A’RÂF SÛRESİ

﴿ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَنَالُهُمْ نَص۪يبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْۙ قَالُٓوا اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ ﴿٣٧﴾

37. Allah’u Teâlâ’ya (emretmediği şeyleri, emretti diye) yalan yere iftirada bulunandan yahut âyetlerimizi yalanlayandan daha zâlim kim vardır? İşte onlara kitaptan (Levh-i Mahfuz’da yazılı olan) nasipleri erişecektir. Nihâyet resullerimiz (meleklerimiz), ruhlarını almak için onlara geldikleri zaman, ″Allah’ı bırakıp da ibâdet ettiğiniz şeyler nerededir?″ derler. Onlar da, ″Bizi bırakıp kayboldular″ derler ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şâhitlik ederler.

İzah: Bu Âyet-i Kerîme’de: ″Onlara, kitaptan (Levh-i Mahfuz’da yazılı olan) nasipleri erişecektir″ diye buyrulmaktadır. Bu ifadeden maksat, kâfirler dünyâda iken kendilerine takdir edilen rızka ve ömre nâil olurlar, âhirette de küfürleri sebebiyle azâba müstehak olurlar, demektir.

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Nihâyet resullerimiz (meleklerimiz), ruhlarını almak için onlara geldikleri zaman…″ diye buyrulduğu üzere, burada geçen resullerden maksat, Azrâil Aleyhisselâm ve onun emrindeki meleklerdir.