ZİLZAL SÛRESİ

﴿ اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ ﴿١﴾ وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ ﴿٢﴾ وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَاۚ ﴿٣﴾ يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاۙ ﴿٤﴾ بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَاۜ ﴿٥﴾ يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًاۙ لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ ﴿٦﴾ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ ﴿٧﴾ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿٨﴾

1-8. Yeryüzü şiddetli sarsılıp zelzeleye uğratıldığı* ve yeryüzü, ağırlıklarını (içindeki mâdenleri, hazineleri ve ölüleri) dışarıya çıkardığı* ve insan, ″Yeryüzü niçin böyle şiddetle sarsılıyor?″ dediği vakit,* o gün yeryüzü, bütün haberlerini (üzerinde hayır ve şerden ne yapıldığını) anlatır.* Çünkü Rabbin, ona öyle vahyetmiştir.* O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için kabirlerin­den bölük bölük çıkacaklardır.* İşte her kim zerre kadar bir hayır işlemiş ise, onun mükâfatını görecektir.* Her kim de zerre kadar bir şer işlemiş ise, onun cezâsını görecektir.

İzah: Sûre-i Zilzâl, Âyet 4 ile ilgili olarak Ebû Hüreyre (Radiyallâhu anhu)’dan nakledilen Hadis-i Şerif’te, şöyle buyrulmuştur:

قَرَأَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ {يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا} قَالَ أَتَدْرُونَ مَا أَخْبَارُهَا قَالُوا اللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ فَإِنَّ أَخْبَارَهَا أَنْ تَشْهَدَ عَلَى كُلِّ عَبْدٍ أَوْ أَمَةٍ بِمَا عَمِلَ عَلَى ظَهْرِهَا أَنْ تَقُولَ عَمِلَ كَذَا وَكَذَا يَوْمَ كَذَا وَكَذَا قَالَ فَهَذِهِ أَخْبَارُهَا (ت عن ابى هريرة)

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″O gün yeryüzü, bütün haberlerini (üzerinde hayır ve şerden ne yapıldığını) anlatır″ diye geçen Sûre-i Zilzâl, Âyet 4’ü oku­du ve ″Haberlerinin ne olduğunu biliyor musunuz?″ diye sordu. Ashâb-ı Kirâm: ″Al­lah ve Resûlü daha iyi bilir″ dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Onun haberleri, erkek ya da kadın her bir kul hakkında, üzerinde neler işlediğine dair ha­ber vermesidir. ″Filan gün şunu, şunu ve şunu işledi″ diyecektir. İşte onun haberleri budur.[1]

Yine Sûre-i Zilzâl, Âyet 7-8’de: ″İşte her kim zerre kadar bir hayır işlemiş ise, onun mükâfatını görecektir.* Her kim de zerre kadar bir şer işlemiş ise, onun cezâsını görecektir″ diye buyrulmaktadır. Bu hususta da Zeyd b. Eslem Radiyallâhu anhu şu Hadis-i Şerif’i nakleder:

أَنَّ رَجُلًا جَاءَ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: عَلِّمْنِي مِمَّا عَلَّمَكَ اللّٰهُ. فَدَفَعَهُ إِلَى رَجُلٍ يُعَلِّمُهُ فَعَلَّمَهُإِذَا زُلْزِلَتْحَتَّى إِذَا بَلَغَفَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُقَالَ: حَسْبِي. فَأُخْبِرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: دَعُوهُ فَإِنَّهُ قَدْ فَقِهَ (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن زيد ابن أسلم)

Bir adam, Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem’e gelerek, ″Allah’u Teâlâ’nın sana öğrettiğinden sen de bana öğret″ dedi. Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem, ona bir şeyler öğretmek üzere bir kişiye havâle etmiş, o kişi de ona Zilzal Sûresi’ni öğret­meye koyuldu. Nihâyet, ″İşte her kim zerre kadar bir hayır işlemiş ise, onun mükâfatını görecektir.* Her kim de zerre kadar bir şer işlemiş ise, onun cezâsını görecektir″ diye geçen Sûre-i Zilzâl, Âyet 7-8’e gelince, bu adam: ″Bu kadar bana yeter″ dedi. Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’e haber verince, buyurdu ki: ″Onu bırakın. Çünkü gerçekten o artık anlamış oldu.″[2]

el-Muttalib b. Hantab (Radiyallâhu anhu)’dan nakledilen diğer bir Hadis-i Şerif’te de, şöyle buyrulmuştur:

