İNSÂN SÛRESİ

﴿ يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يرًا ﴿٧﴾ وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا ﴿٨﴾ اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا ﴿٩﴾ اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَر۪يرًا ﴿١٠﴾ فَوَقٰيهُمُ اللّٰهُ شَرَّ ذٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقّٰيهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًاۚ ﴿١١﴾

7-11. O Allah’ın has kulları, adaklarını yerine getirirler ve şerri (azâbı) her tarafa yayılmış bir günden korkarlar.* Ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler* ve onlara derler ki: ″Biz size ancak Allah rızâsı için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.* Şüphesiz biz, çetin ve dehşetli olan bir günün azâbından dolayı Rabbimizden korkarız.″* Allah’u Teâlâ da o günün dehşetinden onları korur ve yüzlerine güzellik ve kalplerine sevinç verir.

İzah: Adakları yerine getirmeyle ilgili olarak Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

مَنْ نَذَرَ أَنْ يُطِيعَ اللّٰهَ فَلْيُطِعْهُ وَمَنْ نَذَرَ أَنْ يَعْصِيَهُ فَلَا يَعْصِهِ (خ عم عائشة)

″Her kim Allah’a itaat etmek üzere adak adarsa ona uysun. Her kim de Allah’a isyan etmek üzere adak adarsa, Allah’a isyan etmesin.″[1]

Adak hakkında daha geniş bilgi Sûre-i Bakara, Âyet 270 ve izahına bakınız.

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler″ diye buyrulmaktadır. Burada vasıfları zikredilen kimseler ile ilgili olarak İbn-i Abbas Radiyallâhu anhumâ’dan şu hâdise nakledilmiştir:

Bu Âyet-i Kerîme, Hz. Ali ve Pey­gamberimiz Sallallâhu aleyhi ve sellem’in kızı Hz. Fâtıma hakkındadır. Hz. Ali, bir gece bir miktar arpa karşılığında bir hurmalığı suladı. Sabah olup da ücreti olan arpayı alınca eve geldi, üçte birini öğütüp ondan ″Hazîra″ dedikleri bir yemek yaptılar. Ye­mek pişince bir yoksul geldi ve yemek istedi de pişen yemeği ona verdiler. Son­ra ikinci üçte birini de öğütüp yemek yaptılar. Bu yemek pişince bu sefer de bir ye­tim gelip bir şeyler istedi. Bu yemeği de o yetime verdiler ve kalan son üçte birini de öğütüp ondan yemek yaptılar. Bu yemek pişince bu sefer müşriklerden bir esir geldi ve bir şeyler istedi. Son yemeklerini de ona verdiler ve o günü aç olarak geçirdiler. İşte bunun üzerine bu Âyet-i Kerîme nâzil oldu.


[1] Sahih-i Buhârî, Îman ve’n-Nuzûr 18.