâni, Mevahib-i Ledünniyye, c. 1, s. 5.

[3] Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 149.

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 14623.

[5] Râmûz’ul-Ehâdîs, 473/2.

[6] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 469/12.

[7] Sünen-i Tirmizî, Tefsir’ul-Kur’ân 4; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, Hadis No: 6852.

[8] Sünen-i Tirmizî, Siyer 5.

[9] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 352/7; Kenz’ul-Ummal, Hadis No: 32581.

[10] Sahih-i Müslim, Îman 70 (240 Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 8255.