أَنَّ أَعْرَابِيًّا سَمِعَ النَّبِيّ صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقْرَؤُهَا فَقَالَ يَا رَسُول اللّٰه أَمِثْقَال ذَرَّة قَالَ نَعَمْ فَقَالَ الْأَعْرَابِيّ وَاسَوْأَتَاه مِرَارًا ثُمَّ قَامَ وَهُوَ يَقُولهَا فَقَالَ النَّبِيّ صَلَّى اللّٰه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَقَدْ دَخَلَ قَلْب الْأَعْرَابِيّ الْإِيمَان (القرطبى, الجامع لأحكام القرآن عن المطلب بن حنطب)

Bir bedevî, Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in: ″Her kim de zerre kadar bir şer işlemiş ise, onun cezâsını görecektir″ mealindeki Sûre-i Zilzâl, Âyet 8’i okuduğunu dinledi ve ″Yâ Resûlallah! Zerre ağırlığı kadar mı?″ diye sordu. ″Evet″ deyince de, bedevî: ″Vay benim kusurlarım″ dedi ve bu sözlerini defalarca tekrarlayıp, durduktan sonra âyeti tekrarlayarak kalktı. Bunun üzerine Peygamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem: ″Îman bu bedevî Arabın kalbine girmiş bulunuyor″ diye buyurdu.[3]

Yine Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِيَّاكُمْ وَمُحَقَّرَاتِ الذُّنُوبِ فَإِنَّهُنَّ يَجْتَمِعْنَ عَلَى الرَّجُلِ حَتَّى يُهْلِكْنَهُ وَإِنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ضَرَبَ لَهُنَّ مَثَلًا كَمَثَلِ قَوْمٍ نَزَلُوا أَرْضَ فَلَاةٍ فَحَضَرَ صَنِيعُ الْقَوْمِ فَجَعَلَ الرَّجُلُ يَنْطَلِقُ فَيَجِيءُ بِالْعُودِ وَالرَّجُلُ يَجِيءُ بِالْعُودِ حَتَّى جَمَعُوا سَوَادًا فَأَجَّجُوا نَارًا وَأَنْضَجُوا مَا قَذَفُوا فِيهَا (حم عن ابن مسعود)

″Günahların küçüklerinden sakının. Çünkü onlar birleşerek bir kişiyi helâk edecek kadar toplanırlar.″ Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem onlara bir de örnek vererek demiş ki: ″Boş bir araziye konaklayan bir topluluk gibidir. O topluluğun içinden becerikli birisi varmış, o kimse gidip bir çöple geri dönmüş. Bir başka kişi de bir başka çöple gelmiş. Nihâyet bir öbek odun toplamışlar ve ateşlerini yakarak ona attıkları yiyeceklerini pişirmişlerdir.″[4]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ لَا يَظْلِمُ الْمُؤْمِنَ حَسَنَةً يُثَابُ عَلَيْهَا الرِّزْقَ فِي الدُّنْيَا وَيُجْزَى بِهَا فِي الْآخِرَةِ وَأَمَّا الْكَافِرُ فَيُعْطَى بِحَسَنَاتِهِ فِي الدُّنْيَا فَإِذَا لَقِيَ اللّٰهَ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لَمْ تَكُنْ لَهُ حَسَنَةٌ يُعْطَى بِهَا خَيْرًا (حم عن انس)

″Şüphesiz Allah’u Teâlâ, hiç kimseye haksızlık etmez. Mü’min, yaptığı bir iyilik sebebiyle dünyâda rızıklanır ve bununla beraber âhirette de bunun karşılığını alır. Kâfir ise, yaptığı bir iyilik sebebiyle dünyâda rızıklanır, âhirete vardığında ise bir sevap bulunmaz ki, karşılığında ona hayır verilsin.″[5]


[1] Sünen-i Tirmizî, Sıfat-ı Kıyâmet 4; Rudânî, Cem’ul-Fevâd, Hadis No: 7326.

[2] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 20, s. 152-153.

[3] İmam Kurtubî, el-Câmi’u li-Ahkam’il-Kur’ân, c. 20, s. 153.

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 3627.

[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, Hadis No: 11816.