necm SÛRESİ

﴿ وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـًٔا اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى ﴿٢٦﴾

26. Göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda vermez. Ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve râzı olduğu kullarına şefaat (yardım) etmeleri müstesnâ.

İzah: Bu âyette geçen meleklerin Mü’minlere şefaati, dünyâda iken onlara yardım etmeleridir. Bu sebeple meleklerin Mü’minlere şefaati; Mü’minlerin kâfirlerle yapmış oldukları savaşlarda yardım etmeleri ve onlar için Allah’tan af dilemeleri dilemeleri gibi hususlardır.

Meleklerin savaşlarda Mü’minlere yardım ettiğine dair Sûre-i Âl-i İmrân, Âyet 124-125’te şöyle geçmektedir:

″Ey Habîbim! Hani (Bedir’de) sen Mü’minlere: ″Rabbinizin üç bin melek ile size imdadı kifâyet etmez mi?″ diyordun.* Evet, kifâyet eder. Kâfirlerin aniden hücum ettikleri sırada, sabrederek sebat eder ve Allah’tan korkarsanız, Allah’u Teâlâ size alâmetli beş bin melek ile imdat eder.″

Bu hususta İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

وَكَانَتْ سِيمَاءُ الْمَلائِكَةِ يَوْمَ بَدْرٍ عَمَائِمُ سُودٍ وَيَوْمَ أَحَدٍ عَمَائِمُ حُمْرٍ (طب وابن مردوية والديلمى عن ابن عباس)

″Meleklerin Bedir’de nişanları siyah sarık, Uhud’da ise kırmızı sarıktı.″[1]

Meleklerin, Mü’minler için Allah’tan af dilediklerine dair de Sûre-i Mü’min, Âyet 7-9’da Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Arş’ı taşıyanlar ve onun etrafında bulunan melekler, Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na îman ederler ve Mü’minler için bağışlanma dileyerek şöyle derler: ″Ey Rabbimiz! Senin Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edip yoluna tâbi olanları bağışla ve onları Cehennem azâbından koru.* Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden sâlih olanları da kendilerine vaad ettiğin Adn Cennetlerine dâhil et. Şüphesiz Sen her şeye gâlipsin, hüküm ve hikmet sahibisin.* Bir de onları kötülüklerden koru. O gün kimi kötülüklerden korur isen, ona şüphesiz ki rahmet etmiş olursun. İşte büyük kurtuluş budur.″

Bu hususta Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

أَلَا أَدُلُّكَ عَلَى مِلَاكِ هَذَا الْاَمْرَ الَّذِى تُصِيبُ بِهِ خَيْرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ! عَلَيْكَ بِمَجَالِسَةِ أَهْلِ الذِّكْرِ وَاِذَا خَلَوْتَ فَحَرَّكَ لِسَانَكَ مَا اسْتَطَعْتَ بِذِكْرِ اللّٰهِ وَأَحَبَّ فِى اللّٰهِ وَأَبْغَضَ فِى اللّٰهِ يَا أَبَا رَزِّينَ! هَلْ شَعَرْتَ أَنَّ الرَّجُلَ اِذَا خَرَجَ مِنْ بَيْتِهِ زَائِرًا أَخَاهُ شَيَّعَهُ سَبْعُونَ أَلْفَ مَلَكٍ كُلُّهُمْ يُصَلُّونَ عَلَيْهِ وَيَقُولُونَ: رَبَّنَا وَصَلَ فِيكَ فَصِلْهُ فَاِنِ اسْتَطَعْتَ أَنْ تُعْمِلَ جَسَدَكَ فِى ذَلِكَ فَافْعَلْ. (هب حل وابن عساكر عن ابى درين وفيه عثمان بن عطا وابو حاتم عن ابى رزين)

″Haberin olsun ki, sana dünyâ ve âhiret saadetini elde edecek bir şeyin başını öğretiyorum. Sana şunları söylerim: Zikrullah meclislerine devam et. Issızda kaldığın zaman gücün yettiği kadar dilini, Allah‘ın zikrine hareket ettir. Sevdiklerini sırf Allah için sev, buğzettiklerine de sırf Allah için buğzet. Ey Ebû Rezzin! Kişi evinden Müslüman kardeşini ziyaret etmek için çıktığı zaman, onu yetmiş bin melek uğurlar ve onun için Allah’u Teâlâ‘dan bağışlanmasını dilerler ve derler ki: ″Ey Rabbimiz! Senin için ziyarette bulundu, Sen de onu yalnız bırakma, mükâfatını ver.″ İşte (Ey Ebû Rezzin!) sen de bunları yapabilirsen yap.″[2]


[1] Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 338/7.

[2] Beyhakî, Şuab’ul-Îman, Hadis No: 8734; Râmûz’ul-Ehâdîs, s. 166/4.