İSRÂ SÛRESİ

﴿ وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَانًا فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا ﴿٣٣﴾

33. Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin. Her kim haksız yere öldürülürse, Biz onun velîsine kâtili cezâlandırma hakkını verdik. Artık maktulün velîsi de öldürmede haddi aşmasın. Çünkü kendisine yeterince yardımcı olunmuştur.

İzah: Bu âyetle, kısâs yoluyla veya savaş durumunda öldürül-melerine izin verilenler hâriç, haksız yere bir kimseyi öldürmek haram kılınmıştır. Bu hususta Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَا يَحِلُّ دَمُ امْرِئٍ مُسْلِمٍ إِلَّا بِإِحْدَى ثَلَاثِ خِصَالٍ: زَانٍ مِحْصَنٌ يُرْجَمُ أَوْ رَجُلٌ قَتَلَ مُتَعَمِّدًا فَيُقْتَلُ أَوْ رَجُلٌ خَرَجَ مِنَ الْإِسْلَامِ فَحَارَبَ فَيُقْتَلُ أَوْ يُصْلَبُ أَوْ يُنْفَى مِنَ الأَرْضِ (د ن والنحاس والبيهقى عن عائشة)

″Müslüman kişinin kanı, şu üç şeyden biri olmaması durumunda helâl değildir. Evli olup da zinâ eden kişi recmedilir. Kasten öldüren kişi (kısasla) öldürülür ve İslâm’dan çıkıp Müslümanlara karşı savaşan kişi ya öldürülür, ya asılır ya da İslâm topraklarından sürgün edilir.″[1]

Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem bir diğer Hadis-i Şerif’inde de şöyle buyurmuştur:

قَتْلُ الْمُؤْمِنِ أَعْظَمُ عِنْدَ اللّٰهِ مِنْ زَوَالِ الدُّنْيَا (ن عن عبد اللّٰه بن عمرو)

″Bir Mü’mini (haksız yere) öldürmek, Allah katında dünyânın yıkılmasından daha büyük günahtır.″[2]

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Her kim haksız yere öldürülürse, Biz onun velîsine kâtili cezâlandırma hakkını verdik″ diye buyrulmaktadır ki, öldürülenin vârisinin, kâtil hakkında kısâs istemesi veya onu bağışlaması yahut da kısâsı diyete çevirmesidir.

Bu husus Ebû Hüreyre Radiyallâhu anhu’dan nakledilen bir Hadis-i Şerif’te şöyle geçmektedir:

لَمَّا فَتَحَ اللّٰهُ عَلَى رَسُولِهِ مَكَّةَ قَامَ فِي النَّاسِ فَحَمِدَ اللّٰهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ وَمَنْ قُتِلَ لَهُ قَتِيلٌ فَهُوَ بِخَيْرِ النَّظَرَيْنِ إِمَّا أَنْ يَعْفُوَ وَإِمَّا أَنْ يَقْتُلَ (ت عن ابى هريرة(

Allah’u Teâlâ Resûlüne Mekke’nin fethini nasip edince, Peygamber Efendimiz ayağa kalktı ve Allah’a hamd edip O’nu övdükten sonra şöyle buyurdu: ″Kimin bir akrabası öldürülmüş ise o kimse, iki görüşten birini seçmek durumundadır. Ya affedecek, ya da kısâs yapılmasını isteyecektir.″[3]

Yine Âyet-i Kerîme’de: ″Artık maktulün velîsi de öldürmede haddi aşmasın″ diye buyrulmaktadır. Bu sebeple kısas, ancak kâtile uygulanır. Kâtil yerine onun yakınlarından birini öldürmek câiz değildir. Bir maktulün yerine, katil ile beraber başkasını da öldürmek de câiz değildir. Bunlar haddi aşmaktır; adâlete, eşitliğe aykırıdır.

Kısâs ve diyet hakkında Sûre-i Nisâ, Âyet 92-93 ve izahına bakınız.


[1] Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürr’ül-Mensûr, c. 5, s. 262; Sünen-i Nesâî, Tahrim’ud-Dem 12; Sünen-i Ebû Dâvud, Hudûd 1.

[2] Sünen-i Nesâî, Tahrim’üd-Dem 1.

[3] Sünen-i Tirmizî, Diyet 13. Ayrıca bakınız: Sahih-i Buhârî, Diyet 7; Sünen-i İbn-i Mâce, Diyet 3.